Bu cümleyi tamamen ironi içerikli bir cümle olarak ve kocaman tırnaklar içinde okuyunuz (artık bir kısım okura ilkokul dördüncü sınıftan terk muamelesi yapıyoruz);
Neyse ki başına darbe almış bir şekilde cesedi surların dibinde bulundu da namusu kurtuldu!
(İronik cümle yukarıda yazıldı.)
Bu memlekete gelen yalnız kadınların ya tecavüze, ya sarkıntılığa uğradığı ya da öldürüldüğü gerçeğini cebimizde tutalım. Ne yazık ki bu ilk değil ve son da olabilmesi için Türkiye’nin üzerine herkesi adam edecek özellikte kimyasal bir şey atılması lazım… Yok öyle bir ürün henüz…
Reflekslerimiz çok fena. Sarai kaybolduğunda haberi bana kocam okudu. Birlikte kahvaltı yapıyorduk ve dedi ki; “Kesin bulmuştur burada birini…” Çünkü Türk erkeğinin etiket vermesi için gereken tüm “şartlar” bir aradaydı ve benim kocam gibi aklı başında ve gayet eğitimli bir adam bile damgayı yapıştırdı “Aranmaya gelmiş!”
Neden? Çünkü:
1) Kadının facebook hesabı var.
2) Bu hesabı aktif olarak kullanıyor ve kullanmakla kalmayıp, bir erkekle (ki ona Taylan diyorlar) yazışıyor.
3) Tek başına geziyor, başka ülkeye gidiyor, Taksim’de dolaşıyor, bara girip çıkıyor.
4) Bu esnada evi de bir süredir aramıyor.
Ne yazık ki bizim erkeklerimize göre “düzgün kadın”;
1) Sosyal medyayı kullanmaz.
2) Bir erkekle, kocasının huzurunda değilse muhatap olmaz.
3) Kocasının kontrolünde dahi bir erkeğin yanında uzun süre durmaz, şakalaşmaz.
4) Kendi kendine bir yerlere gidip yiyip içemez.
5) Yurt dışına çıkamaz.
6) Kazara evden “uygun görülen” kilometreden fazla uzaklaştıysa düzenli olarak kocasını ve çocuklarını arar.
7) Çünkü evden ve kocadan uzakta çok mutsuz olmak durumundadır ve sıklıkla onlarla kontağa geçerek acılarını hafifletmelidir.
Bu esnada kadının kaldığı evde pasaportu bulundu ve ben kocama dedim ki; “Pasaportu yanında değilse düşündüğün gibi, ‘Birini buldu, ona kaçtı’ durumu yoktur.” O da bana dedi ki; “Bırak ya Allahaşkına”!
Anne ya da eş kimliğinin dışında, insan olarak var olmaya çalışan bir kadının durumu güzel ülkemde budur. O**pu.
Şimdi (eğitimini ya cidden ya da zihnen tamamlamamış okur için) açıklayalım.
“E sen daha yeni tayt giyen kadınlara demediğini bırakmıyodun. Noldu?” diyenlere cevap verelim:
Benim kişisel hak ve özgürlüklerden anladığım, kadın hakkı denen meseleden anladığım, birey olarak var olabilme mücadelesinden anladığım, asla bej rengi tayt giyip g*tünü açmak gibi basit ve bayağı bir noktada tartışılamaz. İş hayatında var olmak, sosyal hayatta var olmak, daha çok kadın yönetici, daha çok kadın bilimi insanı çıkarmak için gerekirse pozitif ayrımcılık yapmak gerekir. Kadınlar, kadın arkadaşlarıyla etraflarında çocuklar koşuşturmadan ya da kocalar rakı içmeden de gezerler, tatil yaparlar, yemeğe içmeye giderler. Bunlar nasıl bir erkek için normal ve hatta ihtiyaçsa, kadın için de şartlar aynı olmalıdır. O yazı, bir kadının önce kendisine sonra çevreye olan saygısızlığına bir eleştiriydi, ki görüntü altta bir örnek görselde göreceğiniz gibiydi.
