Merhaba sevgili okur. Bu hafta sana son zamanlarda, özellikle son yıllarda sıklıkla hissettiğim bir duygudan bahsetmek istiyorum. Esaret duygusu. Esir alınmış gibi hissetmek. Hayır, politik bir şeyden bahsetmiyorum ki o da geliyor zaman zaman ama bu başka. Bu daha çok insanlarla ilgili. Başka dünyalı canlılarca esir alınmışım, esir düşmüşüm gibi. İşin korkuncu benden daha gelişmiş de değiller. Tam kabus.
Çok acıklı bir durum aslında.
Bak sevgili okur, beni yıllardır tanıyorsun değil mi? Nasıl bir insan olduğum hakkında fikrin var. Ayakları yere basan, iyi niyetli yardımsever, kendi halinde bir insanım. Bazen sivriliklerim, köşelerim olsa da ki zamanla hayli törpülendi bu köşeler, olgunlaştım, genel olarak iyi huylu ve gerçekçi biriyim. Olayları mümkün olduğunca mantık süzgecinden geçirmeye çalışırım, öyle değerlendirmek isterim. Doğru olanı, mantıklı olanı yapmaya çalışırım.
Peki, nasıl oluyor da ben böyle bir insansam geri kalan insanların dörtte üç buçuğundan fazlasıyla tamamen ters düşünebiliyorum? Nasıl olabiliyor bu?
Mantık diyor ki o zaman hata bende olmalı. Çünkü herkes aynı anda yanılıyor ve sen ve -atıyorum- on kişi daha doğru düşünüyor olamazsınız. Mantık bunu diyor. Değil mi?
Değil ama.
Resmen çoğunluk saçmalıyor. Ben ve bu aklı çalışmayan insanların arasında tamamen çıldırmayabilmiş birkaçımız, şaşkınlık içinde olayların nasıl bu kadar aptalca ilerlediğine hayret ediyoruz.
Resmen esaret. Esir düştük. Gezegen tamamen düşük zeka ortalamalı bir kalabalığa geçti ve biz esir alındık. Olan bu.
Korkunç bir şey.
Gün içinde herhangi bir işimi yaparken, yazı yazarken, kitaplarım üstünde alışırken, kütüphanede, markette, bankada, müzeye girmek isterken, karşıdan karşıya geçmeye çalışırken…
Kararlarda, haberlerde, her yerde. Garip bir kafa üzerime bir ağ atmış beni böyle balık gibi çekiyor, yüzerek kendimi ağdan kurtarmaya çalışıyorum ama olmuyor ve ağın içinde benim gibi hissetmesi gereken herkes avcıdan memnun, avlanmış olmaktan memnun, sıkış tepiş olmaktan memnun, bana şaşıyor hatta. Ya da kızıyor.
Çok acayip.
Sevgili okur sana da oluyordur muhakkak. O kadar aptalca gelişiyor olaylar, öyle aptalca konuşmalar, yorumlar duruyorsun ki… Karşındaki insana bakıyorum, bakıyorum… Hı hı anladım diyorum. O an içimde, zihnimin gizli odalarından birinde karşımdakine diyorum ki; sen aptal mısın? Ha? Aptal mısın sen? Salak mısın? Ko nuş ma! Git şu köşeye arkanı dön, duvara bakarak dur!
Düşünüyorum, en zorlandığım 3 şeyi seçiyorum, adaletsizlik, aptallık, iftira. Bu üçü hakikaten boğazımı sıkıyor. İftiradan Allah korusun ama adaletsizlikten ve aptallıktan aklımı oynatmak üzereyim artık. Bak sevgili okur, biliyorsun hayli sakinim eskiye göre. Kedim iyi geldi, oğlum büyüdü, başının çaresine bakar oldu, sürekli onu kollamaya çalışma stresi üzerimden kalktı o iyi geldi, eskisi gibi köpekler gibi çalışmıyorum, kitabımı yazıyorum köşeme çekiliyorum bu iyi geldi, çok sakinledim. Buna rağmen aptal mısın, aptal aptal diye avaz avaz bağırmak istiyorum. Yapmamak için insan üstü bir çaba harcıyorum. Bana da yazık ama.
Bunun ülkeler üstü bir durum olduğunun da farkındayım. Yabancı bir haber okuyorum altındaki yorumlara bakıyorum, böyle bir geri zekalılık olabilir mi diye geçiyor aklımdan. Bu sayı nasıl bu kadar arttı, ya da hep böyleydi de bu kadar aktif mi değillerdi, bu özgüven nereden geliyor o zaman? Nasıl bu kadar ortalıklardalar bilmiyorum. Normalde beklediğim, ben salağım az konuşayım diye düşünme noktasında sürece katkıları olsun (Bunu Ekrem başkan tonlamasıyla okuyun) ama öyle olmuyor tabii.
Orman yanmış adam diyor ki her taraf ağaç mı olsun böcek yapıyor. Okulların açılmaması iyi olmadı yazıyorum kadın gelmiş okullar açılınca bütün çocuklar toplu olarak ölecekmiş diye yorum yapıyor. Kadına şiddet olmaz diyorsun, eh pembe otobüse itiraz ederken düşünecektiniz, al sana eşitlik diyor.
Bunlara kimse sen geri zekalısın konuşma dememiş, şimdi hepsine tek tek benim demem gerekiyor ama olmaz ki.
Bir tık daha umursamazlık geliştirmem gerekiyor. Bir tık daha. Bir hayli ilerledim ama bir tık daha lazım. Bu salak dediğim anda o gelen tokatlama isteği var ya, hah işte o gelmeyecek mesela. Bu kapı, bu masa, bu çatal, bu salak… Böyle, bu duyguya geçmem lazım.
Bunu da başarıcam, az kaldı. Neredeyse üç haftadır şeker-tatlı tüketmiyorum. Bunu başardıysam her şeyi başarırım. Az kaldı.
Sağlıklı ve sakin bir hafta diliyorum.
XXX
Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 17 senedir “yapıcam”.
DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:
www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com
Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)