Öğrenci affını düzenleyen kanun tasarısı TBMM Milli Eğitim Komisyonu’nda kapsamı genişletilerek kabul edildi ve yasalaştı. Tasarı konuşulurken affın başlangıç tarihi 28 Haziran 2000’den, 7 Haziran 1995’e çekildi. 1980 yılından sonra çıkarılan aflardan hiç yararlanmayanlar da kanun kapsamında değerlendirilecek. Bu bilgiyi, düzgün şekilde yazılmış haber okuma hakkınız kapsamında değerlendirmenizi rica ediyorum ve şimdi kendi tarzımda (ki sorunlu bir tarz bu) yazıya devam ediyorum.
Benim eş kişisi (Sarhan) ODTÜ’yü bitirdikten sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde hem TOEFL hem de GMAT sınavlarını geçip İşletme Yüksek Lisans Programı’na katılmaya hak kazanıyor, ama o esnada ABD’de çok istediği bir okuldan bursunun onaylandığı haberi gelince panik içinde Boğaziçi’ni dondurmadan basıp Boston’a gidiyor.
Sonuç: Sarhan devamsızlıktan atılıyor (Bu satırları okuyan kayınvalidemin tansiyonları fırlamıştır, kesin).
Çıkan af kapsamında Sarhan yeniden Boğaziçi Üniversitesi’ne başvurup zamanında “çok zor sınavları” vererek aldığı ama kullanamadığı hakkını kullanma, yani doğuma 30 kilo fazlayla gittiğinden kaportayı dağıtmış hatunu evde bırakıp Boğaziçili çıtırlarla okuma hakkını kullanmak istiyor. Eşimin gözünden olay böyle değil, adam mühendis olduğundan konuya daha teknik yaklaşıyor; benim bakış açım bu.
Sarhan: Devam zorunluluğu var, iş ile birarada zor gidecek ama ne yapalım artık, idare edicez.
Ben: Kaç yaşında oluyor oradaki en yaşlı kız öğrenci?
Sarhan: Senden bir hayli genç.
Ben: “Bir hayli” sıkıntı verici bir şey bu da benim için.
Kayınvalide: Aman kızım öyle deme, çocuğumun eğitimine mani olma.
Ben: “Çocuğunuz” eğitim hayatına devam için biraz büyümedi mi annesi? Hı?
Kayınvalide: Eğitimin yaşı olmaz. Ayrıca bu konunun seninle bir alâkası yok, ben oğlum için en iyisini istiyorum. Önce anneyim!
Ben (Sarhan’a): Napıcan orda? Küme yapıp matematik mi çalışıcan? Nasıl olacak? Benim aklım almıyor bu işleri.
Kayınvalide: Seni biraz aşıyor olabilir tabii.
Ben: Ay size de gün doğdu şimdi. Dört elle sarıldınız olaya.
Sarhan: Sen biraz daha özgüvenli olmalısın bu konuda bence. Yakışmıyor sana böyle.
Ben: Hadi ordan!
Sarhan Boğaziçi Üniversitesi’ne görüşmeye gidecek ama onu yalnız yollamam mümkün değil. Genç irisi oğlunu elinden tutmuş kayda götüren anneler gibi peşine takılıyorum ben de. Atahan da (oğlum) yanımızda olduğundan, iki çocuk doğurmuş ama doğururken araya 30 yaş koymuş gibi hissediyorum kendimi. Açık konuşayım, berbat bir ruh hali. Hava güzel olduğundan genç kızlarımız kendilerini çimenlere atmış. Kimi i-pod dinliyor, kimi kitap okuyor, bir tarafta gitar çalınıyor.
Ben: Sence garip olmayacak mı gençler içinde sırada oturman falan?
Sarhan: Ben yüksek lisans yapıyor olucam.
Ben: O hakkını saklayıp ilerde Atahan için kullansak?
Sarhan: Şu cahil konuşmaları bari Boğaziçi sınırları dahilinde yapma.
Ben: Ha, daha ilk günden beğenilmemeye başladım.
Sarhan: Mehtap saçmalama rica ederim.
Ben: Bak arkadaşım açık konuşalım, seni 20 yaşında bir yığın fıstığın içine salacaksam bana birtakım sözler vermek durumundasın.
Sarhan: Ne gibi, demeden önce prozac diyorum ben sana.
Ben: Madem öyle, vazektomi diyorum ben de!
Sarhan: Hasta mısın sen Mehtap?
Ben: Yok, en azından Atahan’a kalacak malı mülkü sağlama alayım. Seni kapının önüne koysam da bileyim ki iç çamaşırlarına kadar her şey Atahan’ın.
Sarhan: Kesin hastasın sen.
Ben: Kim bilir, belki de olabilirim ama “sonuç olarak önce anneyim!”
Bu aftan yararlanmayı planlayan gençlere diyecek sözüm yok. Ancaaak, evli ve çocuklu arkadaşlara bir tavsiyem olacak. Ön kayıt yaptırmadan önce eşi ve çocuğu alıp konu hakkında “konsültasyon” yapın bence. 40’ından sonra “yüksek lisans” durumları, hayat arkadaşlarını üstünüze sıçrattığınıza değer mi, değmez mi bir düşünün! Yok bunu düşünmek istemiyorsanız, size kızıp fit bir hoca eşliğinde Pilates’e başlama ihtimalini düşünün.
Aynı “özlediğiniz eski günlerinizdeki gibi” çoktan seçin işte…
bak şimdiiiiii, benim kocanın da aftan yararlanıp boğaziçine dönesi var ve ben de saf saf bu işi destekliyorum. bir daha düşünmeliyim belki de:)
iyi düşün arkadaşım :))))