YARALI KEDİ
Mehtap Erel
Yitik Ülke Yayınları (Kedi Öyküleri)
2017
8 bilemedin 9 yaşımdaydım. Bütün hafta Cumartesi günü annemden alacağım harçlığın hayaliyle geçmişti. O zamanlar öyleydi. Haftanın bir günü harçlık alır bunu da dilediğimiz gibi harcardık. Benim planım hiç değişmezdi, kardeşimle Elmas Büfe’ye gidecektim. Islak hamburger, sosisli sandviç ve limonata alacaktım. Haftanın bir günü abur cubur yememize izin vardı ve o zamanlar ıslak hamburger abur cubur sayılıyordu. Biz ev yemekleriyle yetişen, GDO’suz, sağlıklı çocuklardık. Kapının önünde oynar, ip atlar, annelerimizin camlardan sepetle sallandırdığı köfte ekmeklerden yer, akşam babamız gelince yine camdan bize seslenen annelerimizin talimatıyla evlerimize girerdik.
Ben iştahsız ve çelimsiz bir çocuktum. Hep yemek seçerdim, annem bakmazken bana koyduğu sütü gizlice çiçeklerin dibine dökerdim. Annem bu huylarıma çok üzülüyordu ve sırf bu yüzden –biraz ete geleyim diye- haftanın bir günü “sokaktan” (ıslak hamburger) yememe izin veriyordu.
O Cumartesi de diğer hafta sonlarında yaptığım gibi kardeşimin elinden tutmuş, izinli, olduğumuz menzilden taşmadan evimize yakın büfeye doğru yürüyordum. :ok net hatırlıyorum, o zaman yollarda az araba vardı. Bir yere gidip dönmek şimdiki kadar zor iş değildi. Etrafa bakınarak yürürken uzaktan gelen Vosvos’u gördüm. Tam önümüzde ani, sert bir fren yaptı ama işe yaramadı…
Vosvos bir kediye çarptı.
Adam arabadan indi, kediye baktı, bir küfür savurdu ağzının kenarından, arabasına bindi.
Adam gitti…
Ben, kardeşim yanımda, elinden sımsıkı tutmuşum… 8 bilemedin 9 yaşındayım…
Kardeşimi kaldırımda, ‘sakın kıpırdama’ diye tembihleyip yola yürüdüm. Kedi ölmemişti, son dakika kaçmayoı başarmıştı ama yaralıydı. Araba kedinin bacağından geçmiş olmalıydı, çok net hatırlayamıyorum sadece arka ayaklarının kanlı olduğu aklımda. Arabadan inen adam benim gördüğüm bu sahneyi görmüş olmalıydı, yani kedinin ölmediğini… Yine de gitmişti ama…
Dehşet içinde, gözlerim kocaman açık bir kediye bir kardeşime baktım. Tekrar seslendim ‘sakın bir yere ayrılma!’. Üzerimden hırkamı çıkarttım. Kediyi hırkama sardım.
-Şimdi seninle Osmanbey’e gideceğiz.
-???
-Ordaki veterinere buı kediyi bırakacağız ama anneme söylemeyeceksin tamam mı?
-….
-Bak çok kızarım bir daha benimle dışarı çıkamazsın, seni gezmeye götürmem söylersen
-Tamam
Her küçük kız kardeş gibi ablasıyla gezmeyi, onunla bir yerlere gitmeyi, birlikte oynamayı çok seven dünya tatlısı bir çocuktu kız kardeşim. Hafta sonları birlikte hamburgerciye gitmek onun da sevdiği bir abla kardeş gezme etkinliğiydi. Bundan vazgeçmek istemeyeceğinden emin olduğum için çocukcağızı bununla korkutarak annemden saklayabilecektim. Çünkü evin menzilinden bu kadar uzaklaşmamız annemizi çok sinirlendirirdi ve bir daha bizi bir yere göndermezdi.
Kardeşimle birlikte Osmanbey’deki veterinere doğru yürümeye başladık. Hırkama sardığım kedi kucağımdaydı. Sürekli miyavlıyor, zannederim kendi dilinde inliyordu. Bir elimde kardeşim, diğer elimde göğsüme yasladığım kedi. Yürüdük hızlı hızlı…
Nihayet vardığımızda aksi suratlı veteriner kediyi kucağımdan aldı. Ben iyi bir iş yaptığımı düşünürken veterinerin yüzündeki “nereden çıktı bunlar şimdi” ifadesini, çok net hatırlıyorum. Hırkamı bana geri verdi, “Tamam siz gidin” dedi. Ben itiraz ettim. İtiraz ettim çünkü vbeterinere güvenemedim. Aferim çocuklar size falan demesi gerekirken kediyi alıp bizi yollaması beni huzursuz etmişti. Kardeşim de garip bir elektrik almış olacak ki beni elimden tutup kapıya doğru çekerek ‘abla gel’ dedi. Aklımdan saçma sapan bir şekilde hep aynı şey geçiyordu, “kediyi ne yapacak? Kediyi çöpe mi atacak?”
