Merhaba sevgili anne okur. Bu hafta sizlere uzun zamandır yazmadığım türde“Çocuğunuz büyüdükçe sizi neler bekler” tadında bir yazıyla sesleneceğim. Sebep= Büya…
Büya bana “Eskiden yazıyordun ve ben ilerleyen zamanlarda beni bir anne olarak neler bekler kafamda bir fikir oluşturabiliyordum” dedi. Haklı.
Buradan yola çıkarak size maddeler halinde 10-12 yaş gibi olası yaşayabileceklerinizi hem kendi tecrübelerimden hem oğlumun arkadaşlarının yaşadıklarından yola çıkarak maddelemeye çalışacağım ve zaman zaman bu tarz yazılarla devam edeceğim.
Hadi başlayalım.
Çocuğunuz büyüdükçe –kız ya da erkek pek fark etmiyor- daha hızlı ve sert oynamaya başlıyorlar. Misal bir gün evde ya da işteyken bir telefonla okula gidiyorsunuz ve okul müdürü elinde bir bardak süt ve içinde çocuğunuzun dişiyle sizi karşılıyor. Evet, öğrendik ki kırılan dişi süte koymak gerekiyormuş. Böylece çocuğunuzu ve dişi diş hekimine götürdüğünüzde kendi dişini yapıştırabiliyormuş. Ancak bizim gördüğümüz şuana kadar bu pek olamadı. Genel olarak ön-üst dişler kırılıyor ve dolgu yapılması gerekiyor. Anlaşılmaz bir şekilde büyüdükçe bebekliklerinden daha fazla düşmeye başlıyorlar ve bir şekilde ağız üzeri düşüp tavşan dişleri kırıyorlar.
Yine benzer oyunlar ve düşmeler yüzünden sıklıkla ayak, kol kırıkları görülüyor. Okula bir gidiyorsunuz çocuğunuzun arkadaşlarından biri tekerlekli sandalyede, ayak alçıda ama hala oturduğu yerde top sektirmeye çalışıyor. Okullarda genellikle bu durumlar için tekerlekli sandalye buluyor, yoksa kiralayan yerler de varmış. Okuldan bir görevli çocuğa yemekhane, bahçe ve benzeri alan değişiklikleri yardımcı oluyor ancak tuvalet kısmı için erkekse spor öğretmeninden kızsa varsa sınıf öğretmeni yoksa en sevdiği kadın öğretmenden yardım isteyebiliyorsunuz.
İlk başta uslu uslu derste oturup öğretmenlerinden gülen surat alan çocuklarda dahi bir afacanlık başlıyor. Teneffüste o kadar azıyorlar ki derse geri döndüklerinde “şimdi ciddi olma zamanı” demeleri o kadar kolay olmuyor. Çocuğunuza sürekli ama sürekli şunu tembih etmeniz gerekiyor; (öğretmeni bu konuda yalnız bırakırsanız bunun bedelini çocuğunuz notları düşürerek ödeyeceğinden öğretmenlere burada destek oluyoruz) “derste ders yapıyoruz, öğretmenimizi dinliyoruz, tahtaya yazılanları düzgünce defterimize geçiriyoruz. Oyun teneffüste. Sınıfta öğretmeni ve dersi dinliyoruz, teneffüste oynuyoruz”. Bunu çeşitli şekillerde ve binlerce kez tekrarlamak gerekiyor.
İlerleyen yaş ve sınıfla dersler ağırlaştığı için daha fazla desteğe ihtiyaç duyabiliyorlar. Bu “ödevini kendi yapsın siz karışmayın” olayından farklı bir şey. Evet, ödevini kendi yapsın siz karışmayın bu kesin. Ama çocuğunuzun farkında olmanız gerekiyor. Anlamadığı bir konu varsa öğretmeninden o konuyu tekrar etmesini istemek ya da evde sizin anlatmanız çocuğunuzu kurs-özel hoca hengamesine sokmanızı geciktirecektir. Bu iyi bir şey.
Nihayet sevdiği bir etkinlik buluyor. Ama futbol, basketbol, drama, gitar, piyano, paten her ne ise düzenli olarak bir spor ya da etkinlikle ilgilenmeye başlıyor. Burada yapmanız gereken üşenmeden çocuğunuzu oraya taşımak. Pat diye maç konabiliyor, antrenmanları ya da müsabakalar olabiliyor. Üşenmeyeceksiniz, “ama şimdi cumartesi akşamı of yaaa” demeyeceksiniz, “Ya Pazar sabahı 06:00’da mı kalkıcaz” demeyeceksiniz çocuğunuz madem seviyor ve devam ediyor taşıyacaksınız. Burada şunu hatırlayın, zaten bir müddet sonra kendi gidecek, bunlar son taşımalarınız. Tadını çıkarın. Bir diğer önemli konu ilgilendiği dal her ne ise o konuda lisans alıp alamayacağı. Bu tip şeyleri takip edin. Pek çok oyuncu lisanslı oyunculara indirim yapıyor. Ama asla çocuğunuzu takım arkadaşlarından ya da sevdiği koçundan salt lisans için ayırmayın başarısını düşürürsünüz. Unutmayın, bu yaşlarda artık kendi istemesi gerekiyor.
