Merhaba sevgili okur. Bu hafta çeşitli vesilelerle farklı kadın gruplarıyla bir araya geldim. Kimileri eski dostlar, kimileri veli gruplarından, kimi spordan, kimi eski çalışma arkadaşları kimileri de eş kontenjanından farklı kadınlarla oturduk, yemek yedik, şarap içtik, çay içtik, sohbet ettik…
Ve gördüm ki yaş aldığında bazı kadınların kafası çok değişiyor. Şöyle ki…
Belki menopoza yavaştan yanaşmaktan, vücutta östrojenin azalmasından, belki hayatta oldurmak istediği şeyleri olduramamaktan, belki yorgunluktan, belki depresyondan, belki hayal kırıklığından… Bazı kadınlar fikrini değiştirmiş. İsim vermeden anlatacağım sana da.
Bir tanesi dedi ki ‘Evlendiğime çok pişmanım. Benim evli olmamam gerekiyormuş. Ben gezgin olabilirmişim. Garsonluk falan yapıp, çalışıp, biriktirdiklerimle Kamboçya’ya falan gidip, orada da garsonluk falan yapıp, böyle sorumluluk olmadan yaşayabilirmişim. Bir sırt çantası ve tren bileti, biraz ekmek ve bir şişe şarap ile mutlu olabilirmişim. Ben bekar olabilirmişim. Bekar kalabilirmişim. Akşam ne pişireceğimi düşünmek bana göre bir hayat değilmiş. İşten çıkıp metrobüse sığmaya çalışırken boğuluyorum. Evde renklilerle beyazları ayırırken boğuluyorum. Toplumun, ailemin bana dayadığı evlen, çocuğun olsun, bir aile hayatın olsun, düzenli bir işin olsun kazaklarının hepsini üst üste giydim. Kan-ter içindeyim, boğuluyorum.’
Biz tabii, ‘o sıcak basması menopozdan, sakin ol’ falan diye işi şakaya vurmaya çalıştık ama kadın bunalmıştı gerçekten. Bunalmıştı, yılmıştı, yorulmuştu ama bir konuda netti, toplumun ve ailesinin ona verdiği rol ona mutluluk getirmemişti. En azından hayatının bu döneminde böyle hissediyordu.
Bu şekilde hisseden bir başka arkadaşım da boşandı. Tam da bu sebepten. Kötü bir adamla evli olduğundan falan değil. Evli olmaması gerektiğini ve eşinin de bu şekilde zamanını kendisiyle harcamasını doğru bulmadığını söyleyip boşanma davası açtı.
Bir arkadaşım hepimizin ergen büyüttüğü şu dönemde çocuk sahibi olduğuna bin pişman. Ona din olayından girerek evine korkular salmaya çalıştık. ‘Saçmalama bak, böyle söyleme, Allah’ın gönlüne güç gider, üzücü bir olay yaşarsın bak görürsün gününü’ falan diye geri püskürtmeye çalıştık ama kadın dinler konusunun da kendisine çok uymadığına (artık) karar vermiş. Allah konseptinden komple caymış, Ateist olmuş, çocuktan cayamıyor (geri tepebilse yapacak) tek tesellim tek çocuk yapmış olmam diyor. Kendisine ergenlik dönemindeki gençlerle bir çatı altında yaşamaya çalışırken hepimizin zaman zaman tepesinin tasının attığını anlatıyoruz ama ‘Ben evlendikten sonra uzun süre çocuk yapmadım. Yapmak da istemedim. Kocam istediğinde hazır olmadığımı söyledim. Onun ailesi ve benim ailem ısrar etti, hep işi gücü bahane ettim. Birgün çocuk yapmasak diye konuyu açtım ama herkes bana karşı çıktı. Bizim zamanımızda bugünkü gençler kadar özgür değildik. Annemiz babamız saçmalama derse kaç yaşında olursak olalım bi dururduk. Ben de bi durdum… Ama ben çocuksuz yaşayabilirmişim, olabilirmiş.” Dedi.
