Mutluluklarını krem şantili çilek yemek, yeni temizlenmiş evde çıplak ayak gezmek gibi olağan şeylerden yakalayabiliyorsan insanların birbirini hoyratça hırpaladığı konular sana değmeden geçiyor. Biliyorum ben de oradaydım. Ben de hoyratça herkesi, her şeyi eleştirebiliyor, her şeye takabiliyordum. Niyeyse insanların benim düşündüğüm nizamda olup olmaması çok derdimdi. Neden böyle yapıyorlar ya da nasıl bunu anlamıyorlar diye hop oturup hop kalkabiliyor, çok kırıcı da olabiliyordum.
Sonra, sanırım biraz da yaşla, önce kendimle barıştım. Kendimi itmeyi, zorlamayı bıraktım. Sonra doğada, hayvanlarla daha fazla zaman geçirmeye, hayvanlarla daha çok ilgilenmeye başladım. Sonra insanlarla arama hayli mesafe koydum. Hayli ama…
Kimseyi sadece tanışıyor olduğumuz için ya da arkadaş olduğumuz için idare etmek zorunda olmadığıma karar verdim. Öyledir ya hani, bir kez arkadaş olunmuşsa sonsuza kadar o insanın kahrını çekmek zorundaymışsın gibi. Kamburun böylesi… Bir süre arkadaşlığından keyif aldığım insanlar veya akrabalar beni yormaya başladığı an aramı açtım. Kendine dönmek insana inanılmaz bir huzur getiriyor sevgili okur. Ve işte tam da o huzur seni daha olumlu ve ironik şekilde insanların daha fazla etrafında olmak istediği birine dönüştürüyor.
Ben hayatımla, iş anlayışımla, hırslarımla, öfke nöbetlerimle arama bir boş sayfa koyup yeni bir kalemle kendi hikayemi tekrar yazmaya karar verdim. İyi de oldu, bir sakinlik geldi. Bu demek değil ki komple “zen” oldum asla sinirlenmiyorum, ne yazık ki fıtratımda yok o, ne yazık ki öfkesine hızla yenilenlerdenim.
Yine de daha anlayışlı olduğum kesin. Bunca girişi neden yazdım? Yazın gelişiyle birlikte insanlar birbirlerine laf sokmaya başladı. Vay neden gittiği, gezdiği yerleri paylaşıyor neden yediğini içtiğini paylaşıyor ya da neden siyasi rengini belli etmiyor, neden bu kadar açık giymiş, neden bu kadar oynamış bu fotoğrafla…
Herkes birbirinin sosyal medya hesabından kendi beklentilerini tatmin derdine düşmüş ki geçen biri yazdı twitter’da ,“kimse kendi kişisel hesabından sizin beklentilerinizi tatmin etmek zorunda değil” diye. Doğru dedi.
Doğru bu.
Ama ne oluyor biliyor musunuz, birisiyle sırf arkadaşsınız diye kendinizi o kimsenin sosyal medya hesabını takip etmek zorunda hissedince paylaşımlarından hoşlanmıyorsanız da maruz kalıyor ve bıt bıt laf sokmaya başlıyorsunuz. Bırakın takip etmeyi, ya da sessize alın, görmeyin ama olmuyor, gönderilerini beğenmezseniz bu kez karşıdaki kişi küsüyor değil mi? İnsanlar birbirlerini internet üzerinden zorla birbirine bağlıyor. Sonra o niye bunu paylaştı bu niye bunu paylaştı.
Halbuki sevdiğin, ilgilendiğin, sana çekici gelen her neyse onu takip et, arkadaşlarının paylaşımlarından da keyif almaya çalış,
Çok mu zor.
