Bazen hani çok yoruluyoruz ya tüm yapmamız gerekenlerden. Sürekli koşuyoruz, bir şeyleri yetiştirmeye çalışıyoruz, sürekli bir telaş… Bir de iyi yapmak istiyoruz üstümüze düşen ne varsa. Hani şöyle hakkıyla, layığıyla… Böyle bir afaganlar basıyor ya bazen…
Geçen arkadaşlarla bir aradaydık, kendi zamansızlıklarımızdan yakınırken tek sorumluluğu kendisi olan insanlardan konuştuk.
Tek sorumluluğu kendi olan insanlar.
Kendisi dışında bir yük yüklenmemiş insanlar. Bir evladın, bir hayvanın sorumluluğunu almamış. Bir kurumda bir çocuk okutmamış, bir yere, bir şeye kendisini bağlamamış…
Belli bir saatte evde olmak zorunda değil ve masa kurmak zorunda değil ve proteinin yanına mutlaka sindirimi de kolaylaştıracak bir sebzesiyle, gün içinde ne yaşadıysa yaşasın gülümseyen yüzüyle bir yerde olması gerekmeyen insanlar. Bir mama kabını doldurması, bir köpeği tuvalete çıkarması, bir kedinin kumunu dökmesi, bir kuşun kafesindeki kağıdı değişmesi gerekmeyen insanlar. Hiçbir yaşlının sorumluluğunu almamış, doktoruyla, bakımıyla, tedavisiyle ilgilenmemiş insanlar. Evli veya değil bir insana (parayı kastetmiyorum) bağlı ve sorumlu kalmamış insanlar.
Hayat onlara mı güzel gerçekten?
Vallahi güzel tarafları yok değil tabii böyle bir düşündüğümüzde ama…
Verdiğimiz duyguların geri dönüşünden mutsuz muyuz?
Çocuklarımızın büyümesini görmekten, başarılarıyla gururlanmaktan, gelip kucağımıza oturup kendini sevdiren kediden, topunu alıp bize getiren köpekten, bizi görünce öten kuştan…
Okuttuğumuz çocukların mezun olmasından, bütün kış zorluklarla baktığımız sokak hayvanlarının baharı sağ salim kucaklamasından…
Eve gelen karneden, böyle evlat yetiştirdiğiniz için teşekkür eden öğretmenden, ilgilendiğimiz için Allah razı olsun diyen büyüklerimizden, yaşlılarımızdan…
Verdiklerinizin geri dönüşünden, verdiğimiz zamanın, emeğin, sevginin, inceliğin, yaptığımız fedakarlığın, aldığımız sorumluluğun, uzattığımız elin geri dönüşünden daha büyük zenginlik var mı?
Sorumluluktan bağımsız yaşamak büyük lüks gerçekten. Bir evladın, bir ailenin, bir hayvanın sorumluluğu olmadan, sadece siz ne yapacağınıza dair yaşamak…
Keyfe göre yaşamak…
SEN ne zaman yemek yiyeceksin, SEN ne zaman sinemaya gitmek istiyorsun, SEN ne zaman saç boyatacaksın, SEN iş çıkışı ne yapacaksın, sadece buna konsantre olmak büyük rahatlık.
Bilirim, beyazlar çıktığı halde bir dip boya programını bile kırk türlü dinamiğe uydurmak nedir?
Ne midir?
“Bugün işlerim yoğun, yarın yemek yapmam lazım, ütüler de var ama Çarşamba veli görüşmesi var okula doğru düzgün gitmem de lazım, o zaman yarın öğleden sonra gitsem? Ama öğleden sonra veteriner gelecekti o zaman. Bugün öğleden sonra gitsem? Ama bugün yazıları tamamlamam, lazım o zaman Perşembe gitsem ama Çarşamba bu kafayla mı gidicem okula? O zaman veterineri perşembeye alsam?”
Bir dip boya, 1 saat sürecek ama yok işte…
Tek işin kendin ve paşa gönlün olsa böyle bir derdin olmayacak ve bu şekilde düşündüğünde valla ne ala…
O yüzden zaten rakamlar da ortada. Evlenme rakamları düşüyor, boşanma rakamları artıyor, münferit yaşamın cazibesi aile olmayı veya hayvan beslemeyi zorlaştırıyor. Çünkü gezilecek, seyahat edilecek ve ne kedisi… Çünkü ne evlenmesi…
Oysa…
Kimi zaman tüm yapmamız gerekenlerden yorgun düşsek de seni seven ve senin varlığına ihtiyaç duyan, seni bekleyen, seni orada isteyen bir can ama kedi ama insan iyidir.
Hayatım çay mı koysak şarap mı açsak diye seslenen eş iyidir.
Mutfakta ayaklarının arasında sana sürünerek gezen kedi iyidir.
Ağzında tasma yürüyüşe çıkmak için gözünün içine bakan köpek iyidir.
Sana biraz mahcup biraz heyecanla kız/erkek arkadaşından bahseden, eve geç gelmenin yolunu yapmaya çalışan evlat iyidir.
Kapısını çaldığında ‘aaa geldin mi?’ derken “iyi ki geldin” demek isteyen büyükler iyidir.
‘Bu yıl mezun oluyorum, her şey için teşekkür ederim’ diye mail atan, okuttuğun öğrenci iyidir.
Sorumluluk almak kolay değil, biliyorum. Sorumluluksuz yaşayan insanları bende görüyorum ve kendimi çok yorgun hissettiğimde “oh bunlar kebap tabii” diye düşünsem de öyle çok sıkılırdım biliyorum.
Aile olmaktan korkmayın.
Başkalarının sorumluluğunu taşıyan insan empati yapmayı da bilir. Bir durumu çok başka pencerelerden değerlendirir. Zor koşullarda, dar zamanlarda, yapılması gereken tonla iş arasında bir şey üretmek nedir bilir.
Hayatının büyük çoğunluğunda başka bir canın önceliğini kendi önceliklerinin önüne geçirerek yaşamayı öğrenmiş ve becermiş insanların zenginliği çok derindir.
Kendi isteklerini, arzularını, ihtiyaçlarını öteleyip onun da istediklerini göz önünde hatta daha önemli tutarak bir öncelikler listesi yapmak…
Bunu yapmayı bilen, beceren insanlar çok kıymetlidir.
Hayatında kendisi dışında sorumluluk yüklenen insan olmak büyük zenginlik aslında.
Sorumluluktan kaçan insan olmayın.
Arkadaşlarla konuşuyorduk, bir türlü görüşemedik ne zamandır dedik, bir boyaya gitmek bile planlama işi dediki söylendik biraz. Sonra kızlardan biri dedi ki; “aman sevdiklerimizle bir arada, sağlıkla, tam da böyle bir arada olalım da boyaya gitmek bir mesele olsun boşverin. Diğer türlü düşünsene, saçımı boyattım diyeceksin ve diyeceğim ki ‘aman bravo, başka ne yapacaktın ki zaten?’ bu da o kadar güzel bir şey değil”… Diğerimiz dedi ki ‘hesabı isteyelim kızın öğretmeni gelecek, evde olayım’.
Ne yapacak işlerimiz, ne yolumuzu bekleyenimiz, ne yükü taşıyacak sağlığımız eksilmesin.
Dolu dolu bir hafta dilerim.
DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:
www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com
Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)