Fena halde açık sözlü olduğum için kadın dünyasının en antipatik tiplemelerinden biriyim ve bunu kabul edeli uzun zaman oldu. Evet sevgili okur, kadınlar benden pek hoşlanmaz (takip ederler, okurlar, özenirler ama hoşlanmazlar) bunun sebebi ise ego manyaklık derecesi özgüven ve mandalık derecesinde açık sözlü olmamdır. Yaradılışım böyle…
Erkeklerle aram daha iyi olmasına rağmen çoğunluktalar diyemem. Çünkü “kadının sakinini, uysalını ve laf dinleyenini seven” model beni rahatsız edici bulur. Eh, hiçbir erkek karşısında testosteron oranı kendisininkinden fazla kadın istemez, haklılar. “Bu bağlamda” erkekleri anlıyorum da kadınları anlayamıyorum. Açık sözlü olmak neden rahatsız edici olsun ki…
Gerçi bunun cevabını yıllar önce kardeşim vermişti ve hala hatırladığıma göre mantıklı bulmuş olmalıyım; “Sosyal hayatta insanlarla yaşarken nezaket içeren kuralları uyguluyoruz. Ormanda yaşayan bir ayıdan bizi ayıran bu”.
Bana kız kardeşini söyle sana kim olduğunu söyliyeyim böyle bir şey…
Bu girizgahtan sonra asıl anlatmak istediğim şöyle bir şey aslında;
Şu iç sesler var ya hani;
- Aman bana ne
- Dur bişi demiyeyim ki bunu yapmaya devam etsin
- Ay ne hali varsa görsün
- Ellemiyim şimdi başıma iş almıyayım
- Aman ne karışıp gereksiz yere tepki alıcam
- Ay ne hali varsa görsün
Bunlar geçerli argümanlar olmakla birlikte insan arkadaşlarıyla olan ilişkilerinde bu içseslerle hareket etmemeli diye düşünüyorum. Tamam, benimki gibi katıksız bir açık sözlülük biraz çiğ kalıyor olabilir ama arkadaşlarımıza gerçeği söylememiz gerekir. Yani toplumsal kuralların bizi düzenli yalancılığa itmesine izin vermemeliyiz.
Misal; kadınlar birbirleriyle kurdukları ilişkilerde “aayyy harikaaa” modeline öyle alışmış ve rahat etmişler ki “hiç olmamış bu ya” dediğin anda bir tuhaf oluyor. Hani böyle göz devirmeler, anlamlı anlamlı sırıtmalar falan… Neden ki?
Biz arkadaşız.
Sen para verip bir şey almışsın.
Ama olmamış.
Bir daha böyle bir şeye para harcama işte.
Bu duruma genel baktığınızda toplumsal ve ahlaksal erozyon yaşamamızın sebeplerini görebiliyoruz işte.
“Harika düşündünüz Sayın Bakanım”
“Bu kararı sizden başkası vermeye cesaret edemezdi zaten büyüksünüz Sayın Başbakanım”.
Toplum olarak “bu olmadı” diyememenin dayanılmaz ağırlığı içindeyiz. Oysa bu kadar basittir hayat; “Bu olmadı”.
Bakın ben bir oje sürdüm Barbaros Şansal fotoğrafıma baktı ve bana sosyal medya üzerinden dedi ki; “Bu ne böyle, hiç olmamış, ellerini kapıya sıkıştırmışsın gibi duruyor”.
Ben bir dudak parlatıcısı sürdüm ve Melek Baykal dedi ki; “Az evvel zeytinyağlı yemişsin gibi görünüyorsun, şunu sil”.
Ben bir yorum yaptım, biraz da aşırıya kaçtım Şenay Düdek dedi ki; “Gençsin daha, abla sözü dinle her lafa atlama”.
Sacit Aslan dedi ki; “Saçınla oynayıp durma bir sıkıntın var gibi görünüyorsun”.
Tülin Şahin dedi ki; “Zaten çok uzun değilsin, bir de bluzunu kotunun üzerine çıkardın mı bacak boyun kısa duruyor”.
Annem dedi ki; “Bağıra bağıra gülüyorsun, at gibi kişniyorsun”.
Ben bana dürüst davranılmasını severim. Bu sebeple Büya bana; “Kına yakma eline kötü oluyor” dediğinde, Ayşenil; “Az ye az, çok kilo aldın” dediğinde, Gönül; “Vitamin al bu unutkanlıklar hayra alamet değil” dediğinde, Şule; “Ne dalıyosun akşam akşam cinconlara, bırak” dediğinde, Beyza ; “bu renk yakışmış geçenkini beğenmediydim” dediğinde ben mutlu olurum.
Düşünsenize sizi seven insanlar var ve size gerçek fikirlerini söyleyecek kadar değer veriyorlar.
Size “bu olmadı” diyorlar.
Bu ne kadar değerli, ne kadar önemli hele de içinden geçtiğimiz bu tuhaf günlerde ne kadar az bulunur düşünebiliyor musunuz?
Buradan geleceğim yer şurası;
En azından siz sevgili okurlarım ve arkadaşlarım bir şeyden emin olmanızı istiyorum. Size –sevimsiz olma pahasına- hep doğru bildiğimi söyledim bugüne kadar. Zaman zaman ayarı kaçırdım, bazen kabalığa kaçtım, kimi zaman öfkelendirdim ama hep gerçekten ne düşünüyorsam onu söyledim. Bundan sonra da sadece doğruları söylemeye devam edeceğim.
Ortalık çok karışık bu aralar.
En azından benden emin olun istedim.
Herkesin güvenebileceği birileri olmalı…