KUDUZ AŞISI SERÜVENİM

Merhaba sevgili okur, bu hafta sana kuduz aşısı maceramdan ve başıma gelenlerden bahsetmek istiyorum. “Senin aşının bana ne faydası var” diyebilirsin deme sevgili okur, az empati yap, yarın bi gün sen de ısırılırsan buradan okudukların işine yarayacak…

 

Fazla sosyalleşmekten hoşlanmadığımı, çok kalabalık/insan sevmediğimi, gerekmedikçe, mecbur kalmadıkça kendi konfor alanımın dışına çıkmadığımı artık sağır sultan da biliyor sen de biliyorsun dimi? Peki, neden böyle bu arkadaşınız? Çünkü hayata bir miktar dahil olduğu an  başına gelmeyen kalmıyor da ondan… Çünkü bıktı usandı…

 

Çocuğumuzun okul kaydını yaptırmak üzere, güzide şehrimiz İstanbul’un Moda semtindeki Frankophone okula gittik. Geçen yazımda da anlattığım üzere, iş öyle bir hal almış, o kadar suyu çıkmış ki artık kaşının üstünde gözü var noktasında çocuk seçiliyor, olay en küçük doğum tarihliyi üste almaya, devamsızlığı en az olanı üste almaya gelmiş… O derece… Bunu tekrar hatırlattım çünkü altını çizmek istedim, hiçbir “zibidiliğim”, aksiliğim söz konusu değil, en asude hallerimi takınmışım, böyle beyaz keten bermuda, inci küpe, zannedersin oğlanı okula değil Bordeaux’ya Nice’e felan kaydedecez… Öyle bi Caroline Koç edası falan… Böyle yatla gelmişiz, okula bağlanmışız, elimizde 12 vesikalık ve nüfus cuzdanı falan…

 

Neyse…

 

Böyle hanım hanım duruyorum yani bahçede, Sarhan’la konuşuyoruz. Bir tek biz de yokuz bahçede takdir edersiniz ki… İngiliz Kraliyet ailesini temsilen biz, bir de düz vatandaşlar var…

 

Birden sağ bacağıma dikenli tel dolanmış gibi bir his geldi, bir acı… Hani bir anlayamazsın, şok olursun, bir baktım kedinin biri bana dalmış, ısırıyor!

 

Bilen bilir benim hayvanlarla, özellikle kedi ve köpeklerle aram iyidir, ben onları severim onlar da beni… O kadar saçma ki yani bir kedinin durup dururken gelip beni ısırması, o sebeple birkaç saniye algılayamadım zaten…

 

Sonra hayvan çekti gitti. Yani sanki aramızda o elektirik, o duygusal durum, o sado-mazo aşk hiç yaşanmamış gibi gidip gölgeye yattı.

 

Ben: Bu neydi ya şimdi?

Sarhan: Hayvan senin gıcık olduğunu anladı

Ben: Ya, ne alakası var şimdi?

Sarhan: Gıcıksın sen, hayvanlar anlar

Ben: Ne olacak şimdi? Şu işlerimizi halledelim de doktora falan gidelim bari…

Sarhan: Kanıyor bacağın …. Yanında ıslak mendil falan var mı?

 

Evet, sevgili okur, ilk etapta yine pek oralı olmamıştım açıkçası ama kanı görünce ben de dedim ki, burada bir şeyler çok yanlış, sonra kedinin diş deliğini fark ettim ve dedim ki “kuduz değiliz inşallah” …

 

Neyse, çocuğu lordlar kamarasına kaydettirip, sağlama aldıktan sonra okuldan ayrıldık. Bir şeyler yedik, arkadaşlarla haberleştik vs… Kendi yaşam bölgemize döndük, plan şu; eve yakın bi Acıbadem hastane/klinik bişi var, oraya gidi kuduz aşısı olucam. Olay bu kadar basit sanıyorum ben… Değilmiş…

 

Kuduz aşısı sevgili okur, devlet hastanelerinde oluyormuş. Öyle her devlet hastanesinde de olmuyormuş, Kuduz Birimi olan devlet hastanesi olacakmış…

 

Doğru duydunuz “kuduz birimi”…

 

Ben sabah oğlumu şovalye ilan etmişim, oğleden sonra kuduz birimi arıyorum…. Olur şey değil…

 

Uzun bir telefon trafiği ve google aramaları ardından bize göreceli olarak yakın devlet hastanesinde kuduz birimi olduğunu öğrendik.

