Beni düşün sevgili okur. Tamam, aramız iyi biliyorum ama dürüst olalım. Hızlı sinirlenen, huysuz, dediğim dedik, hatta bazen okura karşı bile “Sen gelsene benle biraz dışarı” tadında, çoğu zaman ağzından çıkanı kulağı duymayan, denge engelli bir insanım. Şimdi beni al, götür 65 yaşına bırak. Aynı anda bir omzumu bir de kalçamı kır. Hastaneye yatır. Bir de erkek olduğumu düşün.
Babam bir düşmeyle hem omzunu hem kalçasını kırdı. Platin takılmak üzere hastaneye yatırıldı. Bu durumdan babam hariç herkes mesul elbette. Ve yemin ederim sevgili okur, hastane hastane olalı böyle eziyet çekmemiştir çünkü babam hastaneye yattı ve ben de yanına gittim.
Babam: Ben anlamadım burası “viktoryas sikrıt” defilesi midir nedir? Bu hemşirelerin niye hepsi bakımsız, çelimsiz, çöp gibi çarpık bacaklarla dolanıyor etrafta?
Ben: Problemli bunlar, kendileriyle barışık değil yeni nesil, yemiyolar ondan! Özgüven yok! Ya yiyip kusuyolar ya pamuk yutuyolar. Böyle oldu yükselen yeni değerler.
Babam: Bak bak, şu gelene bak, eğreti eğreti, seyirte seyirte. Çelimsiiiz, bakımsıııızzz…
Hemşire: Merhaba Tekin Bey ben pansumanınızı değiştirmeye geldim.
Babam: Kim?
Hemşire: Ben.
Babam: Şuraya tükürüyorum, kuruyana kadar senin gibi on kişi daha gelmeden yanına destek, şurdan şuraya kıpırdamam. 90 kilo adamı nasıl kaldırıcan sen?
Hemşire: Korkmayın, biz alışkınız.
Ben: Hiiiiiiiiiii!!!!!! Baba sana korkak dediiiiiiiii!
Babam: Bana demiş olamaz. Olsa olsa sana demiştir. Çünkü çelimsiz ama salak değil, ben bunu seyreltmeden sek haliyle kulağıma damla niyetine damlatırım. Bu çelimsiz bunu fark etmiştir.
Hemşire: Tekin bey lütfen, uzatın şimdi bana doğru kolunuzu.
Ben: Babam kolunu uzatmaz! Sen babama doğru eğilebilirsin o ayrı. Burda bi adam vardı şöyle iricene. Muhammer miydi? Mustafa mıydı?
Babam: Yakup muydu? Şöyle uzun boylu, şöyle eşraf oğlu gibi. Halil miydi?
Hemşire: Zafer.
Ben: Tamam, çağır Mustafa’yı o gelsin kaldırsın. Biz bundan böyle ona Mustafa diyeceğiz. Dimi baba? Baba Yakup mu desek? Hani bizim bi papağan vardı öldüydü. Yakup muydu onun adı? Şafak mıydı?
Hemşire bizim için anneme ne dediyse annem yanımıza gelince “İki dakika sigara içmeye aşağıya indim, rezil kepaze ettiniz beni. El demiyosunuz, ar demiyosunuz. Beni gömünce mi rahat edeceksiniz? Ben zaten bu sülaleden kimseyle beraber gömülmek istemiyorum. Beni başka bir yere gömün, ölümde rahat yüzü göreyim.” şeklinde bize girip, hastanede yatan babam olduğu halde ölmek üzere olan kendisi gibi yine olayı “annemle ilintili hale” çevirdi.
Sonrasında ise nedense, bir gördüğümüz hemşireyi bir daha görmedik. Ya bizim odadan çıktıkları gibi gidip tren raylarına falan yattılar ya da bizden hariç bir iş olsun ama b**k temizlemek olsun dediler ve başka katlara dağıldılar, bilmiyoruz. Ertesi gün doktor ve başka bir hemşire geldi.
Doktor: Gayet iyisiniz Tekin bey, şimdi pansumanları değiştirelim. Hemşire hanım hastayı ayağa alalım.
Babam: Ya oğlum bu hemşireleri siz neye göre seçiyorsunuz. Eskiden Japon kadınlar yaparlarmış, ayakları büyümesin diye küçük ayakkabılar giyerlermiş. Siz de bunları hemşirelik okulunda şifonyere falan mı kapatıyosunuz böyle ufak tefek “petit” olsun diye. Bu kız beni nasıl kadıracak ki sen bana pansuman yapacaksın?
Ben: Babam haklı! Burada bitane Sinan vardı ve biz ona Alladdin demeye karar vermiştik. O gelsin yardıma öncelikle. Dimi baba?
Babam: Tamam çağırın papağanı, gelsin. O gelmeden kalkmam. Yavrum evladım hiç çekiştirme, kalkmam diyorum.
