İnsan ters bir şekilde düşerse kolunu, omzunu, dizini, kalçasını kırabilir sevgili okur. Çünkü istem dışı olarak düşerken koluyla bacağıyla tutunmaya, destek almaya çalışır değil mi? Peki düşerken darbeyi sanki eski “topçu” gibi göğüsle karşılamaya kalkarsan ne olur? Hemen söyliyeyim kaburgan kırılır. Bana da öyle oldu! Önce şunu söyliyeyim, Allahtan “protez” yok,yoksa sırtımdan çıkmışlardı, bu kesin. Bununla birlikte acaba bir protez tampon vazifesi görür müydü, onu da bilmiyorum. Yalnız düşerken kaldırıma göğüsle girip sonra etraftakilerin şaşkın bakışları altında önce aahhhh! diye bağırıp sonra nörolojik bir vaka gibi kahkahalarla gülmek ancak benim yapacağım bir iştir. Gülüyorum ama güldükçe acıyor…
Akşam, hastanenin acilinde;
Ben: Ehihehe, ahahaha, ahhh! Galiba kaburgamı kırdım ama çok komikti!
Doktor: Bu kadar eğleniyorsanız kırmamışınızdır, merak etmeyin.
Ben: Ehihehe, yok yok bişi oldu kesin çok acıyo, ehehe, ahh!
Doktor: Buyrun bir bakalım önce
Ben: Ehehe, evet, orası, ahh!, Eehihehehe, rezalet ya!
Doktor: Kırmışsınız evet!
Sarhan: Hadi ya! Ciddi mi? Kırılmış mı?
Doktor: Kırık, kesin. Röntgen de çekelim isterseniz ama bence gerek yok
Ben: Çekelim yav! Elimde kanıt olsun, kaburgam kırıldıysa yatak hizmetlerinden tüyerim bir müddet, ehihehe, ahhh!
Sarhan: Ya Mehtap, saçmalama!
Doktor: Yok Mehtap Hanım. Kaburga kırığında alçı yapamadığımız için her şey serbest
Ben: Yapma be! Tüh! Ehehe, ah acıyo
Sarhan: Terbiyesiz!
Şimdi burada bir parantez açalım. Geçen hafta yeni açılan bir “çocuklara yönelik drama” merkezine “bakalım ne oluyor burada” diye bakmaya gittim. Girişte kimsiniz, nesiniz bir form dolduruluyor. Sevgili okur, şunu gördüm; bir takım insanlar cismen olmasa da ismen beni tanıyor. Ve benden çok hoşlanmıyorlar!
Yetkili: İsim, Soy isim alabilir miyim?
Ben: Mehtap Erel
Yetkili: ………(bana bakıyor)…….. Hürriyet’teki Mehtap Erel?
Ben: Eeee, evet?
Sonrasında günüm, bir tane yardımcı öğretmenin bana tahsis edilmesi, sürekli ne harika işler yaptıklarının anlatılması, limitsiz kafein ikramı ve ara ara “Ne yazacaksınız? Bizi mi yazacaksınız? Dalga geçmeyeceksiniz dimi? Ne düşünüyorsunuz? Beğendiniz mi? Ters bir şey yazmazsınız dimi?” şeklinde sabote edilmemle geçti. O yüzden hastanede;
Görevli: İsim, soy isim
Ben: Mehtap Erel
Görevli: … A? Siz sanki…isim hiç yabancı değil…… Hürriyet…???
Ben: Evet. Hiper’i yazıyorum. Oradaki resimde saçlarım daha kısa
Görevli: Ehehehe, Çok şakacısınız, o Savaş Özbey diil mi?
Ben: Eheh, …. Tüh!
Ardından gelen “Bunu yazmayacaksınız dimi? Bu konuştuklarımızı yazacak mısınız?” dan kaçamadım. Diyalog yazmanın cilveleri. Bir dahaki sefere “isim-soy isim” dediklerinde Ayşe Arman demeyi planlıyorum. Savaş Özbey olarak geçmem biraz zor görünüyor. Bu arada, kırık kaburga çok can sıkıcı bir şey sevgili okur. Evde benim dışımda herkes travmatik.
Ben: Ay, ay, ay çok fena, ehehehie
Sarhan: Niye gülüyorsun alık alık? Kaburgandaki kırık kemik karaciğerine batamadı diye beynine mi batıyor noluyor anlamıyorum ki? Niye kırık tarafının üzerine yatmaya çalışıyorsun Mehtap?
Ben: Bak üstüme gelme Sarhan! Kaburgam kırık, göğsüm morardı. Yarın gider bir karakola “kocam dövüyor” derim. Yaparım!
Sarhan: Hastasın sen, valla hastasın
Ben: Ehehehe, ahh! Hastayım evet, ehehe, dönemiyorum bi yardım et, ehehi
Sevgili okur, bu yazı bir amaca hizmet etsin bari (ilk defa bir yerimi kırıyorum, çok heyecanlıyım, o yüzden dağıttım konuyu). Al sana sözün özü: Düşerken göğüs kafesinizle değil elinizle tutunun. Aksi takdirde nefes alırken bile acıyor yemin ederim. Ha, bir de! En zavallı halinizde dahi siz gülecek gücü kendinizde bulabiliyorken bunu “alık” bulan bir adamla evliyseniz, boşayın gitsin! Bu ne ya!