ZARİF BULDUM KENDİMİ…
Elimden geleni yapıyorum.
Sevgili okur; izin verirsen sözlerime büyük düşünür Rocky Balboa’dan yaşam değiştiren bir cümleyle başlamak istiyorum.
“İzin ver, sana zaten bildiğin bir şey söyleyeyim. Dünya parlak bir güneş ve gökkuşağından ibaret değil. Hayat hiç tekin değil, aksine kötü. Sana öyle bir vurur ki, dizlerinin üzerine düşersin. Ve yerde kalman için de elinden geleni yapar.”
Eski okurlar bilirler, ben titiz bir insanım. Ve her yazar gibi hastalıklı bir hayal dünyam var. Yani sıradan bir insanın, “ehhh” deyip geçeceği herhangi bir şeyi, ben tüm detaylarıyla gözümün önünde canlandırabiliyorum. Başka türlü yazabilmek mümkün değil zaten bence. Bu durumun avantajları olduğu gibi dezavantajları da var.
Mesela:
Çalışıyorum, Boyut’tayım, tost söyledim. Masamda hem çalışıp hem kepek ekmeğine kaşarlı domatesli tost yiycem. İyi niyetliyim, huzurluyum, aklımda en ufak bir kötü niyet yok…
Aşağıdan ergen irisi bir delikanlı, bir elinde tostum bir elinde suyum geldi. Parasını verdim, bana para üstü verecek…
Beline bir önlük bağlamış, hani kısa olanlardan… Önlüğün cebi var ve derin niyeyse. Çocuk, paranın üzerini vermek için elini önlüğün önündeki derin yarığa, ön cebe daldırdı…
Allahım cep değil, karadelik…
Ben diyeyim 1, siz deyin 2 dakika karıştırıyor… Karıştırıyor… Karıştırıyor… Paranın üzerini bulamıyor…
Ben insanlara karşı kibar olmak istiyorum. Ancak, insanlar benim kibarlığımı hak etmiyorlar bence. Çünkü gerçekten… Para üstü vermek için bu kadar çirkin bir hareketi, dakikalarca, gözüme baka baka tekrarlıyorsa… Ben zarif olmak durumunda değilim…
Ben: Ne arıyorsun çocuğum?
Çocuk: Para üstü.
Ben: O önlük ne kadar derin? Hani biraz daha zorlasan, magmaya inecek gibisin… Ve hayret bir şey yani… Bırak kalsın… Tost da kalsın… İstemiyorum.
Çocuk: Niye ki?
Ben: Gerçekten… Bana güven… Neden olduğunu bilmek istemezsin… Ömrün boyunca yetecek bir travmaya sebep olmak istemiyorum. Bir daha ben sipariş verdiğimde sen gelmeyeceksin. Patronuna bunu söyle…
….
Ben, erkeklerin önüne önlük takmasını, sonra ellerini bu önlerindeki önlüğe daldırmasını, dakikalarca karıştırmasını ve sonra (nereden geldiği belli olmayan) bir parayı çıkarıp para üstü diye bana vermesini uygunsuz hatta iğrenç buluyorum. Elimde değil! Titizim, takıntılıyım!
Mesela dün yazımı yazamadım. Çünkü bütün gün evi kaldırıp indirdim. Çalışma odasından başlayarak delirmiş bir şekilde sildim, attım, topladım, kaldırdım…
Yine eski okurlar bilirler, tüm bir bayram tatilini ellerim yara oluncaya kadar evi temizleyerek geçirmişliğim var benim. Elimde değil, huylanıyorum…
Ama hayat çok acımasız!
Siz titizseniz hayat özellikle üzerinize geliyor sanki ve öyle sert vuruyor ki… Dizlerinizin üzerine çöküyorsunuz…
Hafta sonu oğlumu alıp Burç Beach’a gittik. Geç bir saatte gittiğimiz için hayli kalabalıktı. Kendimize, Atahan’ı rahat kontrol edebilmek için suya yakın bir yer bulduk ve yerleştik.
Hava güzel, hafif bir rüzgar esiyor, güneşleniyorsun ama esintiden yandığını anlamıyorsun. Denizdesin. Evine yakınsın. Gidip akşam, evinin konforunda temizlenip yıkanacak kremleneceksin. Ama mis gibi Karadeniz’in dalgalı suyunda yüzüyorsun. Daha ne isteyeyim yani…
Arkamda huysuz bir kadın var. Huysuz, çünkü kadın gebeş kızını rahat bırakmadığı gibi, yattığı yerden seslenmek suretiyle bizi de rahatsız ediyor.
Ben: Sarhan, hani buraya sadece Boğaziçilileri alıyolardı bu sene?
Sarhan: Boğaziçi’nde okuyan herkes, mutlaka ladydir gibi bir şey dediler mi bize?
Ben: Belli bir varoşluk seviyesindeysen, kazansan da Boğaziçi’nde okuyamamalısın bence.
Sarhan: Ne kadar elitist, iğrenç bir konuşma bu böyle.
Ben: Nefes alacağım yerlere ihtiyacım var benim… Elit… Sessiz… Eve yakın… Deniz olan…
O esnada bir koku geldi ki… Sevgili okur bir koku geldi ki…
Biri enseme sı**tı sanki… Öyle net…
Kokuyu takiben arkama döndüm…
Kadın tosurdu resmen! Resmen! Tosurdu! Orda! Cört diye! Yaptı bunu!
Ve rüzgar bu tosuruğu aldı, burnuma getirdi, ben bilemedim nefes aldım, kadının tosuruğu ciğerlerime indi…
Ölmek istiyorum ben böyle anlarda sevgili okur… Ölemiyorum…
Ben: Sarhan kadın tosurdu.
Sarhan: Yok canım başka bir yerden geliyordur.
Ben: Yok Sarhan tosurdu kadın, inan bana, tosurdu, ay ölücem ben Sarhan.
Sarhan: Tamam, geçer şimdi nefesini tut.
Ben: ………….BEN NEDEN NEFESİMİ TUTUYORUM, AÇIK HAVADA BİRİ KAFAMIZA SI**RKEN! HA! NEDEN??!!
Sarhan: Tutma, derin derin içine çek?
Ben: Patla inşallah!
Koku geçti bir müddet sonra ama deniz sakinleşme çabam ağzımdan burnumdan geldi.
Kalkarken kendimi telkin etmeye çalıştım; “Mehtap sakin ol, artık pek çok insan seni tanıyor, bir taşkınlık yapma.”
Bu düşünceler aklımda kadına yaklaştım, kulağına eğildim ve kısık sesle; “Dün akşam her ne yediysen ömrün boyunca bir daha yeme” dedim…
Zarif buldum kendimi…