Selam sana sevgili okur. Bu hafta hem “etkinlik rehberi” tadında hem de arada gizlice duygularımı da paylaşacağım bir yazıyla karşındayım. Deli kedim rahat verirse tabii.
Bu kedi milleti bir değişik sevgili okur. Gerçekten bir dengesizlik, bir akıl sağlığı bozukluğu var. Deli deli işler yapıyorlar ve sanki hiçbir şey yapmamışlar gibi masum masum kıçlarını yalıyorlar. Akıllı insan işi mi bu? Geçen gün bizim sitede baktığımız bahçe kedilerinden bir tanesi bizim kata kadar gezmeye gelmiş. Ben de çöp odasına çöp bırakmak için evin kapısını açtım ve sokakta baktığımız kedilerden biri ile benim sokaktan sahiplendiğim kedim pat diye karşılaştılar. Arkadaş bir kapıştılar, bir kapıştılar, böyle bir şey olamaz. Ortada fol yok yumurta yok yani birbirlerine 1 saniye kadar bakıp sonra birbirlerini öldürmeye karar verdiler. Kedilerin kapışması köpeklere benzemiyor. Daha önce köpek kapışması ayırmışlığım var. Köpekler (kedilerden büyük olanlardan bahsediyorum elbette) bir şekilde tasmasından falan tutup bacağınla araya girebildiğin, çekebildiğin canlılar. Kediler küçükler ve düğüm oluyorlar. İki kedi resmen düğüm oluyor, araya giremiyorsun. Tüyler havada uçuşuyor. Ben diğer kediyi iteleyip kendi kedimi tutup kaldırdım ama feci oldu yani. Allahtan birbirlerinin gözünü çıkarmadılar ama ortalık ayağa kalktı. Kediler ayrı ben ayrı bağırıyoruz apartmanda düşünebiliyor musun? Ne o? Birbirlerini gördüler, olay bu. Benimki kendi bölgesini korumaya çalışıyor, sokaktan ve zor koşullardan sahiplenildi ve bu rahatı ne kaptırmaya ne de paylaşmaya niyeti var. Bazen acaba sıkılır mı bir kedi daha sahiplensem onunla arkadaşlık eder mi diye düşünüyorum ama böyle zamanlarda bunun imkansız olduğunu iyice anlıyorum. Her kedi diğer kedilerle anlaşamıyor sevgili okur. Her kedinin kendince bir tarzı var. Benim torun aksi. Babası da aksidir. Babasına anlattım durumu;
Ben: … Zor ayırdım ya inan
Atahan: Kuzu’ya bir şey oldu mu?
Ben: Kollarım yırtıldı hep
Atahan: Kuzu’ya bir şey oldu mu?
Ben: Yok ona bir şey olmadı
Atahan: O zaman mesele yok…
Like father like son…
Tüm aksiliklerine rağmen oğlumu da torunumu da çok seviyorum. Ben de aksi bir insanım ve onlar da beni çok seviyorlar. Bizde munis insan yok, herkes değişik.
Neyse benim yazı konum başka, konuyu dağıtmayayım. Hafta sonu İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün Meşgul Şehir sergisine gittik. Birinci Dünya savaşında Osmanlı yenilince itilaf devletleri İstanbul’u işgal ediyorlar. Özellikle İngilizler ve Fransızlar ciddi ciddi şehrin çeşitli yerlerine yerleşiyor. Neredeyse beş yıl süren bir işgal, bunu takip eden protestolar, ayaklanmalar, itilaf devlerine ya da padişaha karşı gelmekle suçlanan subayların evlerine sabaha karşı baskınlar, mülteciler, kurulan cemaat ve dernekler, çeteler… İşgal altında İstanbul sergisi.
Tarih kitaplarından bildiğimiz “… yenilginin ertesinde itilaf devletleri İstanbul’u işgal etti” meselesi var ya. Bunu böyle cümle olarak kuruyorsun. Ama… Sonra, mesela Karaköy’de, sokakta yürüyen bir Türk vatandaşının bir İngiliz askeri tarafından çantasının aranması ve kimlik kontrolü yapılmasına dair bir fotoğraf görüyorsun… İşgal edilmek nedir anlıyorsun.
Sergide küçük küçük bayraklar yerleştirilmiş bir harita var. İngilizler nerelerin kontrolünü almış, Fransızlar nereleri almış, Kızılhaç nerelere yerleşmiş tek tek gösteriyor.
Sonra Türk ordusu şehre giriyor ve İtilaf devletleri İstanbul’u terk ediyor. Ufak ama dokunaklı bir sergi gerçekten. Oradan çıkışta az ileride Suna-İnan Kıraç vakfı Müzesi var, oraya gidip Atamın şerefine şahane bir Fotoğraflarla Atatürk kitabı aldık. Akşam, biz rakı içemediğimiz için, Suvla’nın Gelibolu yarımadası üzümleriyle ürettiği Papaskarası şarabını açtık. Olmasaydın olmazdık deyip Atamın şerefine kadeh kaldırdık. Nur içinde uyusun, mekanı cennet olsun. Amin.
Şarap demişken, alkol fiyatları ortada, Suvla’nın kendi mağazalarından çok kaliteli şarap seçme olanağı var, çok çeşit var. Bu bir Suvla reklamı değil, şunu anlatmaya çalışıyorum, Kanyon’da Suvla Store var. Dedik ki bu şarabı Makro’dan değil buradan almanın ne avantajı var? Dediler ki bizde şarap fiyatları Macro ile aynı belki AMA biz kendi şaraplarımız olduğu için indirim yapamasak da 6 al 5 öde yapabiliyoruz. Aklında olsun sevgili okur. Yaşam tarzından ödün verme, fotoğraf çekilirken kadehini saklama. Tıpkı Suvla gibi, Türk şaraplarının yüz aklarından değerli Selda Tokat ve Pamukkale şaraplarını da atlamayalım. Yeni çıkardığı Sarı Kedi’yi mutlaka deneyeceğiz. Yerli şarap üreticilerine, yerli butik kafe ve pastanelere, yerli genç ressamlara ve illüstrasyon sanatçılarına, sektöründeki nasırlaşmışlardan-yapışmışlardan kendine yer açmaya çalışan müzisyenlere, senaristlere, edebiyatçılara, oyunculara, tiyatroculara destek vermek lazım. Çok zor işleri.
Bu ara böyle bir kafadayım sevgili okur. Sana sanat dolu bir hafta diliyorum. Görüşmek üzere.
XXX
Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 18 senedir “yapıcam”.
DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:
www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com
Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)