(Beni buna mecbur bırakanlar utansın, ben resmi koymaya utanmam.)
Bu ne estetik ne de sosyal yaşamda kabul edilebilir bir şey bana göre. Sürekli penisini yerleştirerek gezen adamlardan ne kadar rahatsız oluyorsam, her seferinde “bu ne rezalet” diyorsam, benim için iki durum aynı. Sokakta başka birinin genitaliyle, bu kadar haşır neşir olmama hakkım saklı kalsın be kardeşim.
Yazıya dönelim…
Sarai Sierra’nın cesedi başından darbe almış şekilde surların dibinde bulundu.
Olaya dair detaylar hala bilinmiyor. Hala suçlu belli değil.
Eminim, kocası cesedini bulmaktansa, başka bir adamla beraber olmasını tercih ederdi. Çünkü ne yazık ki dışarıda bir dünya var ve o dünyada erkekler daha medeni. Çocuklarına, “Anneniz cennete gitti” demektense, “Anneniz yeniden aşık oldu ve biz bundan sonra, annenizle çok iyi iki dost olarak görüşmeye devam edeceğiz, ancak başka evlerde yaşayacağız” demek isterdi.
Yani, bizim erkeklerimizin tam aksi…
Bizde erkekler, “Kendi kadınlarını” ayrılmak isterse öldürüyorlar. “Kendi kadınlarını” rahatlıkla dövüyorlar. Yabancı kadınlara istedikleri gibi sarkıntılık yapma hakkını kendilerinde görüyorlar. Çünkü bu ülkeye gelen kadınların (neden bilmiyorum), onlar için burada olduğu gibi bir yanılsama içindeler.
Hani seksenli yılların başındaki o “Eva; ‘Türk erkeklerine hayranım, onlar için buradayım’ dedi” haberleri de artık yapılmıyor. Nereden kopyalandığı belli olmayan bir bikinili kız fotoğrafı. Kız ıslak mümkünse ve kumlara yatmış. Adının Eva olduğu bile şüpheli, altında da tamamen muhabir tarafından oşurtma bir yazı, “Ne varsa Türk erkeklerinde var!”
Türk erkeğine bir bakalım ve lütfen gerçekçi olalım.
Binde bir azınlığı dışında tutarsak Türk erkeği genelde;
1) Diş fırçalamaz.
2) Kıllarını erkeklik kabul eder ve epilasyona gitmez.
3) Epilasyona gitmeyen bölgelerini kısaltmaz-kesmez.
4) Ter kokar.
5) Ter kokmuyorsa rakı kokar.
6) Vücudunu çalıştırmaz, spor yapmaz, kas görmeyiz.
7) Burnunu, kulaklarını temizlemez.
8) Orta boyludur.
9) Çirkindir.
Üzgünüm ama ortalama Türk erkeği böyle bir şey.
Dolayısıyla buraya Amerika’dan gelen Sarai’nin kaybolmasının arkasında bile bir “adam bulma” arar.
Yahu kadın bunun için niye buraya gelsin, Amerika’da (en kötü ihtimalle) Harlem var.
Oradaki siyahlar, kas-iskelet yapısı ve daha pek çok şekilde dünyanın her yerindeki, “beyaz ırka” basar!
(Bu noktada, “Sen ne biliyon” diyecek zevzeklere ben değil, Cem Yılmaz biliyo diyerek cevap verelim ve anlayacaklarını umalım.)
Anlayacağınız, ülkemizde bir yabancı kadın daha öldü.
Sadece bizim kadınlarımız değil başka ülkelerden gelen kadınlar da ölüyorlar burada.
Bunun iki sebebi var.
1) İstediği zaman istediğini yapmaya hakkı olduğunu düşünen kendini bilmez adamlar.
2) Kadın hakkını sadece, g*tunu açmak noktasında tartışıp, bunun dışında da bir arada durmaktansa birbirinin kuyusunu kazan kadınlar.
Şimdi bu yazıyı alın…..
Ve istediğiniz kadar yanlış anlayın…