Öncelikle yeni yazım: DİŞİ ENERJİ: BEN!
http://www.anneboyutu.com/Yazar-Detay.aspx?ArtId=7045
Ve geçen haftaki yazım:
OTO SANAYİ BÖLGESİ
Her kadın yolunu bilmeli
İnsanın insana güvenmesi çok kolay değil, ya da kendi sağlığınız için kolay olmamalı. Ben pek başarılı değilim bu konuda, her ne kadar Çağla (Kalafat) ben sızlandıkça “Mehtap, insanlardan beklentilerini düşük tut,” diye nasihat etse de, bir şekilde olmuyor… Öte yandan kocam bu konuda hayli başarılı ve bu “ondan öğrenmem gerekenler” listesinde belki de bir numara olmalı. Adam benden beklentilerini bir şekilde minimumda tutuyor; hatta beklenti namına “hiçbir şey” diyelim biz. Çünkü sokakta bulduğu, hiç tanımadığı bir adama benden fazla itimat etmesini başka nasıl açıklayabiliriz?
Pazar günü Atahan’ı basketbol antrenmanından almış eve dönüyoruz. Arabamın otomatik kilit sisteminin bozulduğunu fark ediyoruz. Oysa bir gün önce kendisine “Bak ben buradan kilide bassam da o kapı kapanmıyor galiba,” dediğim halde adam kapıya bakıp “Aa bu kapı kapanmıyor,” diyor ve biz hayretler içinde kalıyoruz. Bu esnada arabadaki kokunun sebebi bir gün önce gaz çıkaran eşek olmalı. Evet, kendimden bahsediyorum…
Ben: Hay Allahım ya, şimdi Pazar diye servisler kapalıdır. Ama neden servisler kapalıdır? Pazar günü arabalara bozulma yasağı mı var? Bu ne saçmalık! Pazar günü de servislerin çalışması lazım! N’olucak şimdi? Ne yani sadece araba yolda kalırsa gelecek bir “yol yardım müessesesi”! Bunun dışında bir arıza varsa “valla kızarmış ekmek üzeri reçel yiyoruz, bak başının çaresine” öyle mi? Bana yol yardımın telefonunu derhal verir misin? Arayıp şikayette bulunucam kayıt açılsın!
Sarhan: Gerek yok oto sanayiye götürelim.
Ben: Neye göre, kime göre ve neden gerek yok? Gereklilik kapsamında bilirkişi, başvuru merci sen misin? Sence gerek yoksa bu o durumu gereksiz mi yapıyor? Bence gerek var! N’apıcaz şimdi?
Sarhan: Oto sanayide halledicez.
Ben: Ve ben bu güzel Arap baharı pazarında, hazır güneş var diye şort giymişken, oto sanayide halledelim biz işimizi, evet öyle yapalım.
Sarhan: Arap baharından kastedilen o diil.
Ben: Ve bu senin için çok önemli olmalı, düzelttiğine göre…
Oto sanayide lastikçi, jantçı var ama otomatik kilitçiler kapalı. Anlaşılan arabanın kilidini haftanın 6 günü 09:00 -18:00 arası bozdunuz bozdunuz. Şimdi benim kafamda birinin bunu mesele yapmaması mümkün olamaz. Ama kocam için hava hoş. Oto sanayiden ağzının payını almamakta ısrar eden (ve bu arada ısrarla bana yol yardımın telefonunu vermeyen) kocam, bizi, girdiğinizde “Burası da İstanbul mu?” diyeceğiniz bir beldemize götürüyor. Kapısı kilitlenmeyen arabamızda, nereme koyacağımı bilemediğim çantam kucağımda, kırmızı ışıkta beklerken, bir şekilde burada otomatik kilit tamiri yapıldığından eminiz.
Yeşil ışıkla birlikte kendimizi tabelasında “elektrik” yazan ve önünde tekerlek duran bir yere atıyoruz. Bıyıkları yeni terlemiş ama hayli görmüş geçirmiş bir ergen cama gelip “buyur abi” diyor.
Sarhan: Sen otomatik kilit yapıyo musun bakalım genç?
Ben: “Genç!” “Genç!” Nerdeyiz Sarhan 1970’lerin açık hava sinemasında mı? “Genç şurdan bize iki gazoz kap” falan…
“Genç”: Abi bu arabada otomatik kilit yok mu?
Ben: (kısık sesle) “Genç”in hormon seviyesi henüz sağ ve sol loblara ulaşmadığından algıda şaşma normal tabi…
Sarhan: Güzelim otomatik kilit var ama bozuk. Sen tamir edebiliyor musun?
Ben: Güzelim? “GÜZELİM”!!!!! “Güzelim”? Gerçekten mi? “Güzelim”!
“Güzel genç”: Abi yapıyoruz da önce bi kapıyı söküp bakmam lazım yapabiliyo muyuz…
Sarhan: Bi bak bakalım, in Mehtap sen de…
Şimdi sevgili okur, bana yol yardımın telefonunu vermeyen, bu kadar bana itimat etmeyen, “Ulan yol yardımla kapışacak, başına bir hâl gelse bunu mimleyecekler, gelmeyecekler,” diye düşünüp yol yardımı benden korumaya çalışan kocam… İnsan ilişkileri hususunda bana en ufak güven duymayan kocam… Yüzündeki sivilce sayısı beyin hücresinden fazla bir yeni yetmeye –ki bu yeni yetme daha sorduğumuz soruyu anlamamış– arabamın kapısını söktürecek.
Arabadan iniyorum ama, yani… Yani ne kadar kızgın olduğumu anlatacak kelime yok ve bu çoktan seçmeli vaziyette neye kızacağımı şaşmış durumdayım, o kadar kızgınım…
Ben: Sarhan bu çocuk otomatik kilit tamir edip edemediğini bilmiyor mu? “Kapıyı söküp bakıcam,” diyor sen de “tamam” diyorsun! Hasta mısın Sarhan! Sarhan bana sor! Bana de ki; “Mehtap Mandarin Çincesi biliyor musun?” Ben sana “Bana bir Mandarin Çinli’si getir bakalım biliyor muyum?” mu derim. Manyak mısın Sarhan! Senin arabanın kapısını söksün, benimkine elletmem. Ayrıca elin çocuğuna; “gençsin, güzelsin” yaklaşımı ne iş? Ha? Niye güzelim diyosun? Cins misin? Erkek erkeğe güzelim der mi? Hasta mısın?
Sarhan: Manyak manyak konuşma
Ben: Kim manyak manyak konuşuyo ya? Sarhan bana bak zaten oto sanayideyiz, zaten herifin tekine “güzelim” demişsin deplasmanda 1-0 yeniliyorsun. Seni burada levyeyle döversem hakikaten o imajı kimse kurtaramaz.
Sarhan: Allah seni kahretsin! Ne çene var sende kadın! Bırak ne halin varsa gör! Al arabanı napıyosan yap! Ruh hastası! Bırak oğlum arabayı, bırak, götürsün kendisi yaptırsın.
Ben: Bak çocuğun hayallerini yıktın şimdi. Oysa o “Gencim güzelim, bu abi beni bu hayattan çekip alır belki,” diye düşünmeye başlamıştı bile.
Sarhan: Mehtap bana bak! Sen az önce bana bankadan para çekelim dedin dimi? Çektik mi? Hayır! Yanında para var mı? Yok! Seni burada bırakır giderim!
Ben: …
Sarhan: Yaparım!
Ben: Sarhan… Sen 14 yıllık karını tanımıyo musun? Ben geri adım atar mıyım Sarhan? ….. Yapmayan top olsun mu?
Ve Sarhan arabaya bindi gitti. Bir de “pati çekerek”. Yani daha demode olunabilir miydi? Bir süre arkasından baktım. Hani ilerde durur falan diye, bir ümit… Ancak sola dönüp gözden kayboldu… Bunu bana benim arabamla yapıyor olması zaten adamın nasıl egomanyak bir dünyada yaşadığına işaret ediyor olmalı. Yani arabanın parasını o ödemiş olabilir ama benim arabam sonuçta…
Sözün özü; ne “al sana kapı” tadında gülen esnafa sinirlendim ne de bir taksiye binip ilk ATM makinesinde durmayı akıl edemeyeceğim için mağdur olacağımı düşünen kocama… Ben taksi bulmak için ana yola doğru şortum, eflatun lastik terliklerim ve yeşil güneş gözlüklerimle yürürken arabam dönüp beni almaya geldi. Şeytan “Binme!” dedi ama yaz başındaki bronzluğum kalmadığı için olduğundan daha çıplak görünen bacaklarımdan rahatsız olup, kendi arabama misafir gibi bindim. Ve bir diğer oto sanayiye doğru yola çıktık. Kocam bana “Dua et ki kot giymemişsin, yoksa hayatta dönmezdim,” dedi. Adam hem beni yolun ortasında bıraktı hem de hâlâ kuyruğu dik tutmaya çalışıyor. O kadar dik durunca yıldırım çarpmaz mı? Sırıttım, “Dua et ki bugün şort giymişim. Çünkü yemin ederim, uzun bir süre ‘Allah gördüğünden geri koymasın’ cümlesinin mana ve önemi üzerine düşüneceksin.”
Anladı mı emin değilim.
Ama “zaman” her şeyin ilacı…