Gün içinde maruz kaldığım birbirinden çiğ konuşma ve yazışmaları derliyorum. İnsanların kişilik haklarını saklı tutarak ufak düzenlemelerle bir ‘Saçmalıklar Kitabı’ hazırlamayı düşünüyorum. Okuduğunuzda “bunları gerçekten yaşadın mı?”, “bu diyaloglar gerçek mi?” diyeceğiniz türde. Bazılarının -artık folloş olduklarından- “ne var bunda?” diyeceği, bazılarınızın hayret edeceği bir kitap olacak. Siz “gerçek mi?” diyeceksiniz ben “daha beterleri de vardı ama kişiler çok bariz olunca eklemedim” diyeceğim.
Ciddiyim…
Çok acayip, diyorsun ki “yav önyargılı olmayayım, bak bu da düzgün bir insana benziyor”… Arkadaş o kabuğun altından bir bütün mahalle çıkıyor. Görüntüyü kısmen yakalamış ama konuşmaya başlayınca biri dublaj yapıyor gibi, çiğlikte, bayağılıkta sınır tanımıyor…
Mesela sürekli sarhoş (sarhoş demeyeyim de ne denir ona? Çakırkeyif? Kelle?) gibi biraz “bulutların üstünde” gezen bir grup var. Ne kullanıyorlar ya da doktor kontrolünde mi kullanıyorlar bilmiyorum ama sürekli bir cıvıklık, laubalilik, ahahahahah, iihihihihihi, bi laçkalık bi bişiler…. Bu kafayı reçeteyle yani kontrollü bir “rahatlama” ile sağlıyorlarsa ne ala… Hipokrat değiliz ne bilelim yani… Yok, evde bardaktan alıyorlarsa o fena işte… Beynini normal kapasitesinde kullanan bir insanın bora boka ehehehehehieie olmaması lazım gelir ya da yazık o karaciğere böbreğe… Ben fazla kendimdeyim bu modellerden o sebeple rahatsızım sanırım. Herhangi bir ilaç kullanmıyorum, sağlıklı besleniyorum. Turp yiyip yeşil çay içen bir insan için sürekli kendini “sarhoşlar masasında” hissetmek takdir edersiniz ki bir miktar rahatsız edici bir durum. Bakın ben mizah yazarıyım. Mizahi diyaloglar, mizah kitapları, skeçler yazıyorum. Hayata şakayla bakmayı, tatsız durumlardan dahi (BİLE) neşeli bir lezzet çıkarmayı biliyorum, buradan ekmek yiyorum, işim bu. Bunu aklınızda tutun. Ben BİLE kendimi kafası iyi insanlar arasında hissediyorsam bi düşünün… Bi düşünün…
Ucuna gülme “emocisi” ekleyerek her şeyi yazabileceğini, çirkin bir gülme sesi çıkararak her şeyi söyleyebileceğini düşünen üslupsuz ve çiğ insanlar medeniyeti… Günün büyük kısmında bu dünyada esir alınmış gibi hissetmek… Bir düşünün… Tabi rahatsızlığınız ne kadar “esnediğinizle” doğru orantılı… Derinizin ne kadar kalınlaştığıyla… Yani ilk paragrafta verdiğim tarife dönüyoruz burada…
İnsan yerine koyup bir şey diyorsun, ağzını açmasıyla değil mahalle ahır çıkıyor kadının içinden. Öyle bir varoş. Öyle bi kamufle oluyorlar emin de olamıyorsun önce. Uzun sürmüyor ama herkes orjinali neyse ona dönüyor, her canlı aslına rücu ediyor. İnsanların çoğunun kalitesi çok düşük. Olmamış çoğu. Ham… Hele bu whatsup gruplarının patlamasıyla normal şartlarda aynı masaya oturmayacağın, bir fincan kahve paylaşmayacağın kendine hayrı olmayan saçma sapan insanlarla, çeşitli sebeplerle muhatap olmak zorunda kalıyorsun ya…
Sosyal yaşam falan diyorlar buna ama ben çöp toplayıcılığı ya da foseptik temizleme gibi düşünüyorum bu durumu. Bitmesini bekliyorum. Sabırla, sükunetle bitmesini ve gitmeyi bekliyorum…
Büyüdüm çünkü…
44 yaşıma girmeme birkaç ay kala gördüm ki büyüdüm, şundan 6-7 sene önce muhtemelen söylenecek en son sözle cümleye başlayan ben kendime hakim olabiliyorum artık.
Olabiliyorum çünkü insanlardan beklenti çıtamı en alta çektim.
Bulunduğumuz ortamda kelimenin tam anlamıyla (kelimenin tam anlamıyla) donunu indirip orta yere sıçmamış ben tamamım, o şahıstan beklentim karşılanmış durumda. Bunun dışında kimseden bir medeniyet, asalet, incelik, kalite beklentim olmadığından hayret de yok, şaşkınlık ta yok. Karşına çıkan herkese -10 (eksi on) vererek başlayıp “çöptür” diye düşündüğün vakit daha az dehşete düşüyorsun. En fazla bir çiğlik yapılıyor ve içinden bi “oha” diyorsun ve birkaç saniye sürüyor ve “NEXT!” edasıyla sonraki basitliğe geçiyorsun.
Birileri konuşurken veya yazarken iç sesim böyle seyis edasıyla artık, “oha, çüşş, bırrhh”, bu…
Arada yanımdakine dönüp konunun ne olduğunu dahi söyleme ihtiyacı duymadan “manyak bu insanlar” diyorum en sakin halimle ve konunun ne olduğunu dahi sormadan “öyleler, salla” diyor yanımdaki…
Soyutla kendini sevgili okur.
Şöyle düşün, habis, hastalıklı, kanserli hücreler tarafından sarılmış durumdayız (ve bu her anlamda böyle, anladın sen) insan kalitesi, yaşam kalitesi, sosyal kalite, içsel kalite, anlayış kalitesi, işleyiş kalitesi, yönetimsel kalite, kişi bazında kalite, eğitimde kalite, yetiştirilen çocuklarda kalite, aile yaşamında kalite… Aklına ne geliyorsa her anlamda habis, kanserli hücrelerle çevrilmiş durumdayız. Ya öleceğiz ya da bir kür gelişecek ve tedavi olacağız. Bu dönemde sağlıklı hücreler olan bizim bozulmadan, mikrop almadan sağlıklı kalabilmemiz gerekiyor. Kendimizi bu vebalı tiplerden koruyacağız, onlara dönmeyeceğiz ki bir gün bir iyileşme umudu doğarsa sağlıklı hücreler olarak biz yaşam kalitesini yükseltebilelim.
Bu mikrobun bize bulaşmasına mani olmak zorundayız. Bu cüzamlı insanlardan uzak, daha steril kalmak zorundayız.
Okuyan, yazan, kendini geliştiren, müzikle, resimle, sanatla, şiirle ilgilenen, müze, sergi gezen, fotoğraf çeken (hayır sosyal medyada paylaşmak ya da canlı yayın yapmak için değil tamamen kendi zevki için) araştıran, kaç kişi kaldık?
Doğal olarak bulunduğumuz ortamda biri “ehiüehiüehehelüe” diye alıkladığında midemiz almıyor.
Ben ciddi ciddi insaoğlunun geleceğinin bizim gibi tiplerin sağlam kalabilmesine bağlı olduğunu düşünüyorum artık.
Gerisi çöp…
Gerisinin hayatta doldurduğu alan, ağırlık, bi “ Saçmalıklar Kitabının” bir paragrafı…