HOŞ GELDİM

Sevgili okur diyeceksin ki kadın nerdesin sen? Haklısın. Ders çalışıyordum bu hafta sonu vizelerim vardı ve genelde finaller kazık olduğu için vizelerden yüksek alıp kendimi bir tık sağlama almaya çalışıyorum. Ders çalıştım bol bol. Sağ elimin orta parmağında kalemi sıkarak tutmaktan kaynaklı bir nasır vardır benim mesela, öğrenci nasırı, çocukluğumdan kalma, tekrar büyüdü. O derece. Vizelerim iyi geçti, keyfim yerinde, bir sürü yeni şey öğrendim ve insanlar daha da aptal görünüyor gözüme şimdi… Diyeceksin ki bunun sana ne faydası var, insanlardan daha da uzaklaşmanın yani, Alzheimer ile savaş meselesi. Demiri işliyoruz ki ışıldasın, n’apalım. 

Daha önemlisi oğlum geldi. Diz kapağımı kırdığımdan biz gidemeyince oğlum geldi ve gerçekten sevgili okur ilaç gibi geldi. Kemik erimem varsa da geçti yani, o kadar kalbim ruhum yenilendi. Ne kadar özlemişim. Genelde bizim sistemde Atahan bir gidiyor okul kapanana kadar gelmiyor. Ufak tefek tatillerde kendilerine yakın başka ülkelere gidiyorlar Türkiye’ye yazdan yaza geliyordu ama bu kez arada da geldi ve daha iyi olduğunu gördük. Çünkü biz gittiğimizde evet biz onu görüyoruz ama o geldiğinde aile büyüklerini de gördü, buradaki arkadaşlarını da gördü, kedisini de gördü… Ona da iyi geldi. Bundan böyle karar aldık o senede 2 kez gelecek bir yaz tatilin bir de kışın ne zaman müsaitse, gerisinde onun sistemi, programı bozulmasın diye biz gidip gelicez. Elbette o müsait oldukça, ders programı uygun oldukça. 21 yaşında adamın hayatına çöküp, senin hayat güzel biz de senin hayatı yaşamak istiyoruz yapmıycaz yani. Yalnız kabul etmeliyim yurtdışı seyahat heyecanımı tamamen yitirdim. Normalde şuraya gitsek buraya gitsek diye program yapardık şimdi programlar Torino’ya ne zaman gidicez şeklinde yapılıyor. Oraya gittiğimde de oğlumla vakit geçirmek dışında bir şey yapmak istemiyorum. Her an her saniye çok kıymetli oluyor ve mesela oraya kadar gitmişken onu bırakıp başka bir şey yapmak inanılmaz sakil geliyor bana. Saçma geliyor. Oğlumun yanındayım ve başka ne isteyebilirim ki…

Tuhaftır, biz oradan eve dönerken de kötü. Oğlumu arkada bırakıp uçağa binip gitmek inanılmaz içime oturuyor ama bir tık diyorum ki buzdolabını doldurdum, buzluğuna köfteleri koydum, düzeni iyi, mis gibi sıcacık evi var, çamaşırı ütüsünü hallettim, her yeri çiçek gibi yaptım, söküğünü diktim… Bir şey halletmenin verdiği bi durum, hani annelemiş olma huzuru var ya , o rahatlık artı üzüntü ile dönüyorum. Öte yandan oğlumu buradan yolcu ederken… Bu çok kötü koyuyor. Çünkü o gidiyor ve orda hava nasıl, yemeği var mıydı, evi nasıl bırakmıştı, kaloriferler yanıyor mu… Onun gitmesi çok kötü…Böyle ağlamamak için zor tutuyorum kendimi, alışılamayan bir şey bu. Kendimi istediği yerde, istediği hayatı yaşıyor, keyfi yerinde, yalnız değil diye avutuyorum ama işte…

Neyse, şimdi burdan olaylar niye böyle gelişmek durumunda kaldı hususuna gelicem mesela, sonra bilemiyorum Silivri’de internet var mı? Yazılarımdan tamamen de mahrum kalabilirsin. O bakımdan bu konuyu geçiyorum.

Alçımı çıkardılar sevgili okur. Bana Patella Brace denen cırtcırtlı bir şey taktılar, evet hayatı kolaylaştırdı, bacağımı kaşıyabiliyorum, bacağım hava alıyor ve kotumun üstünden de giyebiliyorum. Yanda açı ayarları var, böyle mutfak saati gibi çevirmeli, dizime açı veriyor. Mesela dizimi 20 derece kadar, 40 derece kadar kırabiliyorum. Doktor kaça izin verirse kadar yani. Şu an düz durması gerekiyordu ama ben doktor kilidinden Sarhan’a 20 derecelik açı yaptırdım çünkü neden olmasın? Diyeceksin ki doktor musun, değilim ama dizimi ne kadar kırabiliyorum farkındayım ve bu doktorlar kendilerini sağlama alayım derken beni bir miktar sakatlayacaklar çünkü dizim iyice kitlendi kaç haftadır kullanmamaktan ve belim ağrıyor eğri yürümekten. Dolayısıyla doktor kilidine müdahale etmek zorunda kaldım Hakim Bey. 

Sana neden ortalıkta görünmediğimi kısaca özetledim. Merak etme, yoksam da geri dönerim asla seni bırakmam sevgili okur. Yazım yoksa bir şey yapıyorumdur, bir yerdeyimdir ve yetişmemiştir. Önümüzdeki hafta yoğun geçecek ve umarım yağmur yağmaz da sersefil olmadan işlerimizi hallederiz. Bu şehrin bir damla yağmurla kilit olması ömrümüzü yedi vallahi.

Şimdilik benden bu kadar sevgili okur, kendine iyi bak, moralini yüksek tut, bak seçimi de aldık… Hadi sevdim bizi

Mutlu bir hafta dilerim.

*** UNUTMA, SOKAK HAYVANLARI İÇİN BİR KAP MAMA BİR KAP SU BIRAKIYORUZ. BİZ YAPMAZSAK BAŞKASI YOK.***

xxx

Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 20 senedir “yapıcam”.

DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:

www.mehtaperel.com 

www.mehtaperel.wordpress.com

www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com

www.instagram.com/mehtaperel

X.com (twitter)/mehtaperel

Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)