Şükürler olsun! Nihayet aynı fikirde olduğum pedagoglar buldum. Sevgili okur, benim bir tezim var, sıkı dur şimdi. Günümüz anneleri (biz yani) çocuk yetiştirirken biraz ayarda kayma oldu. Erkek çocuklarını efendi, terbiyeli yapıcaz derken bazılarımız ölçüyü kaçırdı. Uzmanlar her işimize karışmaya başladı. Neymiş efendim kovboyculuk, kılıççılık oynamayacaklarmış, şiddet şeyediyorlarmış… Ben yırtıyordum kendimi “böyle erkek çocuğu mu yetiştirilir?” diye laf anlatamıyordum.
Pedagog1: Hiç yakışıyor mu şimdi o kılıç sana Atahan? Mehtap Hanım böyle şiddet içerikli oyunları hiç tasvip etmiyoruz artık
Ben: Neyi tasvip etmiyoruz? Korsan oldu çocuk ne var?
Pedagog1: Olmaz, böyle oyunlar oynatmıyoruz artık çocuklara
Ben: Ben size bişi söyliyeyim mi? Sizin kafada çocuk yetiştirenler yüzünden bundan yirmi sene sonra bu memleketin erkekleri tümden efemine olursa vebali sizin boynunuza!
Pedagog1: Ne demek o şimdi?
Ben: Şu demek. Zaten anlayamadığım bir moda yüzünden bugün 7-8 yaşında oğlan çocukları omuzlarında lüle lüle saçlarla geziyor. Bunlara böyle maskülen oyunları da yasakladınız mı, yirmi sene sonra Türk’lerin soyu kurur. Bu oğlanlar toptan kırık olur ben sana söyliyim.
Sevgili okur, sen beni dinle. Erkek çocuklarını fazla zarif yetiştirmek, saçlarını uzatmak, kıldan tüyden işlerle uğraştırmak çok yanlış. Bak buraya dikkat et, oturt Ezel seyrettir demiyorum. Ama erkek çocuğu erkek gibi yetişmeli. Arada arkadaşlarıyla itişip kakışmalı, saçları (özellikle kimliğinin oturduğu dönemde) erkek gibi traş ettirilmeli, kovboyculuk oynamalı, bunlar normal şeyler.
Öte yandan, kız çocukları başka bir alem. Aileler akılları sıra özgüvenli kız çocuğu yetiştiriyor, ortada hanımefendilikle ilgisi olmayan, garip bir takım küçük çocuklar var. Bunlar erkek arkadaşlarına tekmeyle giriyor (ve oğlanlar çığlık çığlığa kaçıyor böyle olunca) tükürüyor, küfrediyorlar… Bir kız arkadaşı oğluma öyle bir el hareketi yapmış ki… inan kafayı yersin sevgili okur. Bazı babalar kızı birine vuruyorsa, tükürüyorsa bırak “ayıp” demeyi neredeyse gurur duyarak anlatıyor. Anne kızını Barbie bebekle oynatmıycam derken işin ucunu kaçırıyor iyice… Yalan mı?
Ben: Bu pozitif ayırımcılık olayının suyu çıktı! Oğlanlar koşmasın, itmesin, korsancılık oynamasın. Ama kızlar özgüvenli olsun, itsin, vursun, savursun…. Benim aklım almıyor
Pedagog2: Yanlış düşünüyorsunuz
Ben: Zaman benim haklı olduğumu gösterecek. Bundan yirmi yıl sonra bu memleketteki genç kızlar sakal tıraşı olmaya, oğlanlar da kırıtarak dolanmaya başlasın bi etrafta, “hey gidi hey, bi Mehtap Erel vardı, uyardıydı ama dinlemedik” dersiniz!
Pedagog2: Mehtap Hanım pes, vallahi pes!
Ben: Benim çocuğuma ellemeyin kardeşim. Bu memleketin geleceği, ırkımızın soyumuzun devamı bana ve benim gibi elini taşın altına koyan, çocuğunu dramaya, piyanoya değil karateye yollayan “analara” bağlı! Vatan bize emanet şu aşamada! Bu ne ya!….
Pedagog2: !!!
Ben: Hiç bakma bana öyle!
Birbirini tanımayan üç ayrı pedagog aynı şeyi söylediler. Araştırmalar gösteriyormuş ki; Çocukları yetiştirirken –özellikle cinsel kimliklerinin oturduğu dönemde- çok dikkatli olmak zorundayız. Beyefendi olsun derken efemine oğlanlar, özgüvenli olsun diye erkekfatma kızlar ilerde hem cinsel yaşamlarında, hem evlilik hayatlarında, hem sosyal ilişkilerinde hem de kendi çocuklarıyla kuracakları ilişkilerde büyük problemler yaşamalarına sebep oluyor.
İsabel: Peki niye bazı pedagoglar farklı söylüyor sence?
Ben: Memlekette çok okul var arkadaşım. Her mezunun lafına kulak asmayacaksın! Bu iki şeritli “ana yolları” da mühendisler yaptırmadı mı? Depremde yıkılan evlerin imar planlarını kimler onayladı? Bu memlekette kim “okullar olmasa marifi ne biçim yönetirdik” dedi? Bizi hep o “çok bilenler” ve “uzmanlar” bu hale getirmedi mi?
İsabel: Başım ağrıyor seninle konuşurken
Ben: Ağrır, insanı düşünmeye sevkeden bir yapım var…. Çok da neşeli bir insanımdır aslında…. Biraz heyecanlı, biraz agresif… ama kalbim temizdir bak…
İsabel: …
Ben: …..Artık benle arkadaşlık etmek istemiyorsan seni anlarım tabi
Bana kızabilirsin sevgili okur. Ama bilgisayarına davranıp mail döşemeden önce bir düşün. Kaçırmadık mı ayarı bazılarımız? Yalan mı?