Öncelikle yeni yazım SÜPER KAHRAMAN’ı aşağıdaki linke tıklayarak okuyabilirsiniz…
http://www.anneboyutu.com/Yazar-Detay.aspx?ArtId=7121
Ve geçen haftaki yazım:
DİŞİ ENERJİ: BEN!
Özümdeki Tanrıça’yı buldum
“Eril Enerji” bu lafı ilk duyduğumda 38 yaşımda, Taksim’de, Barbaros Şansal’ın çekimleri için caddenin ortasında trafiği durdurmuş şekilde çalışmaktaydım. Çekim ekibi yolu tutuyor, bankı yolun ortasına koyuyoruz, Barbaros banka oturuyor. Çekim yapıyoruz, araba geliyor (ısrarla ve tüm engelleme çabalarımıza rağmen geliyorlar), bankı çekiyoruz, araba geçiyor, tekrar bankı koyuyoruz, tekrar Barbaros oturuyor…
Gece saat 23:00 veya 24:00, Selda yanıma geliyor. Çekim ekibimizde gencecik delikanlılar var, bankı yolun kenarına ben taşıyorum. Yolun aşağısına inicez, ışıklardan birini yakalıyorum; benden uzun spotlardan biriyle yokuş aşağı iniyorum. O ara araba geliyor, Selda’yı kolundan tutuyorum ve kanara çekiyorum. Selda bana bakıyor;
Selda: Eril enerji tamam, anne enerjisi de var, bir tek dişi enerji yok!
Ben: Hö?
Bu enerjiler ve cinsiyetleri durumunu o zaman öğrenmiştim.
Eril enerji: Maskülen-erkeksi bir enerji…
Anne Enerjisi: Anaç, domestik, koruyan, kollayan, güven veren…
Dişi enerji: Kadınsı, zarif, yumuşak, bereketli…
Bende dişi enerji yok, kız haklı. Çünkü dişi enerjisi olan bir kadın gece 23:00 sularında Taksim’de ahşap belediye bankını sırtladığı gibi kaldırıp yolun kenarına taşımaz. Hatta kabul edelim bendeki eril enerji çok delikanlıyı bozar… O kadar yani…
Kuantum, “fantom” insanı İş Geliştirme ve Reklam Müdürüm Selda arada beni eğitmeye çalışıyor.
Selda: Bir kadının içindeki dişi enerjiyi yüceltmeyi bilmeli. Bu bir nevi Tanrıça enerjisi gibi, öyle düşün. Her kadın bir Tanrıça’dır. Kadın öncelikle kendi içindeki dişi enerjiyi kabul etmeli ve sevmeli. Günümüzde pek çok kadın eril enerji ağırlıklı yaşıyor, onu yüceltip dişi yanını bastırıyor. Sen de öylesin, yapma bunu. Dişilik derken, seksi giyimi, makyaj yapmayı ya da erkeklere naz yapmayı kast etmiyorum elbette. Dişi enerjiyi kabullenen bir kadın doğurganlığı, yargısızca kabul vermeyi, yumuşaklığı, yaratıcılığı, yaratım gücünü, bolluk ve bereketi temsil eder. Dişi enerji kabul verir, doyurur, sevgisini akıtır, şefkat verir, şifacıdır. Bir kadın bu özelliklerini kabul etmeli ve sevmeli.
Ben: Selda? Bana asılıyon mu bacım?
Selda: Ay Allah cezanı vermesin, sana laf anlatanda kabahat zaten!
Ben: N’oldu Selda, dişi enerji nerde? Ehehehehi, dişi enerji böyle iritasyon oluyor mu? Agresife bağlıyor mu? Hı? Huzursuz gördüm seni…
Selda: Bırak ya, bırak… Kibar ol, kibar… narin… kadın gibi biraz…
Ben: Selda beni rahat bırak. Beni değil portalı pazarlıycan. Neymiş “kadın ol, narin ol”? Hayret bişi!
Fakat her Laz gibi Selda vazgeçmiyor. En dişi enerji haliyle (topuklu ayakkabı, dar pantolon, sarı kısa ve dağınık saçlar) bana doladı…
Ben: Burda neden bir site tasarımı var? Hı? Sizce ben bunu hobi olsu diye mi yaptırdım? Boş zamanlarımda portal tasarımı mı yaptırıyorum? Bu kağıtlara bakılacak! Nereye ne koymuşuz takip edilecek! Bu haberler kontrol edilecek!
Selda: Şimdi burada hipnotik dil kalıbı kullansan, inan bana hem bu toplantı daha verimli geçecek hem de herkes ne istediğini daha iyi…
Ben: Selda… Bak Selda… Bana hipno falan deme şimdi. İyi değilim!..
Selda: Bak “Seldacım, bana lütfen hipno demesen, bu şekilde rahatsız hissediyorum kendimi. İyi hissetmiyorum” gibi…
Ben: Bana bakın! Bundan sonra hipnotik kalıpla çalışıyoruz tamam mı? Ben her şeyi sakin söylüyorum, siz de bir seferde çözüp uyguluyorsunuz!
Selda: Hiç böyle bir uygulama değil. Hiç. Gerçekten. Komple yanlış.
Ben: Selda birazdan komple dalıcam sana, az kaldı… Hipnotize edicem ama önce. Hiç anlamıycaksın!
Selda: Cık cık cık cık!!…
Telefonda konuşuyorum. Video müzik ofisinden Mustafa’ya; hazır gitmişken bizim yaka mikrofonlarını da almasını söylüyorum.
Ben: Mustafa Allah’ını seviyosan ya! İki tane tamam mı? Bak ölümü gör!
Selda: Yani adama diyosun ki; “Bu mikrofonlar 2 adet gelmezse ya senin cenazen, ya benim cenazem!” Bu mu? Böyle mi konuşuyoruz? “Biri ölsün!” Mustafa’nın hafızasında sana dair kalan bu. “Ölüm!”
Ben: Git Selda!
Patron M. Öneş’e durum raporu verip bir sürü şey istemem gerekiyor. Selda bana nasıl konuşmam gerektiğini anlatıp, iyice tembihliyor.
Selda: Sakin sakin, kibar kibar. Hızlı hızlı “yapcaz, edicez, gidicez, halledicez!” diye değil. Çok hızlı ve sinirli konuşuyorsun ve iyi bir şey diyecek olsan da karşındaki “kavga edicez galiba” diye düşünmeye başlıyor. Yapma bunu.
Ben: Peki…
M. Öneş’in odasına gidiyorum. Kucağımda benim kadar bir defter. Durumu anlatıp, kamera istemem lazım falan… Öneş masasında oturuyor ben ayaktayım. Önce kararsız bir şekilde susup suratına bakıyorum. Ağzımdan bir kelime çıkmıyor.
Öneş: Mehtap?
Ben: Patron?
Öneş: İyi misin?
Ben: Seni hipnotize edicem şimdi!
Öneş: ??? Neden? Hayır!
Ben: Bize kamera lazım ve ben çok dişi enerjiyim şu an…
Öneş: !!!!!!!
Ben: Kamera lazım… Yok… Kendimi hiç iyi hissetmiyorum… Yaka mikrofonu da lazım… Fena bir ruh hali bu…
Öneş: Mehtap?
Ben: Patron?
Öneş: Gerçekten korkutuyosun beni… Gerçekten… Lütfen dişi enerji ve tüm ürkünçlüklerini alıp kendi yerine geçer misin?
Ben: Ama ben bunun bana kendimi nasıl kırılgan hissettirdiğini anlatıyim bi dur
Öneş: Mehtap gerçekten… Güvenliği çağırmak istemiyorum!
Ben: Hayret bişi!
Boyut’ta bana yasak olan şeyler var. Biri tasarım yapmak. Yani çok kötü olduğuma dair bir yanılgı içindeler ki bu başka bir yazının konusu. Yalnız en son Bülent Özükan benim tasarım yapmamı yasakladı ve Öneş görmeden hiçbir yere Anne Boyutu maili falan gitmeyecek. Böyle bir güvenlik önlemi var yani. Zannediyorum “daha kadınsı çizgiler” dendiğinde internetten arı görseli indirip metine yapıştırmam buna sebep oldu ama emin değilim.
Diğer yasak ise Selda’ya geldi. Selda’nın bana “hipnotik konuşma dili” öğretmesi kesinlikle yasaklanmış. Selda bana son derece eril enerji şeklinde “Yuh Mehtap, ne yaptın kimbilir!” dedi. Ne yaptığımı bilmiyorum.
Ama görünen o ki bana zarar verdiği düşünülen birtakım hususlar (hipno dil ve tasarım gibi) engele takıldığına göre Boyut benden memnun.
Kendimi çok bolluk, bereket, kırılgan ve Tanrıça falan hissediyorum…