 

Şimdi her bölgenin meşhur olduğu  bir takım şeyleri vardır ya, bu güzide bölgemiz de günlük ev kiralama olaylarıyla meşhur… Girdik tabi biz Sarhan’la hastaneye… İçerde bir takım yabancı kökenli kadın bireyler polisler eşliğinde ve ellerinde darp raporlarıyla, bir takım yerli kadın bireyler yine polisler eşliğinde, bir takım Suriyeli bireyler ve tüm eşleri, bir takım erkek Roman bireyler ve polisler… Diyeceksiniz ki hep böyle mi elbette değil, elbette değil ama bu arkadaşlar da hayli çoktu ve dikkat çekiyorlardı haliyle… (ayrıca boğazı ağrıyan kızını getiren kadının nesini yazayım yani, ne değişik bunda?)

 

Böyle çeşit çeşit insan grubu, sıraya girdik kayıt yaptırıcaz, önümüzdeki adam diğer adama “şimdi senin mantar dimi, kaşıntı var?” dedi…

 

Ben ölmek istiyorum o an ….

 

Kayıt görevlisi sıradan soruyor

 

-sizin neydi?

-erkek arkadaşım darp etti

-sizin neydi?

-kocam dövdü

-sizin neydi?

-yenge benim –ayıptır söylemesi-orada bi kaşıntı

-sizin neydi?

-apla biz müzik yapıyoduk üstten kafamıza kiremit attılar

-sizin neydi?

Ben:kedi ısırdı

-Ne?

Ben: …Kedi… ısırdı…

 

(Hayatında kendini fuzuli hissettiğin anlar vardı. Oradaki çok daha önemli işlerin arasında saçma sapan bir şeyle zaman çaldığını düşünürsün hani…)

 

Numaramı verdiler ben böyle ezik ezik uzaklaştım. Gittim kenara oturdum. Neyse sıram geldi, olay şöyleymiş:

Önce doktora görünüyorsun, doktor sana bakıyor ve diyor ki şu kadar aşı olacaksın, bana ilk gün 2 omuzdan kuduz aşısı, 2 popodan tetanos aşısı verdiler. Bir de aşı kartı verdiler. Dediler ki burada yazan tarihlerde, o günün gece 24:00’üne kadar kuduz aşını yaptıracaksın. Hangi hastanede yaptırırsan yaptır (devlet hastanesi olmak zorunda) buraya haber vereceksin, buraya da işleteceksin-kartına da işleteceksin…

 

Bir de tüm bilgilerini Tarım Bakanlığına vericez, onlar da seni kontrol edecekler, eşinin telefonunu da vericez, onunla da irtibata geçmek isteyebilirler….

 

Yani Tarım Bakanlığı kocamı arayıp ben kudurdum mu ne oldum soracak… Sarhan’a…

 

Sarhan’ın yüzünde pis bir gülümseme, sanki benden kurtulmak için bir fırsat doğmuş gibi. Dedim ki;

 

-Sen şimdi Bakanlığa durduk yere “köpürüyor bu kadın alın bence” dersen, bakanlık bi minibüsle gelip tam ben 3. Caddede kahve almaya giderken üstüme ağ atıp, arabaya attığı gibi beni götürmeye kalkarsa?

-Köpürmeye başlamışsan ve prosedür buysa yapacak bir şey var mı? Devletin bir bildiği vardır, böyle bir epidemik yayılmasın diye, halk sağlığı açısından bir yere kapatılman gerekiyorsa eğer… Bir önlem gerekebilir…

-Ya he, beni “bi önlem sebebiyle, epidemik olmasın diye” alsalar da sen de acildeki amcalarla sıraya girsen şurda bi kaşıntı var diye dimi? Kaşıntılık bir takım maceralara kanat açsan!

-Ya git, iğrençsin

-Bilemiyorum Sarhan, sonuçta bir kedi tarafından ısırıldım, tıpkı örümcek adam gibi böyle hislerimde bir artma oldu, ben hissediyorum, senden yanlış bir elektrik yayılıyor

-Kediye ne oldu acaba? O da yerli yersiz konuşmaya mı başladı dersin? Böyle iğrenç-çirkin şakalar falan yapıyor mudur? Eminim çok pişmandır seni ısırdığı için şu an…

– ……

– Kediyi korumak için seni denetliyor tarım bakanlığı

-Konuya Tarım Bakanlığının bakması da bi saçma, domates miyim ben? Şu an bi kuduı aşısı kartım var bu da çok saçma, her şey çok sürreal şu an Sarhan

-Bu gerçeklikten kopmaya sudan korkma da eşlik ettiği an Bakanlığı arıyorum haberin olsun

-Çok komik!

