BEN VE KENDİM

Yeni yıla hoş geldik mi sevgili okur? Hadi bakalım inşallah. Umuyorum bu yıl, 2023 tüm doğruların yerini bulduğu bir yıl olsun. Umuyorum bu yıl artık orta yerimizden pörşt diye yırtılıp infilak edecekmişiz gibi hissetmeler bitsin. Eğrisi doğrusunu bulsun. Bundan başka elbette hepimiz için sağlık, mutluluk, huzur diliyorum. Allah kötüyle karşılaştırmasın, ne bizi ne de çocuklarımızı. 

2022’yi düşündüğümde aslında zor bir yıl oldu evet ama genel olarak tüm dileklerimiz de kabul oldu bu yıl. Yorucuydu ama gönlümüzden geçtiği gibi gelişti olaylar. Mesela ben son romanımın okurda keyifli bir tat bırakmasını arzu etmiştim, çok şükür oldu. Hep olumlu geri dönüşler aldım. Oğlum üniversiteyle ilgili hangi ülkede okuyacağına dair fikir değiştirdi ve son dakikada zor bir işe kalkıştı, o da oldu. Gönlünden geçen ülkede, istediği bölüme girdi. Ben okula geri dönmek istemiştim. Oğlumun gidişinin ardından boşlukta hissetmekten ve ara ara aklıma düşen Alzheimer’dan korkuyordum. Okul, ders, akılda tutma ezber yapma işlerinin zihnimi hem dolu hem keskin tutacağına inandığım için okula geri döndüm. Çok da hoşuma gitti, gerçekten ders çalışmayı seviyorum, hatta şimdiden bu bitince ne yapacağıma bakıyorum. Yeni kitabımın konusunu hazırlayayım yazmak istediğimde elimde bir konu olsun diyordum, onu hazırlayabildim. 31 sene olmuş emekli olsam diyordum, Haziran’da olabiliyordum ama Ocak’tan itibaren karı-koca emekli olabileceğimizi öğrendim. Kolitim sönsün daha ağır ilaçlar kullanmak zorunda kalmayayım istiyordum, oluyor gibi. Sosyal medyayı daha az hele Twitter’ı en az kullanmak istiyordum oldu. Kedim mutlu, oğlum mutlu, kocam mutlu… Sağlıklıyız… Daha ne olsun? Yeter valla. Cidden böyle, çok şükür bin şükür. 

Peki, 2023’ten beklentimiz ne? Sağlık. Önce ve daima sağlık. Sevdiklerimin ve benim mutluluğumuz, huzurumuz, sağlığımız. Herkes yerinde iyi olsun, sağlıklı, mutlu olsun, kimsenin başı ağrımasın ki benim de başım ağrımasın. Oğlumu ziyarete gidip gelebileyim kolaylıkla. Bilet alıcaz diye böbreklerimizi satmamız gerekmesin. Abartıyorum evet, biliyorum ama mizahi bir dille ekonomi düzelsin demek istiyorum aslında. Ben şöyle yağlısından bir kalıp beyaz peynir alırken ödediğim paraya i n ana mı yo rum. İnanamıyorum. Bulaşık makinesi kapsülüne ödediğim paraya i na na mı yo rum. Bunların normale dönmesini diliyorum. Bale izlemeye gittiğimizde, uçak bileti aldığımızda, kedi maması sipariş verdiğimizde dişlerimize kadar bırakmayı acayip buluyorum. Dolayısıyla yeni yılda bu durumun iyileşmesini diliyorum.

Peki, bu kadar tuhaf senelerden geçtiğimiz halde genel olarak bu kadar iyi hissetme sebebim nedir diye merak ettiysen sevgili okur, sana özetleyeyim mi? Sevdiğim şeyleri yapabiliyorum ve bu şeyler başa çıkılamayacak şeyler değiller. 

Türk çayının insanda yarattığı o “ohh” duygusunu seviyorum. Teyzem sayesinde hayatıma giren doğuş gurme demlik poşetler ve annemin “çayı içme suyuyla demle daha lezzetli olur” tembihi sayesinde misss gibi Türk çayı içmenin tadını çıkarıyorum.

Müge Anlı izleyerek spor yapmanın tadını çıkarıyorum. En sevdiğim şey yıllardır. Vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorum, iki saat spor yapmışım, MIŞIM ama gerçekten. Ve her bölümde ağzım açık kalarak böyle… Deli bir şey gerçekten.

