Merhaba sevgili okur, bu hafta yine kımıl kımıl kıvranacaktım, sana aşı yazacaktım, söylenecektim, şikayet edecektim, kızacaktım. Çünkü neden? Çünkü aşı olamıyor olduğum gerçeğini hazmedemiyorum. Hazmedemiyorum ya. Haz me de mi yo rum! İnanılmaz kızgınım. Aşı olamıyorum ya, böyle bir rezillik olabilir mi? Afganistan mı burası? Burası neresi? Bu ne utanmazlık, ben nasıl aşı olamıyorum? Kesinlikle kaldıramıyorum bu fikri. Şimdi bir de turizm sezonu mevzusu çıkardılar. Vale, bell boy falan aşılayacaklar. Aşılasınlar kimsenin aşısında gözüm yok da araya 22 yaşında halıcı oğlanlar girince bizim 45 yaş üzeri olarak aşılanmamız kim bilir hangi bahara kaldı. Şimdi halıcı bel boylar linçe gelir. Gelin ulan! Gelin. Covid’den zararlı mısınız? Ne yapacaksınız bana? Akciğerime mi, ineceksiniz, enfarktüs mü geçirteceksiniz, anca sosyal medyada bıdı bıdı yaparsınız, napabilirsiniz bana artık.
Tam bu noktada yüksek sesle küfür ettim, artık orayı sen tamamla.
Önümüz yaz. Yahu, gidip bir barda bira içeyim desem aşı yok lan aşı, herkesten fazla risk alıcam ben bir bardak bira için. Böyle bir rezillik olabilir mi? Otele gitsem öyle, uçağa binsem öyle, lokantaya gitsem öyle. Böyle saçma iş mi olur.
İşte bu konularda yazacaktım köşe yazımı ama yapmayacağım bunu sevgili okur. Çünkü gözlerinin önünde belki de hayatımın en zen, en sakin halinden tam bir sosyopata dönüşmek istemiyorum. Yani, senin biri bana ‘aşı oldum’ dediğinde böyle ağzının üstüne bir tane çarpmak istediğimi bilmeni istemiyorum. Hayır, genel vatandaş sağlığı için mutlu falan olamıyorum. Hayır kardeşim. Kendim için mutsuz olmaktan kimse için mutlu olacak durumda falan değilim. Geçen Handan aşı olduğunu söyledi çemkirdim resmen. Sen benden o kadar büyük müsün ya ile başlayıp seni kıskanıyorum ya ben şu anda ile tamamladım. Kıskandım valla yalan değil. Aşı olamadım ben yahu.
Ama sana bu konulardaki şikayetlerimi yazmıycam. Sen bilme. Bırak içimde kalsın.
Sana başka bir şey yazıcam ben, gel.
Benle beraber büyüyen kitlenin çocukları (biz üç aşağı beş yukarı aynı jenerasyonuz, aramıza genç arkadaşlar katıldı, onların çocukları henüz küçük, yaşı bizden bir tık ileri arkadaşlar çocukları bir üniversitelere yerleştirdi zaten) bizim çocuklar üniversite sınavlarına hazırlanmaya başlıyorlar yavaştan değil mi? Bir kısmı bu sene girecek bir kısmı seneye. Benimki seneye girecek mesela, hazırlık okuduğu için bir sene geriden geliyor. Herhalde daha isabet olamazdı…
Çocukları nereye kaçırıyoruz mevzusu tabii şimdi gündemde. En “Burda gözümüzün önünde okusun” diyenler bile “acaba yakın bir yerlere mi yollasak” demeye başladı. Tabi ülkenin parasının dünya ölçeğinde hali ortada. Senin başka bir ülkede 1 birimlik su alabilmen için burda 10 birim kazanman gerekiyor, başka ülkede çocuk okutmak bir hayli masraflı bir şeye dönüştü kurlar yüzünden. Diğer taraftan burada olacak gibi mi? Samimi olalım şimdi burada olacak gibi mi?
Şimdi, camdan çevik girip beni burdan almazlarsa, ben bu saat sınırlamalarının vesairelerin biraz kalıcı olacağından endişe edenlerdenim. Ben bunun bir müddet hayatımızda kalacağını ve bir müddet sonra da buna alışılacağından başka türlü olduğu zamanların unutulacağını düşünüyorum. Tıpkı asmalı mescit’te kaldırımda masa olmaması kararlarıyla başlayan o süreç gibi. Bugün geldiğimiz yerde bizim gibi yaşlılar hatırlıyor belki ama bir tık gençler bile oralar hep nargileciydi gibi hissetmiyorlar mı artık. Sanki o meyhaneler hiç olmamış gibi.
Düşünüyorum ki bir zaman sonra sanki hep 24:00 dedin mi eve giriyoruz gibi olur mu? Olur, neden olmasın. Bu çok olabilir bir şey hatta. Bir takım uygulamaların sağlık sebebiyle olduğunu düşünmediğim gibi bu uygulamaların bazılarının da çok kolay kalkmayacağını düşünenlerdenim.
Görüyorum ki böyle düşünen sayısı da hiç az değil. Burada okusun, başına bir şey gelmesin, üniversitede burada olsun da yüksek lisans için gitsin gibi düşünenlerin bile gözü dışarıya kaymaya başladı. Çünkü hiç kimse çocuğu için özgürlüklerine müdahale edilen bir sistem istemez. Çünkü özgürlük önemlidir.
Ben kendi adıma düşünürsem, ben olarak… Duruyorum burda valla. Nereye gideyim? Sevdiklerimizi bırakıp nasıl gidelim? Zor yani. Takılıyoruz işte. Kızıyoruz, ediyoruz ama kendi topraklarımızda olmanın getirdiği bir özgüvenle oturuyoruz oturduğumuz yerde. Ama çocuklar bir çıksın sanki. Bir çıksınlar ve ne yapacaklarına ondan sonra karar versinler. Başka bir yeri de deneyimlesinler ve sonra dönüyorlarsa dönsünler. Ama bir baksınlar bakalım. Önce bir deneyimlesinler.
Bunu böyle yazdıktan sonra da diyorum ki sen plan yaparken Tanrı gülermiş. Başımıza yarın ne geleceği belli değil. Artık biliyoruz ki bir plan yapmak çok mümkün değil. Hele ben, aşı da olmadığım için çocuk şunu mu yapsın bunu mu yapsın derken kendimi bir yoğun bakım ünitesinde yüz üstü yatarken bulabilirim. Allahım sen koru valla.
Hepimizin hakkında hayırlısı olsun. En çok da çocuklarımızın. Kendi ülkelerinde aşıya ulaşamamak gibi bir rezillik yaşamayacakları bir hayatları olsun hepsinin. Ve bu nerede olabilecekse orası onların ülkesi olsun.
Sağlıklı günler dilerim
XXX
Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 18 senedir “yapıcam”.
DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:
www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com
Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)