Bazen çocuklarımız sordukları sorularla bizi afallatıyorlar değil mi sevgili okur? Hani böyle “ben nereden geldim” ya da “anne penis ne demek?” gibi sorulardan bahsetmiyorum… Yaşları büyüyüp daha derinliği olan sorular sormaya başlıyorlar ya hani…
Geçenlerde oğlum ve annemle birlikte sohbet ediyorlarmış ve annem ona benim çocukluğumdan bahsediyormuş. Öğrenciliğimden, sınav dönemlerinden bahsederken tabi durum Atahan’ın hayli ilgisini çekmiş olmalı ki… Aradan birkaç gün geçtikten sonra bana mevzuyu açtı (nefret ediyor yazılarımda ondan bahsetmemden ama bunu anlatmak istedim):
Atahan: Sen baya böyle bir tempo içindeymişsin. Okul, özel ders, dershane… Birinden çıkıp diğerine böyle
Ben: Evet, öyle çok yoğun olup hırpalandığımız bir dönem oldu gerçekten
Atahan: Sonra ananem fazla üstüne geldiği için senin saçların dökülmüş
Ben: ….Eeee…. Evet…. Ama çıktı yine sonra gördüğün gibi, gayet de gür, ehehe
Atahan: Neden direnmedin?
Ben: Nasıl?
Atahan: Neden itiraz etmedin? Neden “anne ben bunalıyorum bu çok fazla” demedin mesela?… Neden durdurmadın? Söyleyebilirdin?
Ben: …..
Atahan: Anlayamadım ben neden hiçbir şey demediğini. Sen demeyecek bir tip değilsin ki?
Bir müddet sessizlik oldu. Çünkü gerçekten soru çok makul ve ben bu soruyu daha önce hiç kendime sormamıştım.
Ben: …. Sanırım bir değil birkaç tane sebep ve cevap var. Mesela bizim zamanımızda anne ve babaların kararları çok fazla sorgulanmazdı. Sizin şuan ki kafalarınıza, özgüveninize ve bilinç düzeyinize biz lise döneminde gelebilmiştik açıkçası. Senin “itiraz etseydin” dediğin dönem ben okula ip götürüyordum cebimde hala, teneffüslerde ip atlıyorduk. Ki haklarını yemeyeyim benim annem babam bizi çok demokratik bir ortamda büyüttü, pek çok konuda hem teyzenin hem benim fikrimizi sorarlardı. Yine de annem babam böyle yapıyorsa benim için doğrusu budur diye düşündüğümden kararlarını sorgulamamış olmalıyım. Tabi yalnız bu da değil, diğer arkadaşlarım da benimle aynı durumdaydı. Ebru teyzen var ya hani, Beliz’in annesi, derslere dershanelere onunla birlikte gidiyorduk çoğu zaman. Yani hepimiz üç aşağı beş yukarı benzer şartlarda olduğumuzdan normalleşmiş gibiydi.
Atahan: … Yine de… Sen şimdi bana böyle bir baskı kursan, “illa şu sınavı kazanacaksın” veya dershaneden özel derse oradan okula, oradan evde ekstra hocaya bir program kursan, ne bileyim benim basketbol antrenmanlarımı aksatacağım bir ortam yaratsan ben müdahale ederim yani… Ben öyle uymam… “Aaa yeter ama yapmıyorum, bu kadar!” derim.
Ben: Elbette. Doğrusu bu zaten. Ben seni bu şekilde zaten bunaltmam ama diyelim ki oldu da yine senin geleceğin için endişeye kapılıp kaptırdım kendimi, bu durumda elbette bana müdahale etmelisin. Bana da babana da, sadece biz değil, öğretmenlerin, arkadaşların, yarın bir gün evlendiğin kadın… Kim olursa olsun karşında… Hiç kimsenin sana istemediğin bir şeyi yaptırmasına izin verme. Tavrını koy. Çizgilerini çiz, kurallarını anlat. Doğrusu bu.
Atahan: Aynen
Ben: Çünkü sonra sana da “söyleseydin” derler…
Atahan: uuuuuuuu kapak diyosuuunnn ahahaha yakışııırrr
Ben: he kapak he… serseri
Çocuklarımız büyüyorlar (bizimkiler hayli yol geldi valla) çocuğu daha küçük annelere baktıkça bana dendiğinde en sinir olduğum şey geçiyor aklımdan; “daha duurrr, daha bu başlangıç”… Çocuğu daha büyük olanlar şimdi bize “bunlar daha ısınma turları” diyorlar ve bir üniversitenin yurdunda yapılan telefon konuşmaları anlatıyorlar ki… Hakikaten evlere şenlik… Sabırsızlıkla bekliyorum o günleri de. Bir yandan bugünlerin tadını çıkarıp bir yandan kendimi daha derinleşecek bir anne-oğul ilişkisine hazırlamaya çalışıyorum.
Atahan: Benim için yaptığın fedakarlığın farkındayım.
Ben: Pardon?
Atahan: Daha az çalışıp bana daha fazla zaman ayırdığının farkındayım. Ve çok mutluyum. Bunu bilmen lazım.
Ben: …..
Atahan: Çok ciddiyim.
Ben: Bu bir fedakarlık değil bir tercihti. Ben seninle daha çok zaman geçirmemiz gerektiğine karar verdim ve buna göre hayatımda bazı değişiklikler yaptım. Bunu kendi isteğimle yaptım. Hiçbir şey kaçırmıyorum, hiçbir şey kaybetmiyorum. Benim bir tane çocuğum var, senden başka birisiyle anneliğin tadını çıkarma şansım yok. Yaptım yaptım yani. Senin tadını çıkarıyorum. İşlerim de yanda devam ediyor, yazılarımı yazıyorum, haberlerimi hazırlıyorum ama önceliğim sensin çünkü ben bunu arzu ettim, böyle tercih ettim.
Atahan: ….
Ben: Sen benim oğlumsun ve ben böyle daha mutluyum. Bu. Yani bana bir şey borçlu değilsin, ortada bir fedakarlık falan yok, bu benim için bir mutluluk demeye çalışıyorum.
Atahan: Anladık o kadarını herhalde, off
Ben: Aman iyi tamam
Atahan: … Öpiyim bi
Ben: Öp
Bazen sorularıyla bazen yorumlarıyla bu küçüklükle gençlik arasındaki insanlar bizi şaşırtıyor, afallatıyor, duygulandırıyorlar. Büyüyorlar. Bireyselleşiyor, akıllanıyor, yetişiyorlar.
Paylaşımlar da artıyor böyle olunca.
Hani diyorlar ya “büyüdükçe uzaklaşıyor” diye aksine…
Evet, daha az mıncık mıncık oluyor belki ama…
Kesinlikle büyüdükçe yaklaşıyorlar.