ÖZETLER

Merhaba sevgili okur, bir süredir yoktum özledik birbirimizi biliyorum. Hemen sana özet geçeyim;

İkinci memleketim, çok sevdiğim Ankara’daydım. Hani nasıl bazı İstanbul’luların İzmir sevgisi varsa benim de Ankara sevgim var. Elbette doğduğum yer olduğu için sanırım bir kan çekmesi olayı var, hatırlamıyorum tabii, ailem ben çok küçükken İstanbul’a gelmişler Ankara’dan ama sonuçta doğum yerim Ankara. Çok güzel anılarım var benim Ankara’da. Hep mutlu, hep huzurlu anılar bunlar. Elbette sevdiğim yakınlarımın kayıpları, üzüntüler var, elbette… Onların hayatın içinde kaçamayacağımız durumlar, ölüm de doğum gibi bir realite… Kötü anım yok derken beni üzen, mutsuz eden insanlar yok. Hep sevdiklerim var orada. Dostlarım, akrabalarım, akraba kadar yakınlarım var.

Hep güzel anılar biriktirdim ben orada. Ananemin evinin balkonunu, balkonda yaptığımız çay sohbetlerini, teyzemin “dairesine” gidip daktiloyla oynamamı, büyükbabamla Kızılay’dan civciv almamızı, dayımın Vosvosunu, Ahmet Abi ve İftahar ablanın Ayrancı’daki evini, Özlem’le çocukken Küçükesat’taki apartmanın arka bahçesinde koşturmamızı, genç kız olduğumuzda Tunalı Hilmi caddesinde, Atakule’de, Karum’da gezmelerimizi, gece yarısı mutfakta yemek yemelerimizi hep gülümseyerek hatırlarım. 

Çocukluğuma ve gençliğime dair öyle güzel anılarım var ki Ankara’da, bu sebeple biraz da, oraya gitmek beni hep ama hep çok mutlu eder. Tam da bu sebeple Ankara’da ev bile bakıyorum mesela çünkü bir gün, neden olmasın? Hayat bu…

Hem şimdi daha çok sebep de var Ankara’da olmak için, annem orada daha çok zaman geçiriyor artık, kuzenimin bebekleri oldu ve öyle lokumlar ki ve kuzenimin eşi en iyi arkadaşlarımdan biri benim, çok yakınım. Kedi yok Ankara’da bir tek o çok acayip geliyor bana. Çok çok az kedi var, İstanbul’la kıyaslarsak yok hatta, o derece. Köpek var ama kedi yok. Bunu daha önce de yazmıştım, nerede bu kediler anlayamıyorum ben. Mansur Başkan’a mail atıp soracağım sanırım, Ankara’da neden kedi yok? Çok ilginç değil mi bu?

Ankara’ya yanımda ders kitaplarımla gittiğim halde gezmekten çalışamadığım için döner dönmez derslere verdim kendimi çünkü finallerim geliyordu. Haftasonu sınavlara girdim, elimden geleni yaptım, “büt”e kalacağımı sanmıyorum, belki Psikoloji’den… Ki neden Psikoloji’den değil mi? Ben Psikoloji’den hayli ders almış, seminer bitirmiş, kursa katılmış bir insanım. Covid döneminde oyalanmak için Coursera’dan Yale Üniversitesinin Psikoloji programına başlayıp bitirmiştim falan falan. Türkiye Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği’nin Psikoloji kurslarına katıldım falan… O sınavları geçtim ve fakat Sosyoloji bölümünde okurken aldığım Psikoloji dersinden bütünlemeye kalmış olabilirim, sanmam ama olabilirim…

Çünkü sevgili okur, Psikiyatri de değil bak, psikoloji, hatta Psikoloji Bölümünün Psikolojisi de değil, Sosyoloji Bölümünün içindeki Psikoloji101 dersinin içinde Biyoloji var!

Şuraya bir emoji koyacak olsam şakaklarını ovalayan sarışın kadın emojisi koyardım.

Evet, doğumdan sonra vücuttaki hangi sinaptik sinirlerde ne oluyor gibi, kulağa gelen ses nerede ıslak bölgede gibi, ne alaka olduğunu toplumsal sosyolojisiyle ne ilgisi olduğunu anlayamadığım konular.