Oğlumun odasında, oğlumun çalışma masasında ders çalışmanın, onun kalemlerini kullanmanın, onun bitmemiş defterlerinin arkasına not almanın tadını çıkarıyorum. Odası terkedilmiş gibi olmadığı için mutlu oluyorum. Her şeyi aynı bıraktığı gibi duruyor. Ödev defterleri, 05 kalemleri, lens suyu… Ben de odasına giriyorum (bunun için öncesinde kendisinden izin aldım elbette) masasının bir kenarına ilişip ders çalışıyorum. Bazen el yazısına, bazen çizdiği bir ufak karikatüre bakıyorum. Masasının yanından sallanan madalyalarına bakıyorum, silgilerine dokunuyorum. Onun başarıları bana da bulaşsın deyip ders çalışıyorum. Bunu yapmanın tadını çıkarıyorum.

Ben ders çalışırken Kuzu bey gelip oğlumun yatağına yatıp kendini temizliyor. Ders çalışırken yanımda uyuyan bir kedi olmasının, onun mırıltılarının tadını çıkarıyorum. Başımı başına gömdüğümde iki kaşının arasındaki kokunun tadını çıkarıyorum.

Akşam kocamla çay içip film izlemenin, dondurma yiyip film izlemenin tadını çıkarıyorum. Film izlemenin tadını çıkarıyorum.

Çok şükür Dyson süpürgem bozulmadığı için (Allahım sen koru) bu kadar süper tüy çeken bir kablosuz süpürgeyle süpürge yapmanın tadını çıkarıyorum. Arkadaşlarımla buluşup Türk kahvesi içmenin, kuzenimin bebeklerinin fotoğraflarına bakmanın, oğlumla görüntülü konuşmanın, hala sokak kedileri için mama bırakabiliyor olmanın, hala havaların çok soğumamış olmasının tadını çıkarıyorum. 

Uzun yürüyüşlerin, Atahan gelince şöyle yaparız, Atahan’a gidince böyle yaparız diye Sarhan’la sohbet etmenin, şarap seçmenin tadını çıkarıyorum.

Yahu, Whatsapp’ta kendime bana benzeyen avatar yaptım da yarım gün ay ne kadar bana benzedi hakikaten diye sevindim. 

Delirdim mi acaba?

Yok o kadar değil, elbette canım sıkılıyor, kızıyorum, korkuyorum, endişe ediyorum. Hepimiz gibi, herkes gibi… Doğal olarak…

Sadece bunun beni bir virüs gibi ele geçirmesine izin vermemeye çalışıyorum.

Bir de sevgili okur, sana hem babama, hem kendime hatta oğluma da bakarak bir gözlemimi söyleyeyim. Yanında çok insan aramayan kişilikler daha kolay mutlu oluyor. Babam mesleği dolayısıyla sürekli başı kalabalık bir insandı ama özellikle yanında insan olsun istemezdi, aramazdı. Sosyal, neşeli, espirili bir insandı ama bir kez de ağzından duymadım illa şunlar gelsin, illa şunlara gidelim, şunları arayalım falan… Herkes onu arar, onun etrafında olmak isterdi.

Atahan’da çok böyle illa insan insan olalım değildir. Onun kendi insanları var, kendi seçtiği insanlar, çocukluk arkadaşları, lise arkadaşları ve şimdi üniversiteden arkadaşları ve bunlar gerçekten seçme, asla kuru kalabalık değil. Onlarla takılır. Ama spora gider kendi kendine, ders çalışır, yemek yapar, yemek yer, alışveriş yapar. İlla bunları birileriyle yapmaya çabalamaz. 

Ben de kendi kendime olmayı severim. Kendimle evde oturmayı seviyorum mesela. En büyük zevkim hatta. Elbette arkadaşlarımla görüşmeyi, telefonda konuşmayı falan seviyorum ama kendi kendime de çok iyiyim. Tatil falan yapılacaksa, Sarhan olduktan sonra tamamım yani. Kalabalık lazım değil. Bilakis…

Yabancıların dediği gibi people person değilsen sevgili okur, bir bardak çay koyuyorsun kendine, “ayy ne güzel çaymış” diyorsun ve çok acayip mutlu oluyorsun. Valla bak. Büyük kolaylık. 

Bu sene sevgili okur, senden rica ediyorum, kendini mutlu edeceğin şeyler yap. Ve bunlar kendi kendine yaptığın şeyler olsun. Kendinle kalmaktan mutlu ol. Hani o yönetmenin dediği gibi; kendimizi, kendimizle zaman geçirmeyi yalnızlık sanmayacağımız şekilde geliştirelim. 

Tüm dileklerinin gerçekleştiği bir 2023 diliyorum sevgili okur. Tanrı bizlere değiştirmek istediklerimizi değiştirecek akıl-fikir-onur ve güç, değiştiremediklerimize de dayanacak sabır versin.

(Sokak hayvanları için bir kap mama, bir kap su)

XXX

Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 18 senedir “yapıcam”.

DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:

www.mehtaperel.com 

www.mehtaperel.wordpress.com

www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com

instagram.com/mehtaperel

twitter.com/mehtaperel

Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)