Hemşire: (Bir yanda babamı kaldırmaya çalışırken bir yandan doktora uzanmaya çalışarak) Pansumanı vereyim mi hocam?
Babam: Ne “Pansumanı vereyim mi hocam?” 1.25 boy, 35 kilo ağırlıkla bir elinle beni kaldırıcan diğer elinle “hocana” pansuman vericen? Sen evde ne aynası kullanıyorsun, dünyaya hangi gözlerle bakıyorsun çocuğum. Hocaya yağcılığın sırası mı şimdi düşüp öbür tarafımı da kırıcam.
Ben: Üçe kadar sayıyorum. Üç dediğimde Selahattin burada olmazsa ben Selahattin’in yanına gidiyorum. Ve inanın bunu hiç tavsiye etmiyorum.
Doktor dediğin insan, canını teslim ettiğin insan dimi sevgili okur? Zor zamanında kelek yapmayacak, Hipokrata kendini adayacak falan. Nerdeeeeee! Bizim doktor bize öyle bir kelek yaptı, öyle bir hemşire yolladı ki…
Babam: (Kısık sesle) Bu ne ya? Bunun bütün hormon dengesi altüst olmuş. Kadın mı bu şimdi? Bu Gulyabani gibi bişey. Sakal traşını olmuş gelmiş sabah.
Ben: Baba çantaya bak baba. Çanta diil halter mübarek. Rus Olimpik Kadın Güreş Takımı’ndan emekli artı emekli binbaşı bu Kızıl Ordu’dan bak, ben sana söyliyim.
Babam: Kızım kalçayı kırdık, şimdi çok hassas bir bölgede pansuman değiştirilecek… Mehtap bu kadın beni sakata çıkarır! (Yüksek sesle) Hemşire hanım kızım, Muzaffer bey vardı bitane? İrice bir oğlan? O nerde?
Ben: Biz ona zaman zaman kendi aramızda Tuluyhan da diyoruz, ehihehehi
Babam: Gülme sıpa, gülme, nasılsa bu kemikler iyişeleşecek, ben ayağa kalkıcam!
Ben: Baba şuan içimden bir ses seni amcayla yalnız bırakıp koşarak kaçmamı söylüyor ama ben o sesi dinlemiycem çünkü aynı ses Hasan’ı da döv dediydi ki o Hasan’ı mumla arıyoruz şimdi, ehihehehe
Babam: Hemşire hanım kızım, burada Viktoryayla ilgili ileri geri konuşan bir takım çelimsiz çocuklar vardı onlar nerde acaba?
Hemşire: Kalkın!
Ben: Ehihehhehe, baba bu an senin “ne kadar yükseğe” diye soracağın an işte. Annemi çağırıcam bunu kaçırmasın, ehihea
Babam: Gülme dökerim bu ördeği üzerine. Gerizekalı!
Ben: Abla, abla bişi diycem ehihehai. Sırf pansumanla bırakmayalım, dünden beri buradayız, ben zahmetinizi gani gani karşılıycam, bir de banyo yaptıralım babama.
Hemşire: Elbette!
Babam: !!!!!!!!!
Ben: Ehihehehiaeheha, ay nefes alamıyorum gülmekten ahiheheahehha, bu anı fotoğraflayıp ölümsüzleştirmem lazım. Baba şu anki bakışın aynı Mona Lisa bakışı. Masum, çaresiz, bir o kadar da ürkek ehiheheha
Ben babamı bir güzel yıkatacaktım Rus Binbaşı’ya ancak o esnada annem gelip kocasını elimden kurtardı. Anladım ki annem babamı hala çok seviyor yoksa tüm “Anneee, aaallllaaaaaanıı seviyosan bi yıkasın, çitilesin” “Anneeeaaa, kurbbann oluyiiimm bırak, bak yumuşacık olacak inan bana, yaşlılığında rahat edicen”lerime direnemezdi. Babamı binbaşıdan söktü aldı.
Babam iyi. Eve çıktı. Benimle konuşmuyor.
Dün akşam ziyaretlerine gittik, ara ara odasına gidip “RUS” diye bağırıp kaçtım, arkamdan önce gazete sonra bir kutu ağrı kesici attı. En son çoraplarını top yapmış (hazırlık yapılmış yani) odasına gidip “Sizi yıkayabilir miyim?” diye erkek sesiyle bağırdım ki o an çorap topunu sağ gözüme isabet ettirdi.
Annem “Hafta içi de gelin mutlaka.” dedi.
Sanırım ben etraftayken babam kendini daha az hasta hissediyor.
Hepinizin sevdiklerine sağlık, sıhhat ve mutlu ömürler diliyorum…
hahahahaha o kadar çok güldüm ki, aklımı toplayıp düşündüklerimi yazacak durumum kalmadı:) babacığına geçmiş olsun. ayrıca çorap topunu hedefe atabildiği için de tebrik ederim
mutlaka söyliycem bunu ona :))