Offensive Comedy. Gerçekten sevdiğim bir mizah türü. Düzden çevirsen “Saldırgan Mizah” gibi boş bir anlama geliyor ki ne kadar saldırgan tartışılır bence. Bence ama. Offensive Comedy daha çok insanların hassasiyet duyduğu konularda politically correct ya da nice olmaya aldırmadan şaka yapabilmek. Bunu en güzel yapan iki kişiden biri, biliyorsunuz, Larry David. Google’e ‘bald asshole’ yazdığınızda ilk satırda onun adı çıkıyor, deneyin göreceksiniz.
Yazımın bundan sonrasında daha az yabancı kelime kullanmaya dikkat etmeliyim.
Kendi adıma agresif mizah diye tarif edeceğim bu türde her şeyle dalga geçiliyor. İnsanların yaşlarıyla, hastalıklarıyla, uzuvlarıyla, ırklarıyla, cinsiyetleriyle, aklınıza ne gelirse. Karşınızdaki bozulur mu gücenir mi düşünmeden her türlü konuyla şaka yapmak yani. Bunun en ideal olanı başkalarına yapılırken izlemek. Çünkü gerçekten çoğu zaman dudaklarınızı ısırarak, gözlerinizi kapatarak içinize gülüyorsunuz. Örnek Ricky Gervais. O konuşurken aklınızdan ‘dedi mi, bunu da dedi mi?’ diye geçiyor. Toplumun uygunsuz bulacağı her şeyi şaka konusu yapabiliyor.
Bunu yaparken, bu tarz şakalar yaparken yani, dinleyenlerin gerçekten eğlenebilmesi için yapılan şakanın kalitesinin yüksek olması, gerçekten bir zeka eseri olması gerekiyor. Karşınızda biri aptalca hakaretler yağdırıyorsa bunu komik bulmanız imkansız elbette. Yani bu tarz mizah seçen insanın gerçekten ne yaptığını bilmesi gerekiyor. Çünkü bu şaka modeli yolda yürürken birisi gelip suratınıza tükürmüş gibi hissettirmemeli. Ehil ellerde yapılmalı yani. Ne yaptığını bilen insanlar yaptığında görüyorsunuz ki gerçekten anlattığı durum traji-komik veya vahimlik derecesinde komik. Utana sıkıla da olsa gülüyorsunuz.
Ne yaptığının farkında olmadan, nereden geldiğini asla anlayamayacağımız bir özgüvenle, açık mikrofon alanlarında bu tarz komediyi deneyen insanlar yok mu? Var. Komik mi? Neeehhh, denk geldiğim bir tanesi komikti ama aklımda kalmadığına göre o kadar da değil. Bana denk gelmemiş de olabilir elbette. Ama buralarda böyle birileri olsa bilirdik diye düşünüyorum.
Buralarda olmaz. Zor. Artık olmaz. En ofansif komiklerimiz rahmetli ve sevgili Huysuz Virjin ve Okan Bayülgen idi. Onlar da şahıslar üzerinden yürüyen bir “kızdırma” ile 1. Seviye takılabiliyorlardı. Birini göze kestirip ya da telefonda yakalayıp bir tek o kişiye sataşma şeklinde yani. Oysa agresif mizah alıyor mesela hamamcılarla dalga geçiyor. Hadi bir dene bak ne yapıyor hamamcılar odası seni. Onbin onbin ödeyerek ilerlersin cezaları, metrobüste de tellak falan denk gelir ayrıca bir döver.
Sırf şunu yazdım diye hamamcılar odası beni dava edebilir. O yüzden söyleyeyim fırıncı, postacı, hemşire, hostes, sekreter farketmez. Meslek grupları bile kızar bırak bir hastalıkla ilgili şaka yapmayı.
Bizde öyle şaka falan sıkıntılı işler, bizde herkes çok önemli, herkes albay hiç er yok. Öyle dalga geçemezsin yani.
Bu ülkenin her geçen gün daha sıkıcı bir yere dönüşmesinin en büyük sebebi bizleriz biraz da. Kendi insanımız yani. Her şey çok zor, çok dikkat etmeli, çok suya sabuna dokunmamalı, çok “had bilerek”, çok “baş ağrıtmadan”, çok nasıl derler… Hani bacak bacak üstüne atmadan… Şöyle bir salamadığımız için, salanların da kafasına vurup aşağıya aldığımız için sıkıcıyız. Farklı şeyler göremiyoruz.
Bir sergiye gidiyoruz mesela, orada genç sanatçıların çalışmalarına bakıyoruz, birkaç saat kafamız dağılıyor, ruhumuza iyi geliyor, gözümüz dinleniyor. Çıkıyoruz yine insanımız sıkıcı. Ne bakıyon diyor. Sanıyor ki kendisi çok bakılası ya da “bakılamamazlık” seviyesinde. Böyle bir tuhaf yani. Anlaşılır gibi değil.
Sanatın tüm kollarının desteklenmesi, yeni sanat akımlarının burada da üretilebilmesi için zemin hazırlanması, insanlara imkan verilmesi gerekiyor. Her konuda ama her konuda kısa film yarışmaları, heykel çalışmaları, resimler yapılması ardı ardına bienaller düzenlenmesi gerekiyor. Komedinin müdahale edilmeden salınması kesin gerekiyor. Aklımızın zihnimizin zenginleşmesi, çeşitlenmemiz için şart bunlar.
Ricky Gervais izlerken ağzımı tutarak güldüm. Hissettiklerim de bu yazıya vesile oldu.
Gülebilelim dilerim sevgili okur. Rahat rahat, komplekse girmeden, lüzumsuz hassasiyet yaratmadan ağzımızın dolusuyla gülebilelim. Birileri kaliteli şakalar yapabilsin, mani olmayalım, deneye deneye öğrensinler mesela, onlar söylesin biz gülelim.
Korkmayalım birbirimizden. Kendimizi de çok önemsemeyelim.
Mutlu olduğumuz bir hafta dilerim.
XXX
Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 18 senedir “yapıcam”.
DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:
www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com
Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)