 

Bir sonraki aşı zamanım geldi. Ve fakat bu kez antrenmanlıyım. Gezmelere aktığımızdan İstinye taraflarındayız ve aşı kartım yanımda… Yapmam gereken gece yarısı olmadan o bölgenin devlet hastanesine gitmek…  Kuduz kartlı bir külkedisi misali…

 

Gece olmasına az bir zaman kala hastaneye vardık ama sahil şeridi ya, o bölgenin Acil’i de başka bir alem, hele o saatte… Kafasında şişe kırılan bireyler, hesaba itiraz ettiği için ayakları kırılmış bireyler, polisle gelmiş soyulmuş bireyler ve ben…

 

Şimdi tüm diğer bireyler böyle afili façalı falan ama kafam kadar KUDUZ BİRİMİ  yazan levhanın altında tek oturan ben olduğumdan hepsi bi desturlu geçiyor önümden. Bu arada ben, kırmızı çerçeveli numaralı gözlüklerim, turuncu spor pabuçlarım, kuduz karnem ile o kadar saçma görünüyorum ki anlatamam…

 

Kuduz olayı çok acayip bir işmiş sevgili okur. İlk yapılan toplu/yüklemeli/tetanozlu aşılar silsilesi (4 tane olan) beni mahvetti. Ateşim çıktı, vücudum kırıldı, hastalandım resmen. İki gün topalladım, iğneyi yaptıkları taraftaki bacağımı arkamdan sürükledim, öyle bir aşı yani… Sonrakiler, koldan, pıt pıt… Çok kolay oldu…

 

Sarhan: Aşıların bittiğinde kulağına küpe de takacaklar mı?

Ben: …… Onu söylemediler ama ücretsiz kısırlaştırıyorlarmış istersek…

Sarhan: …. Dilini kessinler dilini! …. Dilini kessinler ben tamamım…

 

Bu arada bir değişik bilgi:

 

Ben ilk kez tesettürlü doktora denk geldim. Bir şeyden dolayı demiyorum, daha önce denk gelmemiştim. Aşımı da o yapacaktı ve şöyle bir deneyim yaşadım;

 

Zaten canım sıkkın, hava sıcak, hayvan ısırmış, yorgunum, tadım kaçmış falan…

Hastanedeyim, sıra beklemişim, eve gidip yıkanmak istiyorum, bi kahve istiyorum, canım burnumda falan…

Bu doktor iğneyi yapmadan önce: “Bismillahirrahmanırrahim, Allahım şifa niyetine bu hastanın ilacını yapıyorum, sen yardım et şifa bulsun, amin” dedi. İğnemi yaptı pıt diye…

 

Bi hoşuma gitti…

 

Yani yaptı iğnemi tamam ama bir de böyle güzel bir temenni ile, böyle hart diye yapıp sıradaki şeklinde değil, böyle bir güzel dua ile yapması… Çok hoşuma gitti yav, sağolsun valla, o da hep şifalı, sağlıklı olsun inşallah…

 

Bu arada hayvan ısırması ardından ilk yapılması gereken en önemli şey; ısırdığı bölgeyi 15 dakika sabunlu suyla devamlı yıkamak gerekiyormuş. Bu çok önemliymiş.

 

Bir de bana yorum yaparken, benimle iletişirken akıllı olun. Benim kayıtlar tamam, aşılar tamam, ben tamamım…

 

Yalnız canımı sıkan olursa Tarım Bakanlığını arayıp “bunu ısırdılar saklanıyor” diye gammazlarım …

 

Akıllı haftalar dilerim…

 

NOT: Hastanelerin acil servislerinde gördüğüm şiddete uğrayan kadın sayısı hiç az değil. Yine gözlemlediğim, bunun çok “kanıksanmış/normalleşmiş” olması. Ne hekimler, ne diğer sağlık personeli ne de polisler endişe/şaşkınlık/hayretler içinde değiller. Ortalıkta sağa sola koşturan sosyal birimler/dernekler/gönüllüler hatta arkadaşlar dahi yok. Kadın geliyor, dayak yedim diyor, numara alıyor, gidip oturuyor… Böyle…