Merhaba sevgili okur, sana Pazar gecesi geç bir saatte yazıyorum bu yazıyı. Normal koşullarda olsaydık bu hafta atlardım çünkü yoruldum ama belki evdesindir ve canın sıkılıyordur diye düşündüm ve seni yalnız bırakmak istemedim. Ben de sıkılıyorum. Beraber sıkılalım.
Düşünüyorum kendine ev hapsi vermiş insanlar olarak nasıl olabiliyor da hala zamanla yarışıyor olabiliyoruz. Akıl alır gibi değil dimi? Şöyle gün içinde yapılması gereken işleri ardı ardına sıralayınca hakikaten bir saniye oturmak mümkün değil, delice bir şey bu.
Yeni kitabımın üstünde çalışmaya devam ediyoruz. Bir miktar gergin çalışıyorduk, belli bir zamana uymaya çalışarak şimdi daha geniş, daha rahat çalışıyoruz. Muhtemelen Kasım-Aralık gibi çıkartırız diye konuştuk, tabii normal hayat koşullarına dönmüş olursak, kitapçılar açılmış olursa.
Bazen düşünüyorum da hep böyle kalacakmışız gibi bir endişe kaplıyor içimi. Hani film vardı Mad Max. Böyle üstümüzde yırtık pırtık deri kostümler, üstü açık arabalarla tuvalet kağıdı veya çamaşır suyu için birbirimizi avlıyormuşuz falan… Kabataş’taymışız…
Dalga mı geçiyorsun deyip kızmayın, herkesin stresle baş etme yöntemi farklı, ben de biraz kendi haline şaka yapabilen bir insanım biliyorsunuz. İçinde bulunduğumuz koşullar aynı, kimseye değil kendime gülüyorum.
Diyorlar ki nasıl sıkılıyorsunuz, neye sıkılıyorsunuz… Ben de buna şaşılmasına şaşıyorum. Evet, evde iş bitmiyor, hele bir de her şeyi ve her yeri defalarca silmeye başlamamızla olaylar zaten çığırından çıktı, evet herkesin evinde çocuğu kedisi var, hepimiz hareket halindeyiz. Evet, zamanla mücadelemiz devam ediyor ama bu mudur?
Sıkılıyoruz çünkü, çıkıp bir bira içemiyoruz, bir lokantaya gidemiyoruz, konsere, sergiye, baleye, tiyatroya gidemiyoruz. Sinemaya gidemiyoruz, evde film izliyoruz tamam ama sinemaya gidemiyoruz. Sahile gidemiyoruz, antikacıları gezemiyoruz, sahafları gezemiyoruz, müzeleri, bağımsız kitap evlerini gezemiyoruz. Gidip bir yerde şarap-peynir yapamıyoruz, sahilde oturamıyoruz, yürüyemiyoruz.
Evet sıkılıyoruz, özgürlüğümüz kısıtlandığı için sıkılıyoruz.
Ayrıca şunları da eklemek isterim. Kuaförüme gidememekten, botoxumu yaptıramamaktan da hoşnut değilim. Bu “derdine edeyim” denecek bir şey değil. Bu normal düzene dönmek istemeye, hayatını geri almak istemeye dair bir duygu.
Hayatımızı geri almak istemiyor muyuz?
Olacak tabii, bu günler geçecek.
Berbat bir döneme tanıklık ediyoruz. Her anlamda berbat bir dönem. Bunda sonrası zombi istilası muhtemelen. Bir o kaldı. Hani okuyorduk ya kitaplarda sıtmaydı, vebaydı falan… Cüzzam falan… Dönem filmleri izliyoruz mesela, bir döneme tanıklık ediyoruz o dönem insanlar kırılmış vebadan… Bu dönemin de filmini yapacaklar muhtemelen. Böyle tarihe geçecek korkunç günlere tanık oluyoruz. Bizim şanssızlığımız tüm saçmalıkların üst üste gelmesi oldu.
Müzikalite olarak hep doksanları beğeniriz ya. O dönem bir başkadır hani. Sadece müzikalite olarak değil her anlamda bambaşkaymış doksanlar. Ne güzelmiş meğer her şey. Ne şahane yıllarmış. İki binlerle birlikte her şey nasıl böyle, bu hale geldi inanılır gibi değil, çok yazık.
Bu günler de geçecek.
Evde kalabiliyorsan evde kal sevgili okur. Mümkün olduğu kadar geç hastalanmaya çalışalım. Hepimiz eninde sonunda bu virüsü alacakmışız, öyle diyorlar, aldığımızda panik olmayalım.
Bugünler geçecek, moralimizi yüksek tutalım.
Hepimize ve tüm sevdiklerimize sağlıklı bir yıl diliyorum.
XXX
Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 17 senedir “yapıcam”.
DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:
www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com
Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)