Öncelikle yeni yazım burada diyelim:
ÖNEMLİ OLAN İŞLEVİ
http://www.anneboyutu.com/Yazar-Detay.aspx?ArtId=6371
Aşağıda da geçen haftaki yazım var:
KOCAM BENİ DİNLEMİYOR
Ama mesele bu değil elbette!
Hani bir kulaktan girip diğer kulaktan çıkma lafı vardır ya. Bu ailenin içinde benim söylediklerim daha kulağa ulaşmadan evrende yok oluyor. Hakikaten artık sinirlenemiyorum dahi bu duruma. Bir nevi bağışıklık geliştirdim, eskiden finir finir bağırıp olay yaptığım şeyleri, artık sessiz karşılıyorum. Daha önce defalarca söylediğim bir şeyi sanki hiç bu mevzu konuşulmamış gibi karşımda bulduğumda gözlerimi kapatıyorum. Ve sırıtıyorum. Karındeşen Jack de cinayetlerine böyle başlamış olabilir mi? Psikopata bağladığında verilen bir tepki olması hayli muhtemel geldi bana. Çünkü bir insanın normalde çok kızacağı bir duruma gülümsemesi hiç hayra alamet değil sanki.
Sarhan ve annesi telefonda konuşuyor;
Sarhan: Yok biz size kahvaltıya gelmeyelim hiç, öğleden sonra kahveye geliriz.
Kayınvalidem: Neden? Ama hazırlık yaptık o kadar. Kaymak aldık, bal aldık Atahan gelecek diye… Oyuncak aldık.
Sarhan: Mehtap kahveye gideriz diyor.
Şimdi sevgili okur (eski okurlar hatırlar zannediyorum) hiç demediysem 14 yıllık evliliğimiz boyunca bir milyon kez bu adama (kocama) dedim ki “Annene ‘Mehtap öyle istiyor’ deme, çünkü bunu dediğin anda hiç şansımız kalmıyor. ‘Bence’ de, ‘ben öyle istiyorum’ de, ‘ben böyle düşündüm’ de ama ‘Mehtap öyle istedi’ deme”.
Çünkü kadına bir haller oluyor bunu duyduğunda ve bizi hayatımızdan bezdirene kadar arayıp kendi fikrine ikna etmeye çalışıyor.
Sarhan ve annesi telefonu kapatıyorlar, ben gözlerim kapalı gülümsüyorum. 5 dakika geçmeden benim cep telefonum çalıyor. Gülümsüyorum ama ben…
Kayınvalidem: Mehtap kızım!
Ben: Efendim anne?
Kayınvalidem: Biz sizi kahvaltıya bekliyoruz.
Ben: A? Öyle mi? Hay Allah! Çünkü ev ayakta, ortalığı toplamam lazım, yazımı yazmadım yazı yazıcam, bakmam gereken birkaç şey var… Kahvaltı yapmasak da öğleden sonra kahveye gelsek diye düşünmüştük.
Kayınvalidem: Ama biz sizi kahvaltıya bekliyoruz. Sen ortalığı dağıtmış ve nasıl toparlayacağını bilemiyor olabilirsin. Hatta –ki evlendiğiniz günden beri benim oğlum, hem de mühendislerin mühendisi olduğu halde, bir kez eve iş getirmemiştir ama – sen işlerini eve taşıyor, hatta ailecek geçireceğiniz bir Pazar gününde de çalışıyor olabilirsin. Ama ben oğlumla torunumla kahvaltı yapmak istiyorum Pazar günü… ki benim babaanne olarak hakkım bu.
Ben: Peki oğlunuzla torununuz gelsinler o halde.
Kayınvalidem: Hayır sen de geliceksin çünkü benim oğlum ve benim torunum Pazar günü elinden annesinden ayrı kalmak zorunda kalmamalı. Benim oğlum karısıyla oğluyla annesiyle babasıyla kahvaltı yapabilmeli. Benim torunum aile kahvaltısı yapabilmeli. Ben gelemem olmaz, münasip değil. Sen de geliceksin. Hep birlikte kahvaltı yapıcaz.
