Sevgili okur nasılsın, minik bir bayram arası verdik. Geçen hafta yoktum ama sanma tatildeydim, yok. Temizlik yapıyordum.
Sözlerime başlamadan önce sana hatırlatmak isterim, ben ne zaman İstanbul’dan bunalsam (ki sıklıkla) kendimi daha sakin bir yere yerleşmiş hayal ediyorum. daha az stresli ve trafikli bir hayat falan, emeklilik… Ama görünen o ki bu bir Ege kasabası olamayacak. İmkanı yok.
Ve bunu başarabilen tüm arkadaşlarımı, İstanbul’u terkeden tüm dostlarımı çok tebrik ediyor ve onlara sesleniyorum. Ben burada kaldım, ne buralı ne oralı olamıyorum arkadaşlar. Beni kurtarın.
Şimdi konuya gelelim.
Bizim yazlık evin su alması üzerine ev batmış. Ama ne batmak. Küresel ısınma ve çevre kirliliği vs derken normalde yağmalı durmalı geçmesi gereken kış durup durup sonra sel basacak şekilde yağmak “noktasında” yaşanınca, ustaların dediği, ‘bir yerleri çam tıkamış, ve 75 ilk değil 100 lük dirsek olmalıymış ve su yürümüş’… Falan falan falan (ben taktım sank, dirseği)…
VE sadece parkeler kalkmakla, duvarlar küflenmekle, kapılar şişmekle kalmamış sevgili okur, koltuklar da yosun tutmuş Kİ bu saydıklarımın tamamı geçen sene değişmişti ve evet, sigorta yoktu.
İnsan böyle zamanlarda derin bir nefes alıyor. Söylenemiyorsun da, deprem olmuş insanların evleri yıkılmış, buna üzülmek de ayıpmış gibi oluyor ama Allahım tüm o yorgunluk, o pislik, tüm o işler, tüm o masraf hem de yeni fiyatlarla, bir kez daha…
Bir evin her yaz yıkılıp tekrar yapılması normal bir durum değil ama içinde olduğumuz koşullarda içine içine söyleniyorsun. Allahıma çok şükür tüm bu işlerin başında aklıbaşında bir insanımız var olayları yöneten ama yani yine de….
Bayramda cam siliyordum sevgili okur, çünkü üç gün üst üste eve iki kadın temizliğe gelmişti ama camları silmemişlerdi (silmişler de daha çok sıvamışlar). Bu kardeşiniz bir boş zamanında Ege köylerinde temizliğe giden kadınlara cam suyu nasıl hazırlanır, ev nasıl temizlenir dersi verecek. Vereceğim. Çünkü ya bilmiyorlar ya yıllardır bana bileni gelmedi. Taş döşenmiş evde derz tozu olur değil mi? Avizelerin silinmesi lazım yani… 2 kadın 3 gün avize de silmediyse ne yaptı mesela?? Ne yaşandı evde bilmek istemiyorum ben.
Hele fiyatlar… Allahım…Ustaların verdiği fiyatlar… Sevgili okur, merdivene çıkan ustaya merdiven getirip çıkma parası bin lira verdik. Canım Atam doğru demiş, köylü milletin efendisi gerçekten, bunlar efendi bizde eller arkamızda bağlı, ağzımızda kırmızı top, yazlığın elli tonu orda… Töbe tövbe… Ya annem kızacak şimdi, söylemek istediğim çok şey var ama annem okursa diye yazamıyorum çünkü arayıp terbiyesiz der bana, o yüzden böyle içimden sızlanıyorum ama anladın sen beni sevgili okur.
Bu arada buradan öyle bir gidiş gittik ki Sarhan’la. Evin kapısındayız, ben biliyorsun ülseratif kolit, elimde buzluk içinde aktivalar, probiyotikler, eve girdim o ara sarhan bana seslendi.
Sarhan: Mehtap bir şey diycem hazır mısın?
Bu ne ya? Bu nasıl bir yaklaşım? Bu her şey olabilir sevgili okur, geçen seneki tadilatta ustalar bahçedeki yılanı nasıl öldürdüklerini anlatmış, bizim yaban domuzu maceramız var burada, bütün akşam evden bardakla semender yakalayıp bahçeye geri salmışlığımız var, neye hazır mıyım ya ben? Ne yaşayacam yine ben???
Sarhan: Çantayı evde unutmuşuz
Ben:?? Ne çantası?
Sarhan: Eşyalarımızı
Ben: Eşofman, don, ilaçlar???
Sarhan: Evet,o çanta
Yol boyu da saymışım Sarhan valla ders çalışmak bana iyi geldi kafam açıldı falan diye böyle bir havalarla…
Baktım böyle mel mel, sonra arkamı dönüp eve girdim hiç bir şey duymamışım gibi. Zannettim ki yeterince duymamış gibi yaparsam yaşanmamış da olabilir ama olmadı. Önce eczaneye gidip ilaçları topladık, sonra gidip basit üst baş bir şeyler aldık ve sonrasında bayram boyunca güvenlik kamerası, su sensörleri, nem sensörleri vs takılması, temizlik, ustalar, elektrikçiler, internet insanları vs uğraştık. Sigorta yaptırdık zaten. Daha uğraştığımız çok şey var da detayları anlatıp seni bayıltmıycam burada ama yorulduk yani.
Sonra eve döndük, İstanbul’a, evde tuhaf bir koku. Anlamadım önce. Bizim Kuzu Bey sen benim ta İtalya’dan buraya taşıdığım kedi ödülü stoğunu bul, torbadan çekip çekip yatağın altında parçala… Yediğini yemiş, yiyemediğini açmış. Bir de öyle bir yapmış ki yatağın tam ortasında ne sağdan ne soldan ulaşamıyorum. Kusmuş bi de artık nasıl yumulduysa…
Zaten hiç gitmediği için manasızca toplanmış çantamı yerleştirdim, yatağın altını temizledim, evi komple sildim süpürdüm ve Sarhan dedi ki ‘Finaller erkene mi alınmış, sınavların Mayıs’ta’
‘Ver Allahın verdiğine, vur Allah’ın vurduğuna’
MAYIS derken?
Daha çalışmam gereken 4’er ünite var, oku oku bitmiyor, özet çıkaracam diye sağ orta parmağımdaki nasır tekrar azdı yıllar sonra (kalem sıkanlar bilir)… Ara sınavlardan yüksek almıştım ama çok etkilemiyordu galiba… Neyse halledeceğim bir şekilde…
Bende durumlar böyle sevgili okur. lla ve mutlaka bir şeyle uğraşıyorum. Ama şunu anladım, ben İstanbul’da değil Türkiye’de yaşamakta zorlanıyorum. Belkide ana vatan Ankara’ya yerleşicem en sonunda. Seviyorum ben Ankara’yı. Deniz yok ama Gölbaşı var.
Kendine iyi bak sevgili okur. Sakin kal. Dinlen. Az kaldı inşallah.
Söz…
Güzel bir hafta dilerim.
Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 18 senedir “yapıcam”.
DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:
www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com
Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)