Yani kulağında sıvı azalması olan bir insanın, psikolojisinde oluşabilecek darlanma durumunun sosyal psikolojideki halleri de değil. Düz kulak sormuş adamlar. Sıklar böyle östaki falan diye. Organ yani.

Boş bıraktım tabii çünkü bana ne…

Kitapta varsa mesulsün anladık da, arkadaşlar, oturup 13 yaşında gibi ders çalışmıyoruz takdir edersiniz ki. Çalışıyoruz evet ama efektif çalışma veya efektif öğrenme dediğimiz yöntemle. Yani 100 almaya değil geçmeye yönelik, esas konular, ana başlıklar, bölümün püf noktaları, özetler, konu girişindeki ana başlıkların açılımları, ders anlatım videoları, hocaların sunumları ve çıkmış sorular. 

Aralarında östaki borusundan sonra mı ıslaklık başlıyor anlatıldıysa ben uyumuşum orada sanırım. Bir şey demiyorum da, arkadaşım, ne alaka? Cidden ne alaka?

Gerçekten Türkiye’deki eğitim sistemine rağmen hala öğrenciler var ya, mucize. Ben öğrenciyken de bu ülkede öğrenci olmak zevkli değildi, aradan 30 sene geçti bir arpa boyu yol alınamamış, istikrar gibi istikrar.

Neyse ben ders çalışma, yeni bir şey öğrenme fikrini sevdiğim için yapıyorum, bitiririm burayı da, “serzenişte” bulunmadan da edemedim ne diyeyim.

Sana diyeceğim sevgili okur, bu sebeplerle aramıza mesafeler girdi ama geldim işte buradayım. Daima sana dönerim ben biliyorsun.

Bu arada uzun zamandır taksi kullanmadığımdan orada yaşanan gelişmeleri unutmuşum, burnumuzun dibindeki havaalanından eve gelmeye bin liraya yakın taksi parası verdik ve taksici yine de taksiye zam yapılmadığı için mutsuzdu. İnanılmaz değil mi? Hakikaten bu rakamlar, bu fiyatlar alıp başını nereye gidiyor belli değil.

Bu arada eve temizliğe gelen hanımlar konusuna girelim mi? Esra’nın maaşlı çalışmaya başlamasıyla yardımcı olayından kopmuştum, geri döndüğümde fiyatların 1800 den başladığını gördüm. Asgari ücrete göre hesaplıyorlarmış artık. Umarım emekli maaşlarını da asgari ücrete göre hesaplarlar artık ne diyeyim bilmiyorum.

Yakın zamanda bi oğluma gidip gelicem, kaybolursam seni bırakıp gittim sanma sevgili okur buradayım. Hiç bir yere gitmiyorum. Zorlukları birlikte aşacağız, birlikte kızacağız, birlikte küseceğiz, birlikte direnip birlikte boş vereceğiz. Seni yalnız bırakmayacağım ben bu acayip ortamda. Seni kendini bilmez sosyal medya fenomenleriyle, sadece kendini düşünen politikacılarla, kopmuş gitmiş zamlarla, gelecek endişeleriyle ve kurlarla yalnız bırakmayacağım. Beraber aşacağız, salacaksak da birlikte salacağız tamam mı? Yalnız değilsin bil.

Kış sertleşecek diyorlar bilmiyorum doğru mu? O bile kavga konusu artık memlekette biliyorsun. Sertleşirse senden ricam, sokak hayvanlarının korunması, sığınması, ısınması, aç kalmaması için üstüne düşeni yap. Biri yapar deme, o biri biziz. Biz yapmazsak yapacak yok unutma.

Kendine dikkat et, sinirini sağlam tut, moral bozma sevgili okur. Her şey olacağına varıyor sonunda, ‘çok da şey etmemek lazım’.

Sağlık, huzur, bereket ve mutluluk dolu bir yıl ve hafta dilerim.

xxx

Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 20 senedir “yapıcam”.

DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:

www.mehtaperel.com 

www.mehtaperel.wordpress.com

www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com

instagram.com/mehtaperel

X.com (twitter)/mehtaperel

Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)