ve geçen haftaki yazım:
SÜPER KAHRAMAN
“Yaa, ben kurtarcaktımm”
Yaşlılık çok acayip bir şey sevgili okur. Hayır bu kez kendimden değil benden ötesinden bahsediyorum. Yani bildiğin 60 ve üzeri…
İnsan 60’ını geçince bir rahatlama geliyor sanki. Mesela ananeme bakıyorum, sağlıklıysan eğer yaşlılık süper bir şey…
Birincisi; konuşulan konuyu duyman gerekmiyor. Kafana göre mevzuya yarı belinden girip etrafta dumur yaratabiliyorsun.
Annem: Sadece mayonezle yaparsan ağır olur. Bir yemek kaşığı mayoneze 3 yemek kaşığı yoğurt koy…
Ben: Sen bunu öyle mi yaptın? Tadı yine böyle olsun bence
Ananem: Kim? Muzafferin yeğeni mi boşanmış? Kayınvalidesi ölmemiş miydi onun?
İkincisi; her sohbeti kafana göre yorumlayıp daima haklı çıkman mümkün:
Ben: E zor olmadı mı anane o kadar yol gitmişsiniz?
Ananem: Hayır olmadı! Ne var zor olucak? Taksi şoförü de aynını sordu! Teyze senin bu havada yollarda ne işin var dedi! Gelinlerin damatların yok mu dedi! Onlar sana yardım etmiyorlar mı dedi! Şimdi bu oğlan esahtan taksici değil imiş. Çocuk esahda mühendisimiş. Arnavutlukta çalışmış yıllarca. Sonra işleri bozulmuş taksiciliğe başlamış. Böyle bir genç, yağız, aslanlar gibi bir delikanlı. Dedi ki, teyze dedi, ben annemi bizim eve misafir getirdim miydi karıma derim ki “Valla anamı rahat ettireceksin yoksa anam kalır seni koyarım kapıya” diyorum dedi. Ben böyle kurudum kaldım bu oğlan konuştukça…
Ben: Anane?
Ananem: Böyle evlatlar da varmış dedim. Kanım iliğim kurudu.
Siz o ara “Annem mi boşanmalı, teyzem mi yoksa dayım mı” diye düşünmeyin. Evet, belli ki anane “üç büyüklerden” birisine fena kızmış (belki hepsine) ama konunun bu kısmında takılmak gerçekten sizi renksiz hatta merhametsiz bir insan yapar. Konuya geniş perspektiften bakın. Bir taksi şoförüne bu kadar anlam ve hatta eğitim yükleyerek lafı oradan döndüren dünya çok muhteşem değil mi? Önerme sıradan birisinden değil “yıllarca Arnavutlukta mühendislik yapmış bir yağız yiğitten” geliyor… İşte bu dünyaya hayranım ben…
Üçüncüsü; canları istediği gibi sağa sola çakabiliyorlar, kimse de bir şey diyemiyor;
Ben: Ben de bir 5 kilo versem şu karnım gitse
Yengem: Spora gitmeden karın gitmiyor. Aslında yakın otursak beraber giderdik, hem birbirimize gaz verirdik. Ben nereye yazılsam 3 ay sonra bırakıyorum.
Ben: 3 ay iyiymiş, ehehei ben en fazla 3 ders tahammül gösteriyorum. Terlemekten hoşlanmadığım için “yok ya ben caydım” deyip kaçıyorum
Ananem: Ben de bu kadar yemeye bir 10 kilo vermişim. Nasıl oldu hiç anlamadım. Bir şey de yapmadım. Ne karın var ne basen. Geçen gün eczanedeki oğlan dedi ki “Teyze valla genç kız gibisin. Seni gören hayatta torununun çocuğunun sünnetini gördüğüne inanmaz. Kilon fazlan yok, cildin pırıl pırıl. Çok beyefendi bir oğlan idi. Babası eski İstanbul beyefendilerindenmiş. Zamanında hanları hamamları var imiş. Böyle Rus dadılar ile büyümüş, asil, görgülü, aynı deden gibi bir güçlü kuvvetli delikanlıydı ki bildiğiniz gibi değil.
Hepsinden güzeli, en alakasız zamanda en alakasız şeyi söyleyip karşı tarafta kısmi felç yaratma becerileri.
Annem, ananem, ben, Sarhan alışveriş merkezindeyiz. Alışveriş merkezlerinde yaşlılar veya engelli vatandaşlarımız için tekerlekli hasta sandalyeleri var biliyorsunuz. Şimdi, ananem bu aletten hiç hoşlanmıyor, haklı da, ihtiyacı yok. Bizden hızlı yürüyor. Ancak annem ne olur ne olmaz diye yanımıza bir sandalye aldı. Sandalye bizim çantaları taşıyor, ananem küstü önden önden gidiyor. Dönerken yürüyen yer (yürüyen merdiven değil, yürüyen yer) yardımıyla otopark katına inicez, annem de ananemi başı falan dönmesin diye zorla bu alete oturtmuş.
