Proje insanı…
Ben: Aaaaa! Eee? Çok kolaymış!
Sarhan: ???
Ben: Ben şimdi bizim sandalyeleri yeniden yaratıcam Sarhan!
Sarhan: Nasıl?
Ben: Boyayıp eskitme yapıcam, süper olucak. Önce büfeden başlıyayım!
Şimdi, teknik olarak ufaktan başlanır dimi? Hani önce bir kendini denersin. Ben o kadar şuursuz bir kadınım ki hani küçük kahve sehpası, tepsi falan değil, direkt salonun ortasında duran dört kapılı büfeden boyamaya başlamaya karar verdim. Elbette Sarhan mani oldu ve en azından bir sandalyeyle başlamamı telkin etti…
Daha önceki kapı zımparalama denemelerimden kalan ve uzun zamandır yatan elektrikli, zımpara aletimi çıkardım. Sandalyenin bir ucundan girdim, diğer ucundan çıktığımda salonun tamamı, saçım başım, göz pınarlarım kahverengi bir toz bulutuyla kaplanmıştı. Derken, yine daha önce duvarları boyamakta kullandığım çok işlevli boya kitimi çıkardım ve sandalyeyi bir kat boyadım.
Olmadı…
İkinci katı sürmeden önce kurumasını beklemem gerekiyordu ve beklemek benim için zor bir şey. Hele ki endüstriyel boy bir zımpara aleti fişe takılı dururken beklemek, Sarhan’dan başlayarak evde ne varsa zımparalamak demekti.
Bunu yapmamak için, bizim kattaki komşuma gidip oynamak üzere kedisini aldım.
Kedi bir şekilde ön iki ayağını boyaya bandırıp bizim evde paten yapmaya karar vermiş olacak ki bütün parkeler zımpara tozu üstü beyaz kedi patisi desenli bir hale dönüştü.
Ben pati izlerini takip ederek kediyi bulmaya çalışıyordum ve kedi saklanmıştı. Komşum kedisine bir isim verdiği halde ben kediyi, “kedi” diye isimlendirdiğim için, evin içinde “kediii kediii”diye koşmaya başladım. Bu arada kedi sağır!
Kediyi bizim dolabın arkasına sinmiş buldum. Elimde ıslak mendil beni gören kedinin paniği büsbütün arttı: Çünkü titiz komşum Handan, kedisi her çiş yaptıktan sonra daha kum havuzundan çıkmadan kedisinin patilerini ıslak mendille siliyor ve kedi bundan hoşlanmıyor. Mendilin görüntüsünü kokusunu bellemiş, beni ıslak mendille görünce omzuma çıkıp, alnımdan sekip içeri kaçtı… Ben de koşarak arkasından…
Kediyi yakalayıp patilerini temizledim. O esnada sandalye neredeyse kurudu ve ben ikinci katı attım yine olmadı…
Uzun lafın kısası; kediyi annesine teslim ettim, sandalyeyi dört kat boyadım ve olmadı, sandalyeyi attım…
Ve ben endüstriyel boy zımba aletimi kullanarak, yatak başını değiştirme kararı aldım.
Sarhan: Eğer evdeki eşyaları değiştirmek istiyorsan… Neden direkt değiştirmiyoruz?
Ben: Çünkü ben DIY yapıyorum. Bu ara olayım bu!
Sarhan: Ama hayatım… Yani yanlış anlama da… Olmuyor yani bilmem farkında mısın?
Ben: Yani bir yemek takımı sandalyesi mundar ettim diye olmuyor deyip kesip atacak mıyız? Sence, ben bu kadar kolay vazgeçer miyim?
Sarhan: Bütün evin içine s**ana kadar devam diyosun yani…
Ben: Ay aşk olsun, niye öyle dedin şimdi. Belki bu alanda bir yetenek fışkırtcam neden mani oluyosun bana?
Sarhan: Yok aşkım sana mani olmak mümkün mü zaten? Buyur, ne dilersen zımparala boya. Oğlumla bana elleşme yeter!
İnsanoğlu çok garip bir canlı, sevgili okur. Olmayacak duaya amin diyor bazen. “Oğluyla ona elleşmeyecekmişim”! Bir kere Atahan’a dair bir konuya elleşmemem, girmemem, dalmamam söz konusu olamaz. Atahan dendiği anda bütün bünyem altüst oluyor. Oğlumun, yavrumun, balığımın kaşı kalksa, müsebbibi bir daha oturamaz…
Sarhan zaten her daim kalede. O benle evlendiği gün bitti olay zaten…
“Kendin yap” olaylarına gelecek olursak…
Hoş, eğlenceli, kafa dağıtan bir haftasonu aktivitesi bence DIY işleri…
Yani sevgili kocamın tabiriyle; “evin içine s**ana kadar devam…”