-Param var, ne gerekiyorsa yapın lütfen
-Ne kadar paran var?
Cebimden çıkarttığım harçlığımı veterinere uzattım. Veteriner bütün paramı aldı, kediye pansuman yaptı, iğne yaptı…
-Bu burada kalsın birkaç gün dinlensin. Siz gidebilirsiniz artık, merak etmeyin.
Hani bir şey söylemeden böyle alık alık bakarsınız, paralize olmuş gibi… Öyle bir hal gelmişti bana da. Boş boş veterinere baktım. Kardeşim tekrar beni hayata döndürdü
-Abla hadi
-….
-Abla annem kızacak
Saat ilerlemiş olmalıydı. Annem bizi merak etmeye başlamış olabilirdi. Kardeşimle beraber dışarı çıktı.
-Bak şimdi ele ele tutuşucaz ve koşucaz eve doğru tamam mı? Ama elimi bıramazsın benimle birlikte koşman lazım.
-Tamam
-Ve anneme bişi söylemiyoruz
-Tamam
-……
-Abla ben acıktım
– …… yapma ya…. tamam evde hallederiz
Evde neyi halledeceğimi bilemiyordum. Annem dışarıda yiyeceğimizi düşündüğü için eve tok geleceğimizi varsayacaktı. Paramız da bitmiştik. Dışarda yediysek niye açtık? Açsak parayı ne yapmıştık? Annem bunları sorgulamadan bizi bırakmazdı ve benim hiçbiri için cevabım yoktu. Ellerime baktım, kan olmuş kurumuştu. Kardeşimle koşarak mahallemize kadar geldik. Eve önüne vardığımızda bir sürü yaprak koparttım. Yaprakları tükürükleyip ellerimdeki kanları sildim. Hırkamı sokaktaki çöp kutularından birine attım. Anneme kaybettim diyecektim.
Eve çıktığımızda saat geç olmuştu. Annem başımıza bir şey geldiğini zannettiği için çok kızmıştı. “Nerede kaldınız?”diye bağırdı öfkeyle. “Kardeşin sana emanetti, ne kadar sorumsuzsun, hırkan nerde, ne biçim çocuksun!” Annem beni odama yolladı. Akşam yemeğine kadar odamdan çıkmam yasaktı. Annem yemek yediğimizi düşündüğü için aç mısınız diye sormadı. Kardeşime “Ne istersin?” dedi çünkü o küçüktü. Onlar mutfağa gittiler ama ben odamdan çıkamadım, çıkmadım.
Hayatımda ilk defa o gün açlıktan karnım guruldadı. Akşam yemeğine saatler vardı. 8 bilemedin 9 yaşımdaydım. İştahsız ve çelimsiz bir çocuktum. Karnım açtı ama o zaman bile mangal gibi yüreğim vardı. Hiçbir şey söylemedim anneme.
Hem annem kızardı hem zaten yapılan iyilik anlatılmazdı!
Ama söylemediğim için de annem uzun süre beni sorumsuz bir çocuk sandı…
Hala yaşadığımız sitede, evimizin ya da çalıştığım yerin etrafında kedi, köpek fark etmez sokakta yaşayan canlılara yardım etmeye çalışırım. Yaz ise su, kış ise yiyecek bırakırım. Gözü hasta kedi görürsem yakalar göz damlası damlatırım. Arabamda mutlaka sokak hayvanları için bir şeyler taşırım.
Henüz bir sokak hayvanına yardım ettiğim için tartaklanmadım, dövülmedim, hırpalanmadım, tehdit edilmedim. Medyada buna benzer çok haber görüyorum ve endişe etmiyor da değilim.
Yine de ben –şartlar insanları ne kadar delirtirse delirtsin- yaralı sokak kedilerini kucağında taşıyan, harçlığıyla onlara bakan kız çocuğunun yok olmasına izin vermeyeceğim.
Hayat bana ne yaparsa yapsın, yaralı bir kediye arkamı dönecek kadar insanlıktan uzaklaşmayacağım.