İçinde bulunduğumuz karmaşık durumun farkındasın sevgili okur. Görüşün ve duruşun her ne olursa olsun, Gezi Parkı olayları ile başlayan ve tüm yurdumuza yayılan, başını herhangi bir siyasi partinin değil çoğunlukla üniversite gençliğinin çektiği bir duruş ve bir haftayı aşkın zaman sonunda, bu olan bitene çok öfkeli bir Başbakan ile karşı karşıyayız. En azından durumun hayli karışık olduğu noktasında hemfikir olmalıyız öyle değil mi?
Çünkü bir tarafta oy çoğunluğu almış ve geri adım atmayacak gibi görünen siyasi otorite diğer tarafta fikirlerini özgürce dile getirmek isterken kendilerini toplumsal bir özgürlük direnişinin baş aktörleri olarak bulan çocuklar var.
Peki, ne olacak?
Umarım tatsızlıklar hızla ve barışçıl bir şekilde hiç kimse zarar görmeden, ortak bir çözüm altında hallolacak.
Bunun için hepimize düşen şudur (bence);
Din dil, ırk, köken, Müslüman, Ermeni, Türk, Kürt, başı bağlı, başı açık ayırımlarına kulak asmamak gerekir.
Aynı ülke toprakları içinde huzur ve sükunet içinde yaşayabilmek için bir miktar kimliklerden sıyrılmak gerekir.
Etrafımızda birileri, takip ettiğimiz yazarlar, sevdiğimiz sanatçılar veya oy verdiğimiz siyasiler durumun heyecanı içinde öfkeli söylemlerde bulunabilirler. Hatta bu söylemler tehdide bile varabilir. Ancak herkesin sükunet içinde, kardeşçe ve sakin olması gerekir.
Bu ülkenin yurttaşları olarak bizlere düşen; bir kez olsun -bu kez olsun- birbirimize düşmeden, “sen bucusun ben bucuyum” noktasında değil ortak beklenti ve arzular noktasında ve medenice konuyu konuşmak.
Bugün geldiğimiz yerde okuduklarım, yazılanlar ve izlediklerimden sonra kendi adıma bir ilki gerçekleştiriyorum. Yazılıp çizilen ya da söylenen pek çok şey hayli canımı sıktığı halde sakin kalmaya çalışıyorum. Soğukkanlılığımı ve medeniyetimi yitirmeden, kimseyi doldurmadan ve kimsenin dolduruşuna gelmeden sağduyulu olmaya çalışıyorum.
Bermudalı ve deniz gözlüklü çocuklar biber gazına, plastik mermiye, tazyikli suya –daha fazla- maruz kalmasınlar diye acil olarak ortak bir çözüm, sükunet, sakinlik, medeniyet ve konuşma ortamını önce Başbakandan sonra tüm sosyal medya kullanıcılarından rica ediyorum.
Gerçekten karşılıklı inatlaşmadan, kavgasız gürültüsüz, dayaksız, cezasız, ortak özgürlükler ve doğa sevgisi gözetilerek anlaşılamayacağına inanmak istemiyorum.
Lütfen hiç kimse her şeyin parkına ve ağaçlarına sahip çıkmak isteyen çevreci çocuklarla başladığını unutmasın.
Ve aklıselim diyebileceğimiz bizlerin de bundan nemalanmaya çalışan kişi ve kurumları değil o çocukları desteklediğimizin, bunun kendi çocuğuna sahip çıkmaktan daha “derin” “öfkeli”, “maksatlı” “organize” ve “provokatif” bir şey olmadığının da anlaşılmasını umuyorum.
“Ağaçlarımızı kesmeyin” diyen bir grup gence parkta çimlere uzanmış kitap okurlarken biber gazı ve tazyikli suyla müdahale edildi. Bu çocukların kendilerini ifade etmelerinden daha doğal bir şey olamazdı ancak kabul görmedi.
Bunu unutmazsak bu bahaneyle hep birlikte bizim gibi düşünmeyen veya davranmayanlara daha sakin ve anlayışlı olabiliriz diye düşünüyorum.
Çünkü birbirimize “ödeterek”değil konuşarak çözebilecek kadar medeni insanlarız biz.
Not: Bir yazının içinde “sükunet” kelimesini bu kadar kullandıysam hakikaten SAKİN olmak gerektiğini düşünüyor olmalıyım….