Hayatın sırrına dair kitaplar hakkındaki düşüncelerimi yazdığımda, “madem ki sevmedin o zaman okumadan yazmış olmalısın” diyen okurları da kazanmak için, bu hafta size başka bir kitap yorumlayacağım. Bu sefer kimse okumadan yazmış diyemez çünkü bu bir fotoğraf kitabı. Yazarı da ben bu satırları yazarken hâlâ yaşıyordu ama dergi baskıya girerken başına bir hal gelirse sorumluluk almıyorum.
Eugene Richards “A Procession of Them” yani “Onların Geçidi” diye çevirebileceğim kitabını hazırlarken edebiyat anlamında fazla uğraşmamış, kafayı çalıştırmış. Ha, şimdi diyeceksiniz ki Eugene uğraşmamış da sen sanki “Savaş ve Barış”ı yeniden mi yorumladın? Elbette hayır. Ancak Eugene benden de akıllı. Adam zaten fotoğraf sanatçısı ve gazeteci, bununla birlikte Zihinsel Özürlülerin Hakları organizasyonunda gönüllü çalışıyor. Son derece makul bir hareket yapıp bu özelliklerin hepsini kombine etmiş. Ne mi yapmış? Geri kalmış ülkelerdeki akıl hastanelerini gezip, orada gördüğü son derece sinir bozucu sahnelerin ve bakımsızlık içindeki akıl hastalarının fotoğraflarını çekip, yanlarına da iki satır bir şeyler çiziktirip kitabını tamamlamış. Geçen Eylül çıkan kitabın fiyatı da uçuk. Kitapçılarda 45 dolar, internetten sipariş verirseniz 30 dolar civarında. Delirmek işten değil!
Ben: Derhal Üçüncü Dünya ülkelerine gezilerime başlıyorum.
Sarhan: Niye?
Ben: Daha başarılı olacakmışım gibi hissediyorum. İçimde keşfedilmeyi bekleyen sanatçı Hindistan’da bir akıl hastanesinde gün yüzüne çıkıp sanatıma bambaşka anlamlar verebilir gibi sanki. Ne dersin?
Sarhan: …
Ben: Boynumda bir fotoğraf makinesi, fil üstünde gezerken hiç girilmemiş dünyalara ait öyküler yazabilir, bilinmeyen çirkin gerçekleri fotoğraflayarak sosyal uyanış sağlayabilirim.
Sarhan: Akşama ne yiycez?
Eugene, sağ elinin yumruğunu komple ağzının içine sokup elini çiğneyen bir kız çocuğu resmi gibi son derece sinir/asap bozucu fotoğraflar çekmiş. Bunu da kitap olarak basmış ki bence değil. Kayınvalidem farklı düşünüyor tabii!
Ben: Albüm? Olabilir. Katalog? Belki, ama kitap değil.
Kayınvalide: Senin kitabın da kitap değil ama biz bir şey demiyoruz.
Ben: Nasıl değil?
Kayınvalide: İçinde kurgu yok, hikâye yok, böyle abuk sabuk konuşmalar…
Ben: …
Kayınvalide: Böyle bir yerde başlayıp sürpriz bir sonla bitmiyor falan, edebiyat yok içinde hem.
Ben: …
Kayınvalide: Yani benle ilgili yazdıkların da olmasa kayda değer hiçbir şey yok içinde.
Şimdi Eugene’in hakkı Eugene’e, kötü koşullarda yaşayan akıl hastalarına dikkat çekmek ve belki -kim bilir- hükümetleri bu konuda hareketlendirmek anlamında çok önemli bir iş yapmış. Ben de bu anlamda kendisinin kitabından bahsetmekteyim zaten. Dünyanın neresinde olursa olsun, zihni kendini kollamak için yeterli vazifeyi göremeyen insanları korumak bizlerin, herkesin görevi olmalı elbette. Ben sırf bu kapsamda ele aldığım için zaten kayınvalidem hâlâ hayatta.
Kayınvalide: Kızım sen benimle röportaj falan yapmak istersen ben kabul ederim.
Ben: Ne gibi?
Kayınvalide: Hani sırf sana yardımcı olabilmek için, belki benim gibi mühim bir resim ve seramik sanatçısıyla röportaj yaparsan önün açılır.
Ben: …
Kayınvalide: Arada ciddi şeyler de yapmak lazım di mi kızım? Böyle hep gülmece olmaz.
Ben: Sarhaaannn, gel bak annen ne diyor bana!
Sarhan: Beni karıştırmayın, aranızda halledin.
Bırakalım şimdi kayınvalideyi, fotoğrafçımıza dönelim biz. Kendisiyle tanışma şansım olursa bir gün sormak istediğim çok önemli bir soru var. Resimlerden birinde, fotoğraf çekimleri esnasında akıl hastalarından biri sürekli gelip dibinde bitiyormuş, ondan bahsediyor. Mesela Eugene başka bir yerin resmini çekiyor, arkasını bir dönüyor, tam ensesinde; sessiz bir şekilde yaklaşmış ama Eugene’in ruhu duymuyor. Sanat hayatını bile tehlikeye atacak bir durum bu.
Kendimi onun yerine koyuyorum da, zor iş becermiş hakikaten, ben olsam ilk göz kontağını kurduğum anda ya daha tehlikeli bir deli taklidi yapardım ya da…
Kurşundan hızlı koşacağımı iddia ettiğim anlardan biri budur. Fotoğrafçımızı görürsem mutlaka sormak istiyorum: Kitabının bulduğu yankı üzerine resmini çektiğin yerlerdeki devlet büyükleri ya da sivil toplum kuruluşları, vaziyetleri düzeltmek için harekete geçti mi? Eugene’in bana ne diyeceğiyse belli zaten.
“Sen kimsin?”