İş hayatı biraz da resmiyet demek öyle değil mi sevgili okur? Adap, yol, yordam bilmek, ağzından çıkanı duymak demek. Tamam, bizim sektör devlet dairesi gibi değil, hani arz-talep sistemi daha özel sektörel ilerliyor ancak yine de resmiyet yapmamız ya da “ağır abla” takılmamız gereken anlarda yok değil. Ben de elimden geleni yapıyorum bu hususta. Cidden…
Ancak genel olarak neşeli, gülmeyi güldürmeyi seven biraz da zekice (bak övdüm kendimi) bir modelseniz, resmiyet ya da ciddiyet anları size bir oyun bahçesi değil de ne?
Dünya Engelliler Sempozyumundayız. Dünyanın dört bir yanından Engelli Dernekleri başkanları geldiği gibi bir de Abdullah Gül, Aliye Kavaf, Egemen Bağış… Avrupa Birliği’nden konuyla ilgili temsilciler, dernek başkanları, sivil toplum örgütü başkanları… Danışmanlar, baş danışmanlar, özel kalemler, basın danışmanları… Kulaklıklı korumalar, telsizli korumalar, polisler… Pınar Eslek ve ben…
Basın olarak bizim orda olmamız gayet doğal ama biz basın tarafında değil protokoldeyiz. Dolayısıyla çantalarımız kontrol ediliyor, TC Kimlik numaralarımız alınıyor, sonuçta Cumhurbaşkanı gelecek, el bileğine konuşan kulağında plastik bir takım ciddiyet adamlar girişlerimizi kontrol ediyor…
Bileğine Konuşan Ciddi İnsan (BKCİ): Çantanızı açın lütfen.
Ben: (Kısık sesle) Olmaz, içinde yumuşak G tipi Japon patlayıcı var, ehiehi.
BKCİ: …. Çantanızı açın lütfen
Ben: Tamam, açıyorum, kulaklarınızı kapatın yalnız, ehihehe.
Pınar E: Tanımıyorum ben bu bayanı, ben geçeyim siz bunu tutuklayın o esnada.
Ben: Evet tanımıyoruz birbirimizi, ama az önce çantasını açtığında içinde 4 tane yumurta gördüm. Ne yapacak acaba onlarla hiç anlamadım.
Pınar E: Allah cezanı versin senin Mehtap!
Cezaevindeyiz, Hapishane Müdürü ve diğer yetkililerle cezaevinin yemekhanesinde yemek yiyoruz;
Müdür: Buyrun, afiyet olsun
Ben: Müdür Bey şap var mı şimdi bunlarda? Yok yere şimdik libidoyu dağıtmayalım, ehihehe.
Pınar E: Meh-tap!
Ben: Bana göz döndürme. Normal bir göz döndürme olmuyor o sen yapınca. Gözler zaten kocaman, bütün dünya anlıyor bana sinir olduğunu sen göz döndürünce. Hayret bişi! Şaka yapamıycaz mı ya ehihehe. Şap diyorduk Müdür Bey? Hı?
Anne, baba, çocuk, yani aile datasına yayın yapan bir yerde olup benim kadar Hukuk Servisine işi düşen yoktur. Geç onu sevgili okur, binada benden çok arayan yoktur. Bu sebeple bana taktılar. Tabi bir önceki yazımda onlar hakkında “espri yapmayı beceremiyorlar” yazmam da duruma yardım etmedi. Haliyle “mailleşme” prosesimiz şu hale geldi;
Ben: Günaydın Fırat Bey. Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutuklu Evi’ne gittik. Yalnız tekrar gitmemiz ve bir kez daha izin almamız gerekiyor. Dilekçede net bir şekilde yazmayan hiçbir şeyi yapmamıza izin vermedikleri için, Adalet Bakanlığı’ndan izni açık seçik istememiz gerekiyormuş. Aksi takdirde hapishane müdürü “Aldığınız izinde böyle bir ibare yok” deyip arıza çıkarıyor.
Fırat: Merhaba Mehtap Hanım. Mailinizi aldım. Söz konusu çalışmaya ve tutukevinde gerçekleştireceğiniz görüşmeye ilişkin başkaca detaylar var ise bu durumunda ayrıca tarafımıza belirtilmesini rica edeceğiz. Dilekçemizi bu yönde hazırlayıp, yeniden müracaatımızı gerçekleştireceğiz. NOT: Ayrıca Tutukevi Müdürü “arıza” çıkarmıyor, kuralları uyguluyor. Bilginize.
