VAZİYET

Uzun bir aradan sonra gündeme bakayım dedim sevgili okur. Bakacağım yoktu aslında ama yazı konusu bulmam gerekiyordu malum ve kek tarifi veremeyeceğime göre (ki düşünüyorum da neden olmasın aslında) gündemi irdeleyeyim ve illa mecburmuşum gibi yeni olaylarla ilgili fikir beyan edeyim dedim ama bir baktım ki ne göreyim… 

Herkes delirmiş. Toptan delirmişiz.  Aaa hakikaten herkes kopmuş.

Mesela bazı insanlar, hani bu sosyal medyada paylaşım yapıp çok büyük paralar kazananlar, vallahi sevgili okur ister saf de ister salak ben olayın kara para aklama olduğunu bilmiyordum. sanıyordum ki bunlar böyle çok takipçili hesaplar, firmalarla anlaşıyorlar öyle para kazanıyorlar. meğer neler neler neler oluyormuş. Vay arkadaş. Herkes mi “kriminal” memlekette yahu. Namusuyla şerefiyle para kazanan kaç kişi kaldı saysak sayıcaz bir iki üç diye. Bu ne çürümüşlük artık. Bu zaten bir vaka, bir toplumsal durum artık ve bu böyle…

Diğer taraftan bir avukat var. Kadın. Feminist aktivist. Güzel gözlü de, geçen kocasına mail mi atmışlar bir şey mi olmuş, o da sosyal medyadan delirmiş itler, adiler, çıkın lan ortaya diye. Yahu sen avukatsın, sen bunu yaparsan millet ne yapar? 

Millet ne yapıyor? Kendini dini bütün, vatan sever falan tanımlayan bir takım insanlar gidip cenaze basıp ölünün gömülmesine mani olmaya çalışıyor. Metin Uca vefat etmiş. Kendisinden ya da şakalarından veya politik görüşünden bilemiyorum artık hoşlanmayan birileri cenaze namazını basmış. İnsanlar orada acısını yaşarken orada hadise çıkarmalar tuhaf tuhaf hareketler. Bu ne ayıp bir şey yahu. Ne kadar ayıp! Sevmiyorsan ölmüş işte daha ne olsun bu insana mesala? Ölmüş. Sen onu sevmiyorsun ve o da ölmüş hala içinin soğuyamayacağı kadar ne geçmiş olabilir Metin Uca ile aranızda? Bu ne kin?

Bir de Bihter diye dizi yapmışlar. Fragmanını gördüm ve kör oldum. Görmeseydim keşke. Bu nedir arkadaşlar?Napıyorsunuz yahu? Bu dijital kanallar da bir enteresan. Nasıl işliyor süreç, kankalarının filmlerini mi satın alıyorlar? Gerçekten ticari kaygıları yok mu? Bir sanat danışmanları yok mu? Biri bu “Bihter” projesini getirdiğinde “dayı bu ne” diyen bir Allahın kulu çıkmadı mı? Gerçekten mi? Çok acayip…

Ve sosyal medyada tuhaf tuhaf düğün kına videoları var ya hani. Leğenle altın takmalar falan. Gerçek mi o altınlar? Çünkü o altınlar gerçekse aklımda 2 soru var:

1) Bu altınları alanlar ne kadar gelir vergisi veriyorlar?

2) Bu altınları satanlar ne kadar fatura kesiyorlar?

Bunu da sormadan edemeyeceğim, yani herkes kazancından vergisini veriyor mu devlete? H E R K E S???

Bu arada Kandil günü rakı paylaşımı yaptığı için bir havayolu firmasından atılan yer hizmetleri çalışanı, Meksika’dan Amerika’ya kaçak geçmeye çalışırken kendisini çekip yayınlamış. Geçebilmiş mi bilmiyorum. Adam adına sevineyim mi üzüleyim mi bilmiyorum.Hayatı mı kaymış yoksa hayatı mı kurtulmak üzere kafamda deli sorular. 

Öte yandan adamın biri bir börekçinin aracına şişe atıyor. o arada börekçi çalışan bir başka adam (börekçinin sahibi de değil personel) gelip müdahale ediyor ve çat diye kalemi kulağına saplıyor adamın. Adam ölüyor, börekçi personeli hapse giriyor ve her şey bir kaç dakikada oluyor. Bu ülkede hop mop diyene kadar sipariş kalemiyle öldürülebilirsin. Gayet basit. Lak diye ölüyorsun. Her an her yerde bir sinir hastasıyla, bir manyakla karşılaşma ihtimalin var ve hiç düşük bir ihtimal değil bu biliyorsun değil mi sevgili okur. Hiç bir şey söylemeden arkanı dönüp gitmeyi öğrenmek zorundasın. Bu böyle artık. 

Senin sinirini bozmak gibi bir niyetim yok, aksine mutlu ol istiyorum sevgili okur ve fakat realitemiz de bu. Etrafımız ne yazık ki psikolojik bakımdan dengesiz, rahatsız ve düşük kalite bir kitle ile dolu ve başına bir bela gelmemesi için kendi halinde, kimseye bulaşmadan yaşaman gerekiyor. Belli yerlere gidip geliceksin, çok ortalıkta dolaşmayacaksın, tatillerde başka ülkeleri değerlendireceksin, ülkede kalacaksan da herkesin gittiği yerin tersine gitmende fayda var. Sokakta kimseyle kavga etmeyeceksin, çok karanlıkta dışarda olmamaya bakacaksın, mümkün olduğunca toplu taşıma kullanacaksın ama en kalabalık saatlerde ondan da uzak duacaksın. Ufak ama nezih yerlere gideceksin, kültür sanat aktivitelerine takılacaksın, dışarda içki içmeyeceksin. Ben böyle buldum çareyi. Elbette bu herkes için geçerli değil, elbette kimse özgürlüğünden fedakarlık yapmak durumunda da değil… Şöyle diyeyim, ben böyle yapıyorum. Çünkü kaybedecek şeyim var. Çünkü canım sıkılsın istemiyorum. Çünkü beni sevenler üzülsün ya da benim yüzümden başları ağrısın istemiyorum. 

Sen de benim yazılarımı okuduğuna göre aklına yatanı uygular aklına yatmayanı geçebilirsin.

Bu arada havalar soğudu. Lütfen sokak hayvanlarına bir kap mama bırakalım. Kapalı yerlere sığınmalarına izin verelim.

Güzel bir hafta diliyorum. 

xxx

Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 20 senedir “yapıcam”.

DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:

www.mehtaperel.com 

www.mehtaperel.wordpress.com

www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com

instagram.com/mehtaperel

twitter.com/mehtaperel

Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)