ANNE BABA SAVAŞLARI

Benim çocuğum muhteşem

Sevgili okur, bu topa girsem mi girmesem mi çok düşündüm. Zaten etrafım ve tanıdıklarımca fazla sevilmem, kıskanılırım ve antipatik bulunurum, bir de ne var ne yok döktüm mü iyice Bahçeşehir’in nefret objesine dönüşeceğimi biliyorum… Ve fakat biliyorsun ağzımı bağlasanız ben bir yol bulup diyeceğimi diyorum…

 

Çocuklarını belli spor okullarına kayıt ettirip sonra çocuk üzerinden birbirinin gözünü oyan aileleri hayretle izliyorum. Misal, benim oğlum basketbol ile ilgileniyor, bir süredir çalışıyor, belli bir noktaya geldi. Takım sporu yapmayı öğrendi, kilo verdi, farklı arkadaşları oldu… Bizim duruşumuz şöyle;

 

“Oğlumuzun sevdiği bir spor bulmuş olduğumuz için mutluyuz. Çekindiği ve saygı duyduğu bir koçu var köşeye sıkışırsak koça söylerim deyip yırtıyoruz, okul dışında da bir arkadaş çevresi oldu, ailecek ilgileneceğimiz (maçlara gitmek vb) ve üzerine konuşup akşam yemeklerinde sohbetleyeceğimiz bir konumuz oldu, sağlıklı yaşamanın öneminin farkına vardı, hiç fena oynamıyor ama daha çooook çalışması lazım”. Bu biz.

 

Fakat etrafta büyük çoğunluk şöyle;

 

“Benim çocuğum çok daha yetenekli olduğu halde neden o takımda değil?”

“Benim çocuğum çok iyi oynadığı halde neden takıma alınmadı?”

“Benim çocuğum çok muhteşem bir oyuncu olduğu halde neden ilk beşte sahaya çıkmadı*”

“Benim çocuğum aslında çok yetenekli ama koç iyi çalıştıramadığı için bu atışları yapamıyor”

 

Ben bu arkadaşlardan bir kaç tanesini fena bozdum (tahmin edebileceğiniz gibi) ve bu yüzden bana biraz buruklar.

 

Şöyle şeyler söyledim mesela (buralacak bir şey var mı siz karar verin);

 

“Madem çocuğuna bu kadar güveniyorsun buralarda ziyan etme Fener, GS ya da Efes’in alt yapısına götür bi baksınlar.”

“Bence bu yetenek mevzusunu şu çocukcağızı bir on kilo zayıflatıp sonra tekrar düşünün, çocukcağız koşamıyor sahada kilolardan, perişan, yazık, günah”

“Şu cocuk attı mı giriyor o top, sizinki atınca girmiyor, iki çocuk da aynı koçla çalışıyor ama size kalırsa çocukta değil hocada sıkıntı… Güzel kafa bu, akşam rahat uyuyorsunuzdur böyle tertemiz sıfır kilometre”

 

Peki, biraz ters olabilir ama bilen bilir hiç bir zaman “yılın sempati güzeli” ödülüne aday olmadım.

 

Demek istediğim şu;

 

Aileler kendi yapamadıkları, ulaşamadıkları, beceremedikleri ya da parayı yeni buldukları için ancak fırsat buldukları işlere dalıyor ve aklını kaçirmiş şekilde çocuklarını itiyor. Öyle çok itiyorlar ki bu itmenin çocuk için yeterli olduğuna inanıyorlar. Yani “ben bu çocuğu her antrenmana taşırsam bu çocuk Lebron James olur. Üç yıldır da taşıdığıma göre çoktan Lebron oldu ama fırsat verilmiyor”. Böyle kafalar, aileler var.

 

Sonra sen bi çocuğa bir adama bakıp “nıhahahaa” diye gülünce de küsüyorlar.

 

Çalışma (hangi spor ya da müzik aleti olursa olsun) egzersiz mutlaka insanı belli bir noktaya getirir. Yani çocuklarımız haftanın beş günü ilgilendikleri konu üzerinde çalışırlarsa bir zaman sonra bir noktaya elbette gelirler. Ancak diğer tarafta hem aynı çalışmayı yapan hem de doğuştan bu konuda yetenekli başka bir çocuk varsa (ki vardır) bu çocuk senin çocuğunun önüne geçer. Sen senin çocuğunun doğuştan yetenek olup olmadığı konusunda kendine ne kadar dürüst olabilirsen o kadar az komik duruma düşersin.

 

Mevzu bu kadar basit.

 

Fakat ailelerin hırsları akıllarının üzerini öyle bir örtüyor ki çocuklar perişan halde.

 

Benim bu tip insanlara önerim;

Bu kadar hırsınız varsa bence kendiniz yapın. Çünkü başkasını hele hele küçük bir çocuğu “sen yap sen yap” diye itmek gerçekten çok sağlıksız. Bu hırs var madem, baba kendin yap! Çocuğu rahat bırak. Çocuğun sevdiği şeyi zevkine vara vara, tadını çıkara çıkara, mutlu olarak yapsın. Seni tatmin etmek için değil kendi mutluluğu için orada olsun.

 

Kendinize bir “höt” deyin.

 

Siz demeyince ben diyorum, o zaman da moraliniz bozuluyor…