Bu arada biz Sarhan’la aşağıya indik bile (annemin ananemi ikna etmesi zaman aldı) bunlar arkadan geliyorlar. Ama ne gelmek…
Önce ses geldi: “Yardım ediinn!”
Ses annemden geliyor. İnsan annesinin sesini her şart altında tanıyor. Ancak bende kısmi felç yaratan nokta şu oldu;
1) Bir insan nasıl bu kadar kibar ve sakin bir şekilde yardım ister?
2) Yardım edin derken neredeyse fısıldamak ve buna rağmen kendini duyurmak nasıl mümkün olabilir?
3) 2 dakika içinde ne yaşandı da annem yardım istiyor? Çünkü 2 dakika önce yürüyen yolun başında bir aradaydık ve her şey yolundaydı…
Tüm bunlar son derece hızlı bir şekilde kafada proses edilmeye çalışılırken aynı anda arkanızı dönüp gördüklerinizi de mantıklı bir çerçeveye oturtmaya çalışıyorsunuz.
Ananeniz yürüyen sandalyede, kucağında torbalar, anneniz sandalyenin saplarından tutmuş, size doğru uçuyorlar…
Çünkü sandalyenin freni kapatılmamış ve yürüyen yol ile yürüyen sandalye birleşince ortaya Ferrari ile off-road yapan bir anane ve anne görüntüsü çıkıyor ki buna kucaktaki torbadan dışarı sallanan üzümleri de ekleyin ve ananenin düşerken üzümler dökülmesin diye torbanın ağzını bağlamaya çalışmasını…
Hani gerçekten beyin dondurucu bir şey…
Sarhan ve ben hızla yürüyen yolun önüne atıyoruz kendimizi. Nasıl oluyorsa ben Sarhan’dan önce yolun ağzında kendimi buluyorum ama annemle ananemin toplam ağırlığının ben de yaratacağı etkiyi korkutucu bulan kocam “Sen dursana!” deyip beni kenara itiyor. Oysa ki ben gözlerimden gama ışınları çıkarıp tekerlekleri donduracağımı sanıyor olmalıyım o an çünkü insan yuvarlanarak gelen anne, anane ve tekerlekli sandalye üçgeninin önüne geçtiğinde niyeti durdurmaksa elindeki torbaları kenara falan bırakır. Ben torbalarla yolun başında durdum.
Bilmiyorum ya kendimi demir adam falan sanıyorum bana çarpıp duracaklar ve ben üzerimi silkeliycem, ya dediğim gibi gözlerimle tekeri dondurup yerine mıhlıycam ya da ölmek istiyorum…
Bir süper gücüm varsa da artık bilemiycez. Çünkü kahramanların güçleri zor zamanlarda çıkar ve benim zor zamanımda kocam rolümü kaptı.
Yolun ağzında durdu, annem ve ananem dakikada 1000 km hızla geldiler. Sarhan iki eliyle sandalyenin kollarından tutup durdurdu. Bunu yaparken görüntü Örümcek Adam’ın hızla giden treni durdurmak için sağa sola ağ atıp treni yavaşlatmaya çalıştığı sahne gibiydi. Örümcek Adam trenin önünde fren yaptırmaya çalışıyor, ayaklarından sürtünme yüzünden kıvılcımlar çıkıyor, aynı Sarhan…
Sarhan kahraman oldu ama benden kahraman karısı olur mu? Olmaz. Çünkü o hamur ben de olsa ya Sarhan’ı ters çevirip ya kendim mum duruşuna geçip, Sarhan’ın (maskesini sıyıramayacağıma göre) gözlüğünü çıkarıp dudaklarından öpmem gerekirdi.
Oysa ben; “Yaa, ben kurtarcaktımm” dedim.
O esnada annem panik atak krizi geçiriyordu ve ananem yürüyen sandalyeden kalktı, üzümleri sandalyeye bıraktı ve korku içinde yanımıza gelen güvenlik görevlilerine;
“Bana stent takılacaktı, ilk gittiğim doktor stent takılsın demiş idi. Sonra ben başka bir doktora daha göründüm o da teyze senin hiçbir şeyin yok, genç kız gibisin dedi. Böyle kelli, felli görmüş geçirmiş, saçları hafif aklı bir profesördü ki, hem bilgili hem beyefendi. Biz senin yaşında senin kadar olacak mıyız bakalım teyze dedi.” dedikten sonra arabaya doğru ilerlemeye başladı.
Güvenlik bir şey demedi. Uçan anane ve stent konusu onların anlayamayacağı bir şey, bir on seneye ihtiyaçları var daha… Sadece bize Adams Ailesine bakar gibi bakmakla yetindiler.
Arabada eve dönerken annem “yaşlılık zor, zor” diye söyleniyordu. Oradan bakınca öyle görünüyor olmalı.
Benim durduğum yerden ise tek temennim; büyüyünce ananem gibi olmak istediğim…