Öncelikle sevgili okur,
Biliyorsun bir Tüyap kitap fuarı daha atlattık. Beni tanıyorsun, ne boyutta anti-sosyal, anti-insan ve aksi bir kadın olduğumu biliyorsun. Vallahi ve billahi hemen her gün fuardaydım. Kitabımı bekledim, yazar arkadaşlarla ve okurlarla tanıştım, sohbet ettim, fotoğraf çektirip öpüştüm, el yapımı poğaçaları gömdüm. Gerçekten bu fuar kendimi aştım. Öncelikle tüm hafta boyunca gelen, giden, bize bakan, yemekler getiren, sarılan, öpen, seven, kitaplarımızı alan, fotoğraf çektiren, bizi kucaklayan, sevgisiyle, heyecanıyla kalbimizi ısıtan, “çok da kötü değil be dünya” dedirten, “hala ümit var la” dedirten tüm okurlarımıza, dostlarımıza, arkadaşlarımıza binlerce teşekkürler. Siz olmasanız ne yazmanın, ne basmanın anlamı var. Siz varsınız ve okuyorsunuz diye o kadar yazar, yayıncı, gazeteci, edebiyatçı oraya geliyor. Sizin için. Sizler de bizi yalnız bırakmadınız, büyüksünüz gerçekten.
Gerçekten harika bir hafta geçirdim, çok yoruldum ama enteresan gözlemler yapma şansı da buldum.
Öncelikle Kadir’i biliyor musunuz? Kadir, Yitik Ülke Yayınları/Editörüm (Biliyorsunuz 3. kitabım YATIR Yitik ülke’den çıktı). Kadir Aydemir. Kadir’e hayran şiir sever genç kız grubuna şaştım kaldım. Sevgili okur ilk defa bir yayın içindeki en popüler yazar ben değilim. Yahu romantik şair erkek yazar beğenilmesi diye bir olay var, kadın bir mizah yazarı olarak o kitle karşısında hiç şansın yok. Kızlar gelip böyle “sizin şiirler beni ruhumun derinliklerinden alıp iyileştiriyor” falan yaptıkça ben yan tarafta, bir yandan sarma gömüp bir yandan “Allah Alaahhh” diye… Yani çok alem.
Ben senin ruhuna elleyemiyor muyum sevgili okur? Biz birbirimize böyle dokungaçlı/buğulu incelikte neden değiliz. Neden senin benimle olan münasebetin kitabımı göğsüne yaslayıp “sizin kaleminiz beni kendi yitik ülkemin yalnızlığından çıkardı” felan demek yerine … “Daha uzun yazsaydın ya la bu çabuk bitecek” tandansında? Hı?
Kıskandığımı falan düşünen varsa aranızda, asla. Tamam, Kadir’in kitlesi daha naif olabilir ama atıyorum bi kavga çıksa mesela ben benim kitleme güveniyorum bak. Sonuçta Tüyap kalabalık, belli olmaz valla okura ne şekilde nerde ihtiyaç duyacağın. Benim kitle adamı kitabın üstünde sektirir net.
Yine de benden daha popüler bir başka yazarla aynı “ortamda” çalışmak benim için de ilginç bir tecrübe oluyor. Allahtan erkek ve şair ve patronum pozisyonunda, aksi takdirde yıldızımızın barışması söz konusu olamazdı hırslı ve gıcık bir insan olduğumu bilirsiniz. Muhtemelen bir kuytuda merdivenden falan düşürürdüm yanlışlıkla kendisini. Böyle “ Aaa ayağıma takıldı 9. Kattan düştü” diye ben… (Sesli güldüm şuan) Sanırım bir sonraki kitap için kendime yayıncı aramaya başlasam iyi olacak.
Sevgili Kadir’i Instagram- Facebook ve Twitter üzerinden Kadir Aydemir ve/veya Yitik Ülke diye aratıp, bulup takip edebilirsiniz.
Tüyap Kitap Fuarı çılgınlar gibi kalabalıktı. Hele hafta sonu aman diyeyim. Felaketti. Pek çoklarının merak ettiği soruyu annem dillendirdi. “Bu ülkede kitaba böyle bir talep varsa okuma aşkı bu şekildeyse bu yaşananlar nedir?” Güzel soru. Kadın kitapla bu kadar haşır-neşir bir milletin “canım on yaşında evlenmek isteyen küçümenlere de zorluk çıkarmayalım” noktasında olmasını kafasında bir yerlere oturtmaya çalışıyor. Çalışma annem çalışma, anlayamazsın, anlayamayız.
Lise ve Üniversite gençliğinin kitaba olan ilgisi hakikaten insanı umutlandırıyor. Samimiyetle “yahu nasıl hala bu saçma şeyleri tartışıyor olabiliriz bu insanların olduğu ülkede” diye beynin yanıyor. Nedenini söyleyeyim mi? Nedeni gayet basit aslında. Hani pasaport kuyruğunda, vize kuyruğunda, beach club kuyruğunda, trendy bir mekanın kapısı kuyruğunda, lüks bir restoranın masa kuyruğunda beklemekten imtina etmeyip, Türkiye’deki bütün kitapları ve dergileri bir arada bulabileceği bir organizasyonda trafik var diye zahmete giremeyen o aslında “okumuş” ama okuduğu her şeyi çoktan unutmuş, pasif liberaller var ya… Bu kadar çok sayıda sadece kendi dünyasına bakan pasifize olmuş insanın içinde tabi ki saçmalasa dahi daha dinamik ve agresif fikirler/kişiler öne çıkıyor.
Klasik CHP kitlesi yani.
Çok klasik.
Bütün hafta tüm bu kalabalık ve kargaşada haberleri de takip etmeye çalıştım ve şöyle bir açıklama da okudum devlet büyüklerimizden; “Biz çocuk yaşta evliliğe dair bunu önleyici yasalar yaptık fakat bunu halka tam anlatamadığımız için bu davranışlar devam etti. Yasayı tam izah edemedik. Bu sebeple küçüklerle evlenmeler, düğün dernek yapmalar oldu.”
Benim bu mağduriyeti önlemek adına önerim, 10 yaşında kız çocuğuyla “evlenmeye çalışan” sübyancıyı hapisten çıkarmak yerine, o kızı evlendiren anne ve babayı da hapse atmak. Çocuğa da devlet el koyacak. Bakın nasıl hızla öğreniyorlar o aileler kanunu o zaman. On yaşında çocuğa düğün dernek yapmak ne demek? Böyle bir şey kabul edilemez!
Gelelim tecavüzcüyle evlenme yasa tasarısı mevzusuna. Ben devletin “biz tecavüze mani olamıyoruz o zaman tecavüze uğrayanın mağduriyetini aza indirelim bari” gibi teslimiyetçi bir politika izlemesini kabul edemiyorum. Devlet güçlüdür. Öyle bir yasa çıkartır ki, tecavüze öyle bir ceza getirir ki kolay kolay –nasıl diyeyim- “yemez”! Bir kadının kendisine tecavüz eden adamla evlenmek durumunda kalması (ama aile baskısı, ama devlet önerisiyle) tüm hayatı boyunca tecavüze uğramaya devam etmesi demektir. Böyle bir uygulama kadının “namusunu” temizlemez. Aksine adamın namussuzluğunun cezasız kalmasına yardım eder. Anlatabiliyor muyum?
Söyleyeceklerim bundan ibaret sevgili okur.
Bir yazıyla pek çok şeye dokundum yine farkındaysan.
Bir haiku değil tabi ama heyhat…
Kadın da şair değil zaten…
Harika bir hafta diliyorum hepinize.