Geçen hafta kendime izin verdim sevgili okur, kusura bakmadın değil mi? Bak geldim, kaldığımız yerden devam. Bu hafta seninle bu dönem yapmayı en özlediğimiz şeylerden bahsedelim ne dersin? Ben anlatayım sana, sen de bir bak bakalım benzer şeyleri mi özlemişiz, sen başka neler özlemişsin…
Özgürce sokakta dolaşmayı özledim. İstediğim zaman çıkmayı, bir saat, gün, zaman dilimine mecbur olmamayı, özgürce dışarı çıkabiliyor olma fikrini, bu hafta kaç gün kapatacaklar acaba diye düşünmemeyi… Fikir olarak özgürlük fikrini, hissini özledim. O hissi. İstediğim zaman istediğim yere gidebiliyor olma hissini. O serbestlik fikrini, o hissi. Kapatılmak bana en çok koyan şey oldu. Çok dokundu, çok ters geldi. Gerekliliğini, önemini anlamakla ve uymakla birlikte bu fikir beni psikolojik olarak yordu. Kapatılmak fikri… Bana müdahale edilmesi hali yani. “Ayh gezemedim ayh bastı” gibi bir şeyden bahsetmiyorum. Yaşantıma kontrol ve müdahale gelmesi durumu beni yıprattı.
Ben bana karışılmasından rahatsız olurum, herkes olur, ben de olurum ve çok rahatsız oldum.
Neleri özledim?
Sahile gitmeyi özledim. Sahilde yürümeyi, dondurma almayı, bir yerde oturup kahve içmeyi, denize yakın olmayı, dalgaları dinlemeyi, suya denizanası var mı diye eğilip bakmayı, Sarhan’ın düşmeyeyim diye kolumdan tutmasını, kıyıya çarpan dalgaları, o sesi, kokuyu, deniz kokusunu, martıları…
Hafta sonu için program yapmayı, etkinlik seçmeyi, konsere gitmeyi, ne giyeceğimi seçmeyi, süslenmeyi, canlı müzik dinlemeyi, tiyatroyu, çıkışta oyun üzerine konuşmayı, oyuncuları konuşmayı, kocamın kolunda arabamıza doğru yürürken acaba bir yerlerde tatlı yiyip öyle mi eve dönsek diye plan yapmayı…
Anneme sarılmayı… Annelerimizi babalarımızı öpebilmeyi, sarılabilmeyi…
Arkadaşlarımızla planladığımız ama yapamadığımız makarnalı şaraplı akşamı, gelmelerine yakın playlist hazırlamayı, şarapları soğutmayı, birlikte vakit geçirmeyi…
Kuaföre gitmeyi, saçımın rengini açık mı yapsak koyu mu yapsak diye konuşmayı… Bayram sonrası için randevu aldım, saçlarımı boyatmaya gideceğim (tüm kurallara uyarak) du bakalım sevgili okur.
Covid19’dan bağımsız olarak yüzmeyi özledim sevgili okur. Denizde olmayı ve yüzmeyi. Suyun rahatlatmasını, o yerçekimi yokmuş gibi duyguyu, ferahlığı, tazelenme hissini. Şehirden çıkabildiğim an kendimi yazlığa atacağım (tüm kurallara uyarak) du bakalım. Uzun uzadıya değil ama bir gidip sulanıp, tazelenip, dönmem lazım.
En çok özgür olma duygusunu özledim. İstediğim zaman istediğimi yapabilme duygusunu. Bunu yapamıyor olmak yedi beni. Ben çok sosyal bir insan değildim ama bir koşul olarak sosyalleşememek, yasak olması, bana çok ters geldi. Sosyalleşmemek benim tercihim olmalıydı bana dayatılan bir durum değil. Burada her şeyin benim ve toplumun iyiliği için olduğunu biliyor ve tüm kurallara, önce ailemin ve kendi sağlığımız için uyduğumun altını tekrar çiziyorum ama fikir bana uymadı. Kontrol edilme ve yönetilme fikri, yasaklar falan… Çok rahatsız oldum. Onu diyorum.
Oysaki çocukluğumdan hatırlıyorum ben. Sokağa çıkma yasaklarını, Şişli meydandaki nöbet tutan askeri inzibatları, akşam sokağa çıkma yasağı başlamadan, yemeğe gidilen akrabalardan telaşla eve dönmeyi, o dönemi hatırlıyorum ben. Sokağa çıkma yasaklı nüfus sayımlarını falan da hatırlıyorum. Evde oturup nüfus memuru gelmesini bekliyorduk hani. Bunları gördük geçirdik de şimdi niye hayatımda ilk kez sokağa çıkma yasağı görüyormuşum gibi huzursuzum anlayamıyorum. Yaş ilerledikçe tahammül azalıyorsa demek. Çok ters geldi.
Neyse geçecek bu günlerde, seni de darlamayayım şimdi.
Geçer geçmez de ilk icraatım sahile gidip uzun bir yürüyüş yapmak olacak. Sahilleri açmalarıyla önce birkaç gün bekliycem millet bir gitsin hızını alsın, rahatlasın, hazmetsin, sonra gidicem ben de sahile. Deniz kenarında yürüyücem, suya bakıcam.
Ben: İnan hayatımda ilk kez deniz kenarında bir yalıda yaşamadığım için üzüntü duydum Sarhan.
Sarhan:…… Yani tek derdimiz bu olsun be tatlım. Tek üzüntümüz “deniz kenarında bir yalımız yok be tüh” olsun bence.
Ben: Suya yakın olmak önemliymiş, onu anladım.
Sarhan: Bir sonraki pandemiye artık kısmetse, töbe töbe
Ben: Aman aman sus
Bu haftalık durumlar böyle sevgili okur. Kademeli olarak sosyal yaşama dönüyormuşuz. Çok dikkat ederek dönelim diye tekrar hatırlatıyorum. Dönelim bak. Ben çok bunaldım, dönelim ama kendimizi kollayarak, dikkat ederek, elleri manyak gibi yıkamaya devam ederek, maske takarak…
Bunlara dikkat edelim ki bizi tekrar kitlemesinler, aman…
Sağlıklı ve özgür bir hafta dilerim.
XXX
Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 17 senedir “yapıcam”.
DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:
www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com
Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)