Bu ara yaşadığı hayatın aslında kendisi için çok da doğru olmadığını düşünen farklı gruplardan kadınlarla konuşma şansım oldu. Bunlar böyle yeni yetme, kendini tanımayan kadınlar da değil. İş güç sahibi, ellisine merdiven dayamış, ne dediğini bilen kadınlardan bahsediyoruz. Toplumun ve ailelerin kendilerine dayattığı “düzenli bir işin olsun, evli ol, çocuğun olsun” tipi hayatın kendilerini o kadar da mutlu etmediğini hissetmişler.
Dedim ki ‘bunu şimdi mi hissediyorsun?’
Ben: Mesela 15-16 yıldır iyiydi de şimdi mi mutsuzsun?
O: Şöyle düşün. Sana verilen tüm ödevleri tamamlıyorsun. Bir bilgisayar oyunundasın ve tüm levelları kazanarak geçiyorsun. Oyunun sonuna geldiğinde kendini tatmin olmuş hissetmiyorsun. Diyorsun ki “Eee? Bu mu yani?”
Ben: O zaman sana oyunun sonunu abartarak satmış olabilirler mi? Düzenli bir hayat, güvenli bir iş, huzurlu bir ev ve sağlıklı bir evlat pek çokları için en büyük armağan. Bunu tamamlamak pek çoğumuzu mutlu etmeye yetiyor.
O: Bunları başarabilmekten dolayı mutluyum. Bunları yapmam gerekiyordu yaptım. Beni bu “gereklilik” fikri darlıyor. Bunları yapmam gerektiği bana öğretildi. Ben benden isteneni başarılı bir şekilde tamamlayıp toplum tarafından kabul görüyor olmaktan mutluyum. Ama bu kendimi Kamboçya’da sırt çantasıyla gezerken hayal edip mutsuz olmama engel değil.
Ben: ….. O zaman bi sırt çantasıyla Kamboçya’ya git, iki kere hostel’de kal, bi bitlen rahatla geri gel.
O: ahahahaa
Ben: Sırt çantasıyla Kamboçya’ya gidecekmiş. Kaç gün taşıyacan o sırt çantasını sırtında siyatiklerin azmadan acaba? Salak! Garsonluk yapacakmış da kendine bakacakmış, evdeki yardımcın olmasa götünü yıkayamıyorsun hangi garsonluk hangi sırt çantası. Adaçayı iç adaçayı. Ondan hep!
O: ahahahaa çok manyaksın yemin ederim.
Ben: Sensin manyak, bitli.
Bazen gülüp geçmek lazım. Madem hayatı çok ciddiye almaktan dolayı darlanıyorsun o zaman dertleri de çok ciddiye almamak lazım. İnsan zaman zaman öyle zaman zaman böyle hissedebilir, doğaldır, olabilir. Hepsi bizler için.
Ama asıl sana demek istediğim sevgili okur. Anne ya da babaysan, çocuğun varsa ya da planlıyorsan… Sanki çok da kural kaide dayatmamak lazım.
Çocukların ne istiyor, nasıl hissediyorlarsa öyle yaşamalarına izin vermek lazım. Evlenmek zorunda değiller çocuk sahibi olmak zorunda değiller ve eğer hayatlarının bir döneminde sırt çantasıyla biraz gezmek istiyorlarsa bırakın yapsınlar. Yapamadıkları şeyler ilerleyen yaşlarda mutsuzluk kaynağı oluyor belli ki. Kendilerini boğulmuş hissediyorlar.
Sanıyorum aileler olarak çocuklarımızın hayatını -yine onların mutluluğu için elbette- fazla kurguluyoruz. Bazen o çocuk ve o kurgu birbirine uymuyor işte.
O yüzden belki de biraz geri çekilip, bizim planladığımız gibi olmasa da, sadece sağlıklı ve mutlu olduklarını görmekle yetinmeyi becerebilmeliyiz.
Sadece bizim değil, sevdiklerimizin de içine sindiği gibi yaşama hakkı var.
Hepimize içimize sindiği bir yaşayabildiğimiz bir hayat dilerim.
xxx
Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 17 senedir “yapıcam”.
DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN: