Bir boğulma anı…
Hayatımda yaptığım en büyük hata, en büyük vicdan azabım, ezikliğim, yanlışım; bugün bizimle çalışan Gülseren Hanımdan önceki alçak kadını eve yardımcı bayan olarak alırken nasıl bir manyakla karşı karşıya olduğumu anlayamamış olmamdır. Karşı komşumun “Sen işteyken sürekli Atahan’a bağırıyor” dediği an… Sokak kapısının önünde… İnsan bazen bir şey duyuyor ve duyduğu halde duymamış olmak için elleriyle kulaklarını kapıyor. İnsanın birisi kalbine tırnaklarını batırmış yırtıyor gibi hissetmesi mümkünmüş. Asansöre bindiğimde ellerimle ağzımı kapatmış, ses çıkarmamaya çalışarak ağlıyordum. Çok ağlarken ağlamamaya çalışmak korkunç bir boğulma duygusu yaratıyor insanda. İnsan kendine çok kızdığında oluyor bu. Anlatacağım hikaye bu değil, çünkü bu hikaye (tahmin edebileceğiniz gibi) karakolda sonlandı. Gerçekten. Bahçeşehir Karakolunda “Beni hiç tanımamış olmayı dileyeceksin!” diye höykürüyordum.
Gülseren Hanım hayatımıza (inanılmaz bir şekilde) kayınvalidem sayesinde girdi. “İş yüzünden evini, kocasını ve çocuğunu ihmal eden berbat gelini yüzünden torununa iyi bakacak bir insan bulmak haliyle kayınvalideme düştü. Başardı da…
Gülseren Hanım yaklaşık bir senedir bizimle ve oğlumla araları çok iyi. Gerçekten Atahan’a çok düşkün, çok aklı başında genç bir kadın. Yazın Atahan’ı çeşitli arkadaşlarının evine gezmeye götürdüğünde gittiği yerlerle ilgili enteresan gözlemler yapıp “biz oraya gitmiyoruz bundan sonra, oynayacaksanız onlar bize gelsinler” tadında, gayet şehirli, zeki bir kadın. Atahan’la Wii oynamak, basket sahasında turnike çalışmak, I-pad de NBA müsabakasında Lakers olmak gibi işler elinden geliyor ve benim tek derdim buydu zaten. Ben yokken oğlum huzurlu, güvenli ve mutlu olsun.
Fakat bazen bana sinir oluyor…
Yemek masasındayız, Atahan Sarelle istiyor;
Ben: Tamam ama sakladım ben kutuyu girip çıkıp yeme diye. Yemek yenmiyor ondan sonra. Kapa gözünü çıkarayım.
Gülseren Hanım: ???? Çocuktan mı saklıyorsunuz?
Ben: İşte hani kilo almasın, sebzesini de yesin….
Gülseren Hanım: Kendi evinde Atahan’dan yemek mi saklıyorsunuz?????
Atahan: Tamam anne ben bakmıyorum sen çıkar
Gülseren Hanım: Hiiiiiii!!!! Kıyamam! Mehtap hanım konuşabilir miyiz bir dakika sizinle?!!!!!
Ben: ….. Peki?
Ve Gülseren Hanım beni balkona çekip;
Gülseren Hanım: Küçücük çocuktan, kendi evinde tatlı saklamak olacak şey mi? Küçük çocuk, oğlan çocuğu, canı çeker! Ne kilosu? Neyin kilosu??? Boy atınca kilo falan kalmayacak! Benim oğlumda bu yaşta toplamıştı bir uzadı çöp gibi kaldı sonra! İnsan şunu yapar mı çocuğuna? Gözünü kapıyor yavrum kavanozun yerini görmemek için!!!!! Ben size bir şey diyeyim mi mehtap hanım! Ben Atahan ne isterse alıyorum! Ne isterse yediriyorum! Siz istediğiniz kadar “kilo almasın, bilmem ne olmasın” diyin umurumda değil! Bu çocuktan bu evde hiçbir şey saklamıyorum! Siz de çatlayın tamam mı!
Ve cevap vermeme izin vermeden balkondan mutfağa geçti. Sarelle kavanozunu Atahan’ın önüne koydu. Bir yemek kaşığı aldı çekmeceden onu da Atahan’ın eline verdi.
“Ye oğlum istediğin gibi. Ye, ellerini yıkadıktan sonra beraber basket oynar yakarız”.
Mutfağa girdim. Normal şartlarda (çocuğuna çok düşkün her deli anne gibi) çok kıskanırdım. Ancak bunun ne büyük nimet olduğunu bir önceki tecrübeden bildiğim için…
Oğluma, “afiyet olsun balığım” dedim gülümseyerek. Kafasını koklayıp öptüm.
Gülseren Hanıma sarıldım.
“Teşekkür ederim” dedim kulağına.
Çok ağlamak istedim.
Yapmadım…
Anne olmak dünyanın en büyük nimeti.
Ve asla son bulmayacak bir vicdan azabı…