Sevgili okur, seninle açık konuşacağım. Ben hayatımda hiçbir zaman yapmaya karar verdiğim işi elimin ucuyla yapmadım. Bir şey bana yap diye verildiyse ve ben de yaparım deyip kabul ettiysem asla yarım bırakmadım. Elimden geleni yaptım. O yapılacak işi benim elimden alabilirler, artık sen yapma diyebilirler, bak bu ayrı. Veya yapmam istenen ve kabul ettiğim işin altından bir çapanoğlu çıkmıştır ve bu benim prensip olarak asla kabul etmeyeceğim bir şeydir, oyunun ortasında oyunun kuralları değişmiştir, hatta hakem değişmiştir, o ayrı. Ceketi alıp çıkmamla bilinirim böyle zamanlarda.
Ancak…
Ortada bi yolsuzluk, ahlaksızlık, üç kağıtçı yoksa, başladığım işi yarım bırakmam.
Hayatta şimdiye kadar yapmam gereken en basit iş de oy vermek. Çok basit. Gidiyorsun, en çok yarım saat bi kuyruk bekliyorsun, o ara Instagram’dan Watson’s – Gratis indirimlerine bakıyorsun, sıran gelince de bir kağıda mühür basıp, katlayıp zarfa koyuyorsun. Bu!
Çok sevdiğim bilim insanı Dr. Sheldon Cooper’ın dediği gibi, “Monkeys do that!”. Hani, maymunlar yapıyor o derece basit. Öğretiyorsun, yapıyor maymun ve fıstık veriyorsun. Bu.
Buna rağmen gidip oy vermeyenlere veya seçim ikinci tura kaldı diye sandığa küsüp oy vermeye gitmekten vazgeçenlere de çok sevdiğim bir diğer bilim insanı, oğlum, Dr. Atahan Erel’in (yani henüz birinci sınıfta ama mezun olacak sonuçta bir gün) yine çok sevdiğim bir sözüyle seslenmek istiyorum. “Sen kimsin, senin ne önemin var, senin ne düşündüğünün ne önemi var?”
(Gerçekten like mother like son, I know)
Küsmüş müş… Bak sen, hadsize bak. Kimsin ve neye küsüyorsun? Yetmez ama evet deyip, şu ara ekonomi iyi deyip, aman kriz çıkmasın deyip, bunlar batırdı bunlar çıkarır deyip, hastaneler güzel oldu deyip, o deyip, bu deyip, şu deyip oyu verdin iş bu hale geldi. Yarım kilo kıyma 490 lira. Hizbullahçılar girdi meclise, bekar kadınları sahiplendirelim diyor. Sen neye kime küstün tam olarak??
Büyük Türk düşünürü Müge Anlı’nın dediği gibi, “Sen beni çıldırtmak mı istiyorsun?”. Senin küsmeye yerin yok! Gidip oyunu vereceksin, bu kadar!
Küsmüş müş… Bak sen!…
Ben küsmüyorum da sana ne oluyor çok pardon? Ben oğlumu yollamışım, kendim de arkasından giderim en fena, yapmıyorum, duruyorum durduğum yerde. Üstüme düşen bir gidip oy vermek, onu da yapıyorum bir zahmet de sen tam olarak neye küsüyorsun onu bir anlat bana. Atatürk’e mi küstün? Cumhuriyet’e mi? Laikliğe mi? Demokrasiye mi? Seçme ve seçilme hakkın olmasına mı küstün? Neye küstün? Tam olarak neye, kime küstün ve bu küslüğün kime ne faydası var hele bi anlat biz de öğrenelim!
Yok küs değilsen derdin ne güzel kardeşim? Oy vermemek ne demek? Kafan mı basmıyor yoksa tembel misin hangisisin?
Gideceksin, oyunu vereceksin, herkes verecek. Benim çocuğum gecenin bir yarısı otobüse binip sabaha karşı Milano Konsolosluğunun önünde sıraya girip, oyunu verip, tekrar otobüse binip, yaşadığı şehre geri dönüp, Tıp Fakültesi gibi ağır bir okulun derslerini çalışıyorsa, sen tam olarak hangi sebeple bir üst sokağındaki okula gidip oy vermiyor olabilirsin? Ne mesela? Kanamalı hasta falan olman lazım. Yoğun bakımda falan olman lazım. Başka bir özürün olamaz.
Tonum biraz sert, sesim biraz yüksek gelmiş olabilir. Öyle. Çünkü bu işin şakası yok benim gözümde. Bir şeye tahammülüm yok hayatta, Adaletsizlik! Çıldırıyorum. Şımarıklığa ve aptallığa da öfkeleniyorum. Tembelliğe ise hiç saygım yok. Ve sevgili okur, oy vermeyen insan hem adil bir seçime mani oluyor, hem şımarık, hem kafası az çalışıyor, hem tembel. Bu. Üzgünüm ama bu.
Neymiş efenim, “rey vermemek de bir seçimmiş” bak sen paşama bak hele, aman da maşallah bıngıldağı yeni sertleşmiş. Değil efendim! Bu seçim o seçim değil. Sonra o. SONRA pembe götlü iktidarınızda iktidar bileşenlerini protesto edin istediğiniz kadar ama önce rejimin adını bi netleştirelim, o sonra. Bu o seçim değil!
Herkes, hepiniz, hepimiz, bir üst bir alt her ne ise sokağımızdaki okullara gideceğiz, oylarımızı vereceğiz, nefesi yeten sandık müşahidi de olacak. Adil, temiz, ahlaklı, sivil ve barış içinde oy verme işlemlerimizi tamamlayıp, evimize gelip, bir çay koyup sonucu bekleyeceğiz. Sonuç ne olursa olsun en azından elimizden geleni yaptık diyeceğiz. Biz üstümüze düşeni yapacağız.
Bizim üstümüze düşen gidip oy vermek.
Bak şuna ver buna ver de değil. Herkes gidip oy verecek, herkes.
VE hoşlanalım hoşlanmayalım, çoğunluk ne derse o olacak. Ben sonuçtan hoşlanacağımızı düşünmüyorum açıkçası AMA yine de gidip oyumu vereceğim ÇÜNKÜ benden beklenen bu.
Demokrasi bu.
Çoğunluğun dediği olacak.
Ancak bunun olabilmesi için önce KATILIM olabilmesi çok önemli.
Bu sebeple sevgili okur, seni sandığa çağırıyorum. Etrafında oy vermeyi düşünmeyen de varsa ensesinden tutup götürmeni istiyorum. Çünkü oy vermedikten sonra, yok çaldılar, yok müşahit yok, yok bıdı bıdı, yok fıtı fıtı, ay WhatsApp grubumu süreli mesajlara ayarlayayım da tutanak videosu paylaşayım, falan, geç bunları. Hikayesi bunlar işin. Sen koy araya 3 milyon fark bak bakalım ne oluyor. Yok daha kıçını kaldırıp sandığa gidemiyorsan hiç öyle “feysten” falan Atatürk resmi paylaşma.
Önce birinci vazifeni yap! Önce bir Tük Cumhuriyetini muhafaza et, sonra yine kime küsüyorsan küsersin.
Omega 3 sevgili okur. Bol Omega 3 diliyorum. Yokluğu çok belli oluyor.
Omega 3’lü bir hafta dilerim.
DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:
www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com
Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)