Yeni kitabımı bitirdim.
Kitabım bitti.
Daha üzerinde çok çalışmam lazım. Daha tekrar tekrar okuyup düzeltmeleri var. Yan hikaye örgüsü tamam mı, ana hikaye örgüsü tamam mı?…
Diyaloglar bir miktar da olsa komik mi, korku öğeleri taşıyor mu…
Çünkü okurumun benden beklediği şeyler var
Mesela komik mi?
Ürkünç mü?
Bu beklentiyi karşıladım mı?
Peki, ben değiştim?!
Ben başka bir kadınım bundan iki sene, üç sene önceye göre….
Okurumun beni ilk tanıdığı güne göre…
Beni kum havuzu ile tanıyan okurum var, oğlum 2 yaşındaydı o zaman…
Oğlum on yedi yaşına geliyor şimdi….
Bu kitap mesela ben gibi mi?
Yeni ben gibi mi?
Bu kitap, Kum havuzunu yazmaya başlayan, oğlu büyümüş, sokaktan bir kedi almış sahiplenmiş Mehtap gibi mi?
İnsanlardan soğumuş, barınaklara yardım eden Mehtap gibi mi?
Yeni kitabım bu mu? Bu yeni ben mi?
Öyle garip bir zamandan geçiyoruz ki, bir şey olmak hiç bu kadar kolay olmamıştı. Ne olmak istiyorsan oluyorsun, öyle günlerdeyiz.
Yazarlara bak, kitaplara bak… Kopyala yapıştır yapanlar, okuduğunun özeti çıkaranlar, aforizma kasanlar, “intihal” deyip çalanlar….
Bir kitabı üç kişi beş kişi yazıyorlar, üç satır yazıp gerisini editöre tamamlatıyorlar.
Ben ve benim gibi gerçek yazarlar, kitap yazıyoruz bu dönemde, bu tiplerin arasında.
Kendi kendimize, tek başımıza.
Bilgisayarı önümüze koyuyoruz.
Kendi kendimize, bir başımıza,
Bir hikaye, bir olay, bir hayat, bir roman…
Anlatıyoruz bir tek, bir başımıza.
Kitap yazmak böyle bir şey.
Kitap yazmak kendi kendine yaptığın, bilgisayarın başında tek başına yarattığın,
Bittiğinde ağladığın,
Evet ağladığın…
Günahıyla ve sevabıyla sana ait bir şeydir. Yazarlık böyle bir şeydir.
Sen yazarsan eğer, kitap yazdım diyorsan, böyledir…
Ben bir kitap yazdım.
Bir kitap daha.
Ben yeni bir kitap yazdım.
Beşinci kitabımı yazdım.
Ben değiştim. Beni ilk tanıdığın ben gibi değilim. Yaşlandım ben mesela. Gözlerimin çevresinde çizgiler var. Yorgunum. Savaşmıyorum hayatla eskisi kadar, aksine barıştım…
Çok daha güzeldim. O kadar güzel değilim artık. Bakan dönüp bir daha bakardı, öyle değilim, dert de etmiyorum artık, yaşımın güzeli olabileceğimi öğrendim.
Kalem?
Kalemim daha güçlü. Çünkü kalem ben yaşlandıkça güçlendi. Tecrübe dediğin şey kalemime geçti, kalemimi güzelleştirdi.
Bir kitap yazdım. Yeni bir kitap.
Alıştığın kadar komik olmayabilir. Çoook korkunç da olmayabilir.
Ama ben bir kitap yazdım, bugünkü ben olarak.
Öğrendiklerimle, gördüklerimle, yaşımla, gözlerimin etrafındaki çizgilerle, hüzünlerimle, çözemediklerimle, bana dokunanlarla…
Kadınlara dair, kadınların yaşadıklarına dair
Kadın olmanın zorluklarına dair.
Yine komik diyaloglar var, çünkü o benim vazifem, işim. Yine ürkünç yerler var, okurum sevdi onu okumayı ve ben de yazmayı sevdim.
Ben bir kitap yazdım, ne çooook komik, ne çooook korkunç.
Ben bir kitap DAHA yazdım, bugünkü ben, şimdi ki ben, kırk altı yaşımdaki ben.
Yetişkin bir oğlu olan, sokaktan sahiplendiği bir kedisi olan ben. Bir kitap yazdım.
Bu yaşımda böyle hissediyorum, bu yaşımda hissettiğim gibi yazdım.
İki sene sonra başka türlü hissedip o zaman da başka bir kitap yazıcam büyük ihtimal. Çünkü yazarlık böyle bir şey.
Bir kitap yazdım, yeni bir kitap, yeni bir ben, sizinle buluşturmadan önce hazırlıyorum.
Rengini açıyorum biraz ve saçlarını düzeltiyorum, tırnaklarını temizliyorum, biraz ruj sürüyorum, biraz yakasını topluyorum, bir broş takıyorum…
Gelinlik bir kız gibi, damatlık bir delikanlı gibi.
Yeni kitabımı size hazırlıyorum.
On altı senedir de yazıyor olsam da…
İnanılmaz duygulanıyorum.
Çünkü yazarlık böyle bir şeydir.
Gerçekten ÜRETİYORSAN bittiğinde böyle hissediyorsun.
Hani çocuğunu doğurduğunda ağlıyorsun ya
Öyle ağlıyorsun işte
Bu yazıyı şundan yazdım sevgili okur.
Artık bir şey olmak çok kolay, yazar olmak da…
OYSA DEĞİL!
Yazar olmak kolay değil. Ben kolay olmadım.
Bak hala oldu mu diye korkuyorum, heyecanlanıyorum, geriliyorum, endişe ediyorum…
Hala ellerim buz kesiyor mesela. Hala, her seferinde kendimi kendime tekrar ispatlıyorum.
Bu yazıyı bundan yazdım.
Bunu bil istedim.
Sana ne verdiğimi bil istedim.
Sana bir kitap yazdım, hala üstünde çalışıyorum, biraz daha sürecek.
Sen dokunduğunda ne kadar seveceksin, bilmiyorum.
Ben dokunurken çok heyecanlanıyorum.
Çünkü önce benim heyecanlanmam, beğenmem, sevmem, istemem lazım ya…
Çünkü üstünde benim adım yazacak ya…
O yüzden hala bilmiyorum ben kitabı yazdım, daha da üstünde çalışıcam ve hala bilmiyorum çıkacak mı piyasaya.
Çünkü tamamen bittiğinde oturup tekrar okuyacağım ben onu, bitti ama oldu mu, dimi?
Bir kitabın son satırını yazdığında böyle garip bir ruh haline giriyorsun. Baka kalıyorsun ekrana. Bitti mi şimdi diyorsun…
Yazarlık böyle bir şeydir ve kitap da böyle yazılır.
Bunu sen de bil istedim.
Bol bol okuduğun bir hafta dilerim.
xxx
Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 17 senedir “yapıcam”.
DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:
www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com
Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)