Bu hafta sonu kendime ve hayata dair ilginç bir şey fark ettim sevgili okur. Ve her Pazartesi sana bir yazı ile merhaba dediğime göre bu şahane keşfi seninle de paylaşmak istedim. Çünkü ne yazacağız her Pazartesi on altı sene boyunca dimi? Bunları da yazacağız.
Yılda bir kez özellikle o spesifik günde gidip dua ettiğin takdirde tüm dileklerinin kabul olduğu bir kiliseden bahsedince arkadaşım, elbette derhal gitmeye karar verdim. Din olayından –özellikle son yıllarda- kendimi uzaklaşmış hissettiğimden (ki ben düzenli Eyüp Sultan’a giden, yastığının altında Kuran-ı Kerim ile uyuyan bir insandım) açıkçası bu hevesime ben bile şaştım. Lak diye “tamam ben de gidicem” deme sebebim mucizenin bir kilisede gerçekleşiyor olması sanırım. Çünkü dediğim gibi… Ben bizim taraftan uzağa düştüm biraz, geçici bir durum mu bilemiyorum, bu ara böyle, yaşananlar beni de böyle bir şekilde etkiledi ne yazık ki…
Bu kilisede rivayet o ki konuşamayanlar konuşuyor, yürüyemeyenler yürüyor ve yılda bir kez olabiliyor o da bu Cumartesiymiş(hayır, Ayşe Arman’ın gittiği ayın biri kilisesi değil bu). Bir grup arkadaşımla sabah kahvaltıdayken onlara da bundan bahsettim, aralarında bilenler de vardı, üstüne konuşup çay içtik ve konu kim ne dilere geldi. Ben oğlumun üniversitede istediği bölümde okumasını ve ailemiz için sağlık dilediğimi söyledim. Birkaç arkadaşım “kendin için bir şey dile” dediler… Düşündüm… Kendim için dileyecek bir şey bulamadım.
-Nasıl yok dileyecek bir şey??
– Yok valla, sağlık… Sağlık, huzur, o kadar…
-İstediğin bir şey yok mu?
-…. Yok.
– Ya hu dünyaca ünlü bir yazar olmayı falan dile bari?
– Öyle de bir derdim yok, şöyle bir bakıyorum çok satan kitaplara falan, seviye belli, ben oraya girsem ne olacak girmesem ne olacak, ben sevdiğim gibi yazıyorum, seveni de alıp okuyor yeterince zaten.
-Yok mu hiç istediğin bir şey?
-Sağlık istiyorum, ayağım kırıldığında çok sıkıntı yaşadım. Başkalarına bağımlı yaşamak çok zor bir şey. Sağlıkla yaşayıp sürünmeden ölmek istiyorum. Hayattan beklediğim bu. Bunun dışında istediğim her şeye sahibim.
– ….
– Gerçekten. İstediğim her şeye sahibim.
– Ermiş falan olabilir misin? Öyle bir safhaya mı geldin?
– Hahah belki de, sevdim bunu, bu iltifatı severek kabul edebilirim.
Gerçekten de gittik kiliseye. İki mum aldım. Bir tanesini oğlum istediği üniversitenin istediği bölümünde -eğer hakkında hayırlısı bu ise- kolaylıkla okusun diye dua ederek yaktım. Diğerini de kendime ve sevdiklerime sağlık ve huzur dileyerek yaktım. Ve bu kadar. Ne daha çok para, ne daha büyük bir ev, ne şöhret, ne de başka bir şey. Sağlık. Hayattan kendim ve sevdiklerim için istediğim bu.
Kalbimin derinliklerinde zaman zaman tekrarladığım bir dilediğim daha var. Kocamdan önce ölmek istiyorum. Ondan sonraya kalmak istemiyorum. Önce ben… Bu ayrı…
Daha önce bir röportajımda söylemiştim sanıyorum. Tüm hırslarım, koşmalarım, yetişmelerim, dertlerim ve inatlarımdan… Hayatın tüm külfetlerinden, hasetlerinden, fesatlarından, dedikodularından… Tüm dileklerden, taleplerden, tırmalamalardan sıyırdım kendimi. Deri değiştiren bir yılan gibi çıkarıp attım üstümden. Benim yapıp bitirdiğim şeylerin içine girmeye çalışan, o benden çıkan kılıfa sığmaya çalışan diğerlerini üzüntüyle izliyorum. Ben yürüdüm gittim onlardan.
Ne kadar mutlu olduğumu fark ettim. Sevdiklerimle bir arada ve sağlıklı olmanın en büyük nimet olduğunu ve daha fazlasına gerek olmadığını fark ettim.
Ne yaptım ben biliyor musunuz? Bakın bu çok mühim!
Ben canımı sıkan herkesten uzaklaştım. Kimseyle gerektiği için bir araya gelmiyorum. Bir sebepten biri beni gerdi mi, çeşitli bahanelerle uzaklaşıyorum. Bir sebepten biri bana eski tadı vermeyi bıraktı mı, gidiyorum. Hiç kimseyi hayatımda ayıp olursa diye, eski tanıdık diye, akraba diye, laf ederler diye, bilmemkimi tanıyor belki bir işimi görür diye, eşlerimiz iyi anlaşıyor diye, fi tarihinde bir iyiliği dokundu diye tutmuyorum. Hiç kimseyi. Herkes birbirine karşı kibar ise görüşebiliriz ama en ufak hatayı affetmiyorum artık, gidiyorum.
Hayattan beklentim ağzımızın tadı bozulmasın, sağlığımız olsun kadar basit. Ben hep çalışkan oldum ama hiçbir zaman hırslarının esiri biri olmadım. Benim hiçbir zaman boyumu aşan ihtiyaçlarım olmadı o sebepten çok kolay “hadi len” deyip yürüyüp gidebildim hep. Kocaman şeylerle mutlu olan biri olmamak bana inanılmaz bir özgürlük verdi. Daima alıp çantasını çıkabilen biri olabildim şükürler olsun ki.
İnsanlarla ilişkilerimi limitlemek, daha çok hayvanlarla ilgilenmek, kendi sevdiğim şeyleri okuyup kendi sevdiğim şeyleri yazmak beni tatmin etmeye yetti.
Hayattan beklentim sağlıkla yaşayıp, çocuğumun istediği yolda sağlıkla yürüyebildiğini görmek.
Bunlar beni mutlu etmeye yetiyor, yeter.
Yaşam şekliniz Ayşeyle Fatmayla yarışmak, ona da buna da sahip olmak, oraya da buraya da yetmek koşmak, her yeri görmek, her şeyi almak, oraya da laf sokayım buraya da çimdik atayım diye takip etmek olursa ona nefesiniz yetmez. Mum bile yetmez.
Sükunette ve azlıkta huzur var, tavsiye ederim.
Herkese mutlu haftalar dilerim.