Bu noktada şunu hatırlatmak gerek. Artık büyüdü, hatta –ne yazık ki- ergenlik yaşı düştüğünden ergenliğe girmesine de az kaldı. Kendi kararları, fikirleri, kişiliği, kimliği var. Bu şu demek; artık –en azından onun yanında- onun adına konuşmuyorsunuz. Çocuğunuz yanınızdayken ona sorulan bir soruya atlayıp siz cevap vermiyorsunuz. Şu diyalogların artık bitmesi gerekiyor.
-Dersler nasıl Sunacım?
– Suna’nın dersleri çok iyi teyzesi, karnemiz çok iyi geldi, dimi bitanem?
Suna’nın dersleri iyi, karne Suna’nın sizin değil, başarı Suna’ya ait. Bırak ne şekilde arzu ediyorsa o şekilde Suna söylesin.
Bazı çocuklarda daha küçükken çok sosyalken büyüdükçe bir yabanileşme gözlemledim. Koca kız olmuş, nasılsın bakalım diyorsun annesinin arkasına geçiyor yavaşça ve cevap vermiyor. Anne de saf “bu ara büyüyor çok utangaç” diyor. Olabilir, ama olmayabilir de… Çocuklar büyüdükçe acımasızlaşıyorlar, birbirleriyle dalga geçme, gruplaşıp birini dışlama çok ama çok artıyor. Özellikle kızların arasında bu durum yabancıların “bullying” dedikleri vaziyette. Yani bildiğin çocuk sınıfta psikolojik taciz yaşıyor. Benim birebir şahit olup hayret ettiğim şu tip konuşmalar var ;
– Kaşların iğrenç biliyosun dimi?
– İyyy ağzın kokuyoooo
– Senin annen çirkin bikere
– Benim babam zengin ondan ne istersem alabiliyoruz
– Şişkosun ve iğrençsin
– İyyyyy kollarından kıllar çıkıyor
– Senin bıyıkların var sen git oğlanlarla oyna
Çocuğunuz bunlardan birini yaşıyor ve bunu hak ettiğini düşündüğü için size ya da öğretmenlerine söylemiyor olabilir. Çocuğunuz büyüdükçe daha uyanık, daha farkında, daha dikkatli ve gözü açık olmak zorundasınız.
Oğlunuz varsa şu çok olası, servisten bir iniyor ya da okula bir gidiyorsunuz almaya, bir bakıyorsunuz sol elmacık kemiği şişmiş ve mor. Önce top oynarken düştüm diyecek. Mümkün. Ama şunlarda mümkün;
– Aynı kızı beğendiğini fark ettiği erkek arkadaşıyla kavga etmiş olabilir.
– Bir kıza onu beğendiğini söylemiştir, kız dalga geçmiştir ve diğer oğlanlarda dalga geçtiyse kavga çıkmıştır.
– Bir kız ona onu beğendiğini söylemiştir ve arkadaşları dalga geçmiştir kavga çıkmıştır.
– Bir oğlanla tartışmışlardır onun abisi üst sınıftadır o gelip vurmuştur.
– Bu gol, hayır değil, evet gol diye kavga etmişlerdir.
Bu yaşlarda kilo alma başlıyor. Siz evde ne pişirirseniz pişirin, istediğiniz kadar okulda bilmemne haşlaması çıksın. Kantin diye bir gerçek var ve MEB’in bütün ısrarlarına rağmen, evet elma-muz-süt-portakal var kantinlerde ama başka her türlü saçmalık da satılmaya devam ediyor.
Yapabilecekleriniz;
– Harçlığı abartmayın. Kimseye mahcup olmasın ama her teneffüs Ülker gofret alacak para da olmasın yanında.
– Mutlaka bir spor yapması gerekiyor.
– Aile yürüyüşlerine başlayın. Mutlaka akşamları aile yürüyüşü saati koyun (haftada 3 bile olur).
– Okul dışındaki (mahalle, site vb) arkadaşlıklarını destekleyin. Oynasın koşsun.
– Bu yaşlarda ter ve ayak kokusu başlıyor. Arkadaşlarına mahcup olmaması ve kişisel hijyen alışkanlıklarının gelişmesi için bu dönemde ciddi abanmanız lazım.
– Her akşam duş alma alışkanlığını oturtun.
– Artık kendi yıkanacak ve sizi sadece sırtı için çağıracak. O bunu istemese bile siz bunda diretin (tabi önce kendisini nasıl yıkaması gerektiğini anlatın-öğretin).
– Tamamen doğal, içinde ALUMİNYUM KLOROHİDRAT ve PARABEN olmayan ve KOKUSUZ koltukaltı roll-on’lardan edinin.
Yazı çok uzadı. Sizi daha fazla sıkmayayım. Ancak bu yazılara devam edeceğim. Çünkü “en yakın arkadaşı düzenli yalan konuşuyorsa”, “cep telefonu”, “göz bozukluğu”, “özenme” gibi anlatacak daha çoook şey var.
Hani hep derler ya, “çocuk büyüdükçe meseleler artıyor”, doğruymuş.
Olsun, daha önemli ne var? Madem doğurduk düzgün büyüteceğiz.