Ben: Biz aklımıza gelenleri size yazdık. Ancak hapishane müdürü ARIZA çıkarıyor. Sizin bir öneriniz varsa biz uyalım. NOT: Sizin arıza amcayı değil beni müdafaa etmeniz gerekmiyor mu?
Fırat: Aslında, daha önceden de belirttiğimiz gibi, ön görüşme yapılması gerekmekteydi. Sizden ricamız, uygun bir zamanda telefonla yeniden iletişime geçip, projenin gerçekleşebilmesi için, özellikle hangi hususlarda izin talep edilmesi gerektiğini öğrenmeniz olacaktır. Bu durumu daha sonra bizimle paylaşırsanız, gerekli izin yazısını ona göre hazırlarız. NOT: Hukuk doğrunun yanındadır.
Ben: Uf Fırat ya, resmi yazışma yapmaya çalışıyorum şurda ömrümü yedin. Siz alın izni, biz bu kadınların pedlerini falan elden verebilelim. Malzemeler kantinde satılmasın, kadınların eline geçtiğini görelim ve fotoğraf da çekebilelim çünkü firmalardan bedava getirticez ürünleri. Maillerimiz okunuyosa “vay hapishane sistemimize b*k attı” diye beni Silivri’ye yollarlarsa gelip alırsın artık arkadaşım. NOT: Bir avukat bir yazarı bu kadar börttürmez ki…
Fırat: Sayın Erel. Söz konusu talebinizi, yerine getireceğiz. Silivri hususunda başınızın çaresine bakacağınızı önceden bilginize sunalım. Hukuğumuzda bize sataşıp sonra da “gel beni al” gibi bir hüküm yok. Konuyla ilgili maddeleri Başak Hanım size geçsin dilerseniz. NOT: Resmi yazışma yaptığınızı iddia edip uygunsuz kelimeler kullanmanız argümanınızı zayıflatıyor.
Ben: Sevgili Fırat. Mektubuma başlarken şu hususları aydınlatmak isterim. Muhtemelen senden yaşlıyım ve bu bağlamda aksi ve huysuz tutumlarını annene söyliycem bu bir. Bulduğum en gudubet, paçoz, pasaklı, psikopat kadını üzerine salıp seni onla baş göz edicem bu iki. Sonra düğününde göbek atıcam bu üç. Ben hapishaneye gidicem diyorum sen beni stajyer avukatla yollamaya kalkıyorsun bunu da unutmadım bu dört. Kız stajını benim üzerimde mi yapıcaktı, bu nasıl bir vicdansızlık, siz nerenin hukuğunu uyguluyosunuz bana Filistin mi, bu beş. Beni böyle yıldıramazsınız, bir sonraki yazımı tamamen size ayırıp hadise çıkarmazsam adiyim, bu altı. NOT: Şimdi argümanım hakkında ne düşünüyorsunuz?
Fırat: (Otomatik cevap gelir) E-posta göndermeye çalıştığınız kullanıcının güvenlik ayarları tarafından engellendiniz. Ulaşmaya çalıştığınız kişinin başka bir hesap adresi varsa o adrese e-posta göndermeyi deneyebilirsiniz.
Sevgili okur, beni tanıyorsun, takıldım mı takılıyorum. Kayınvalidem, oğlumun canını sıkan her kişi ve kurum, babam, Ayşenil ve Pınar Eslek ile sınırlı tutmaya çalıştığım eylemlerime artık Başak ve Fırat da eklendi. Avukatlar diye tırsacağımı düşünmüş olabilirler ama heyhat…
Bir yazar iki senede üç medya grubu değiştirdiyse tırsık hariç her şeydir.
Benim kitabımda bu savaş demektir…
Firat firat olali boyle zulum gormemi$tir:)
Fırat var ya 🙂 çok kız üzdü kesin onun cezası bu 🙂 şaka yapıyorum
walla bu yazıdan sonra kayboldun ya ben acaba siivriye mi gittin diye dusunmeye başlamıştım:)