Ben bir sürü fitness ve yemek tarifi hesabı takip ediyorum mesela. Dekorasyon hesapları takip ediyorum, makyaj tüyoları hesabı takip ediyorum. Sosyal medya hesabımı açtığımda görmek istediğim şeyleri (nereye bakıyorsam artık) görüyorum. Takip ettiğim haber siteleri, okuduğum yazarlar, gazeteciler, ne bileyim görüşlerini beğendiğim siyasi kimseler. Arada arkadaşlarımın görüşlerini görüyorum, ‘bu ne saçmalamış ya’ diye geçiyor aklımdan ama geçip gidiyorum. Veya bakıyorum dekorasyon paylaşımlarına, arada arkadaşlarımın paylaşımını gördüğümde çok da incelemeden beğenip geçiyorum.
Çünkü öncelikle bana ne, ne paylaşmışsa paylaşmış, beni ilgilendiren bana paylaşılmış bir şey olsa beni etiketler zaten herhalde. Onun dışında ne için ne paylaşmışsa benim mesai ayırmama gerek var mı buna?
Misal, ben anlamıyor muyum bir insanın cildi 9 yaşında bile öyle olmaz, filtreden burun yok olmuş, o göt öyle görünmüyor, o kilo az çıksın diye boy iki metre olmuş. Makyajları, efektleri, oynamaları anlamayanınız var mı? Bunla ne derdimiz olabilir peki? Kime ne? Kadın kendini güzel görmek istemiş ne var bunda? Kendini salsa, beslemeler gibi dolanıp öyle garip fotoğraflar paylaşsa mutlu mu olacağız? Arkadaşımız dediğimiz insanın hoş görünmesinden veya hoş görünme çabasından niye rahatsız olalım? Kötü insanlar mıyız biz? Yok efendim sürekli seyahat paylaşıyormuş, bilmem neymiş. Kime ne? Kimi ne ilgilendirir birinin kendi kişisel sosyal medya hesabında çoğunlukla ne paylaştığı? Birbirimize bu kadar müdahale etme yetkisini nereden alıyoruz çok pardon? Ayrıca, arkadaşımız geziyor, dolaşıyor, güzel yerler görüyor, güzel vakit geçiriyorsa bundan niye rahatsız oluyoruz? Kıskanç mıyız?
Evet, bazı şeylerin bir –nasıl diyeyim- “raconu” var. Bence ben o “racona” uyuyorum. Ne bileyim twitter’da tatil fotosu paylaşmıyorum, instagramda sürekli kendimi çekip çekip takipçilere bakın ben ve yine ben ve yine ben ve yine ben yapmamaya çalışıyorum falan gibi. Ama bu benim. Bence doğru bulduğum şekilde kendi uygulamam bu ve herkesi buna uymaya mecbur tutma hakkım hukukum yok.
Buradan şuna geleyim.
İnsanlara fazla mı kıymet veriyorsunuz?
Çok mu önemli bir diğer insanın ne yaptığı?
Önemli mi gerçekten?
İşte efendim bilmemkim niye şu fotoğrafı bıdı bıdı… Boşversene, kim o? Hayatında kaç dakikalık yeri var epi topu. Bıraki takip etme, sessize al, engelle ama müdahale etme. Sen kendi keyfine bak.
Özgürlükleri EN ÇOK desteklememiz gereken zamanlardayız.
EN ÇOK bu dönem her türlü özgürlüğün en büyük savunucusu olmak zorundayız.
O sebepten sataşma, sen kendi keyfine bak sevgili okur.
Boşver milleti.
Doğaya dön, hayvanlara dön, kendine dön. Buz gibi bir bardak su içmenin, sağlıkla, serinlikte, rüzgara karşı bir gece yürüyüşü yapabilmenin, temiz evde çıplak ayakla gezebilmenin, günün ilk kahvesinin, krem şantili çileğin, iki değil üç top dondurmayı külahta yemenin, gelip sana sürtünen kedinin, başını dizine koyan köpeğin, mis gibi kokan hanımelinin tadını çıkar.
Herkes ne hali varsa görsün, canı ne isterse yapsın.
Ferah bir hafta ve Her Şeyin Çok Güzel Olduğu bir yaz dilerim.
DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:
www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com
Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)