Kendine göre haklı olduğu noktalar olabilir. Yani böyle mahkeme kararıyla, gözaltına alınır gibi kahvaltı konseptini anlamak mümkün değil gibi düşünebilirsiniz ama altındaki iyi niyeti görebiliyorum. Zaten benim meselem bu değil ki. Sarhan “Anne valla yorgunum biraz, biraz keyif yapalım evde akşam üstü gelelim diyorUM” dese kadın “Tamam” diyecek. Hani en fazla “Niye oğlum yorgun?” diye arar beni ki (ehehehe) o esnada -hele biraz da alkollüysem- ciddi mahcup edebilirim! Yani Sarhan cümlelerini birinci tekil şahısla kursa kayınvalidem de bana “Ev dağıtıcı, eve iş getirici, düzensiz, aile kahvaltısının öneminden bihaber, mühendislerin mühendisi oğluyla evlenmiş ama işte… Halinden habersiz ve beceriksiz bir kötü kalpli cadı” muamelesi yapmayacak. Ama işte dediğim gibi, 14 yıldır söylüyorum ama sözlerim Sarhan’ın daha kulak memesine gelmeden bir şekilde karadelik tarafından yutuluyor.
Ve eşek gibi kahvaltıya gidiyoruz tabiİ. Yaranabiliyor muyum? Elbette HAYIR! Beni kahvaltıya zorla getirdiğini düşündüğü için kendi kendine kurulan kayınvalidem çaylarımızı içerken bombasını patlatıyor.
Kayınvalidem: Dün ben de ardiya odasını topladım, hep eski albümler falan çıktı, hadi albümlere bakalım hep birlikte.
Ben: Aa bayılırım hadi.
Kayınvalidem: Bunlar Sarhan’ın üniversite yılları, o zamanlar ODTÜ’de Sarhan’ım makine gibi zor bir bölümde bölüm birincisi hem de… Burada arkadaşlarıyla beraberler… Burada bir gezi olmuş o gezideler. Bu da Sarhan’ın kız arkadaşı! Sarhan siz flört ediyordunuz bu kızla dii?
Sarhan: !!!!!!!
Ben: Evet Sarhan seni dinliyoruz hep birlikte. Aydınlat bizi bu hususta! Şenlenelim! Nostalji olalım!
Kayınvalidem: Bu kız da –ay annesi çok istemişti Sarhan’la evlensin diye- doktor di mi Sarhan? Çocuk Doktoru şimdi bu kız! Adı neydi? Seda mıydı?
Ben: Seda mıydı adı Sarhan? Seda ve Sarhan.
Sarhan: Sena’ydı.
Ben: Nasıl?
Sarhan: Sena. Kızın adı.
Ben: Hımm! Tabii doğru söylemek lazım hatta doğru da telaffuz edelim bence. “Sena” derken araya yumuşak G koyuyor muyuz? Yoksa ekstra bir A ekleyip uzatıyor muyuz? Yoksa tek A var ama üzerinde şapka mı var? Nedir? Güzel Türkçem çok zengin! Doğru yerde doğru vurguyu yapmak lazım!
Sarhan: Ohhooooo coştun sen yine…
Ben: Hayır, kesinlikle! Arkadaş Tıp okumuş, TUS sınavını geçip çocuk doktoru olarak uzmanlık yapmış, bize düşen artık bir zahmet o ismi doğru telaffuz etmek. Ben nerden incelteyim ya da nereye ne monte edeyim onu tespit edip bu anı taçlandıracam. Yapacam bunu. Misal bu günden sonra hepimiz bir yumuşak G insana böyle terbiyesizlik yapar mı hep bunu düşünücez, öyle enteresan fikirlerim var o isimde yumuşak G varsa. Öyle farklı kullanacam ben o harfi!
Mesele vatana millete çocuk doktoru olarak hizmet veren hanım kızımız değil! Cidden değil! Mesele 14 senedir benim sözlerimi baraj kurup dışarıda tutan ama bir neresine vurgu yapacağımızı bilemediğiniz zavallı ismi sol tarafa hapseden o garip beyin. O beyin ki ODTÜ’yü birincilikle bitiriyor, üzerine Amerika’da Master yapıyor, dönüyor Boğaziçi’nde MBA yapıyor (hepsi burslu ve hepsi dereceyle)…
Ama nerede susacağını bilmiyor! Erkekler çok tuhaflar öyle değil mi? Yoksa Sena insanını kıskandığımdan falan değil. Ne kıskanıcam! Asla!
Ama var ya sevgili okur. 14 sene sonra bunlar analı oğullu neresi vurgulu nerden şapka çıkıyor belli olmayan bir saçmalıkla geldiler ya önüme…
İnim inim inleticem ikisini de kör oluyim…