Kitabımın üstünde çalışıyorum sevgili okur. O yüzden kafam biraz dağınık, kafam başka yerde, kafam kitabımda. Ad olayı bir mesele mesela. Sen bir kitap yazıyorsun, isim vermeye geliyor sıra ve aklına bir isim yapışıyor. Bu olmalı gibi geliyor sana. Bakıyorsun o isimde başka kitap var mı? İllaki var. Böyle işte. Daha önce kullanılmamış isimde kitap bulmak da kolay değil. Benim önceki romanımda da (Sır) böyle oldu. Adını Sır koymaya karar verdiğimde yayıncım dedi ki var o… Var tabii olmaz mı? Kendine yardım kitapları falanlar filanlar. Meşhur Secret ve yerli versiyonları. Kitap’ın adını Sır koyuyorsun ve insanlar kitabını internette arattığında senin kitabından önce bin tane başka kitap düşüyor önüne. Yayıncı bunları da düşünmek zorunda elbette. Onun işi o. Sen de yazar olarak daha böyle kitabına uyan, senin aklına yerleşen ismin peşine düşüyorsun ve…
Ve yine sıra geldi bir isim bulmaya…
Son okumaya başlıyorum, bundan sonra yayıncıma yollayacağım yeni romanımı ve o kitabımı bir editöre verecek ve o da okuyup bana geri yollayacak ve ben tekrar okuyacağım…
Bu böyle bir süreç işte, şu ana kadar yedi kez okudum ve sekizinciye başlamak üzereyim…
İnsana bir basıyor tabii takdir edersiniz ki, kendiniz bile yazsanız aynı kitabı üst üste defalarca okumak deli işi gibi. Bir şişiyorsunuz haliyle… Köşe yazısı elinize yapışıyor tam da hu zamanlarda, aynı şeyi tekrar tekrar okuyup üzerinde düzeltme yapmaktan içiniz bayılıyor.
Bir yandan da isim arıyorsunuz tabii…
Aklımda bir şey var ama baktım aynı isimde başka kitap var mı? Elbette var… Olmaz mı? Mısır pırtlağı gibi kitap çıkıyor ülkede, okuma oranları yerlerde ama kitap çok mu çok…
Dolayısıyla her isimde en az iki kitap oluyor.
E ne olacak peki? Bilmiyorum, düşünüyorum. Muhtemelen yine bu aklımdaki ismi kullanacağım. Daha önce yaptığım gibi. Çünkü içime bu sindi. Doğru isim bu gibi hissediyorum. Kitabın yaydığı enerjiye uyan isim bu bence.
Neyse, bu ara bu işlerle haşır neşirim biraz. O yüzden ne deprem yazabildim size ne Çin gribi ne de başka bir şey. Bu hafta durumumdan bahsetmek istedim size. Anlayışınızı rica ederek.
Az kaldı diye umuyorum, delirme pahasına birkaç kez daha okuduktan sonra sıra diğer işlere gelecek. Yolu yarıladık yani, ha gayret.
Kışı da yarıladık, ne hoş. En sevmediğim mevsim, Allahtan yumuşak geçiyor. Siz yine de sıcağına soğuğuna bakmayın, sokak hayvanlarına mama ve su bırakın. Hayvanınız yoksa hala, muhakkak bir tane sahiplenin. Çok garibanlar çok. Çok bize ihtiyaçları var. Ve çooook iyi geliyorlar insana. İyileştiriyorlar.
Ilık, sevgi dolu ve bol hayvanlı bir hafta diliyorum herkese.
XXX
Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 17 senedir “yapıcam”.
DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:
www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com
Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)