Amerikalıların bir sözü var, “Bozulmamış şeyi, tamir etmeye çalışma” diye. Gerekli gereksiz kurcalama, abartma minvalinde. Bu benim sıklıkla kullandığım bir sözdür. Şimdi diyeceksiniz ki niye Amerikalıların sözünü kullanıyosun? Güzel Türkçemizde şahane atasözlerimiz var! Suyu mu çıktı onların, onlardan niye kullanmıyorsun. Haklısınız. “Ölüyü çok yıkarsan ya osurur ya s*çar”. Oldu mu? Bu da aynı manaya geliyor. Çok kurcalama!
Duyar kasacak kitleyi böyle etkisiz hale getirdikten sonra konuya geliyorum. İnsanlardan ümidimi kesmemle birlikte sokak hayvanlarıyla daha çok ilgilenmeye başladım biliyorsun sevgili okur. Bir de kedi sahiplendim. Ben kediyi sahiplendim evet ama kedi beni sahiplenmekte mesele yaşıyor. Sokakta olmak istiyor, bizimki kapalı site, sitenin bahçesinde orada bakmakta olduğumuz diğer kedilerle takılıyor ama havalar soğuk artık ve ben onu daha çok eve alıyorum yaza göre. Akşamları bizde kalıyor. Çıkmak istediğinde kapıya gidip bağırmaya başlıyor, ben çıkarmazsam daha çok kızıyor, ben de çıkarıyorum dışarı, üşüyünce geri geliyor. Ben yıllarca köpek baktım, kediye çok hakim değildim ama hayli geliştirdim kendimi.
Bu arada çocuk yetiştirme, annelik, veli olma falan hallerimi bilen eski okur tahmin edecek, benim bir şeyi ucundan tutarak, uyduruktan yapma ihtimalim yok. O şey her neyse ben onu alır, böyle çatır çatır yapar, hakkını veririm. Fıtratım böyle. Şu an o şey kedi. Kuzu yani…
Çok aşığım çok…
Öyle tatlı ki…
Neyse kediler belli zamanlarda tüy döküyorlarmış. Bizimki de tüy dökme olayını abartı. Günün büyük kısmını dışarıda geçiriyor. Evet, eve çok girmek istemiyor çünkü bir sokak hayvanı sahiplendim ve sokağa alışkın. Tüy döküyor ama gündüzleri dışarıda nasıl olacak?
Tüylerinin üstünde kalması gerektiğine karar verdim ben.
Ben öyle karar verdim evet.
Hayvan tüy dökmeye veya değiştirmeye çalışıyor olabilir ama BENCE zamanı değildi çünkü kış ve kürküne ihtiyacı var.
Önce veterinerimizi eve çağırdım. Kuzu’yu tüm itirazlarına rağmen gündüzden eve çıkardım. Ben Kuzu’yu kedi kutusuna koyup veterinere götürme konusunda zayıfım, öyle itiş kakış yapmak istemediğim için veterinerimiz bize geliyor sağolsun. Veterinerimiz baktı, sağlığı yerinde, sıkıntısı yok, vitamin iğnesini yaptı vs. Aşıları tam zaten.
-Ay neden tüy döküyor peki madem?
-E kedidir döker
-Ama yani hiçbir formül yok mu dökmesin diye?
– Damlalar falan var, damla damlatabilirsiniz.
-Nasıl?
-Ensesine pire damlası gibi damla damlatıyorsunuz, damlatmalı vitamin, tüy ve deri sağlığı için.
-Aaa şahane, alayım ondan ben.
Damlayı aldım. Nasıl da pahalı. Ama feda olsun Kuzu’ma, tüyleri coşsun. Plan bu yani. Damlayı ensesine damlattım hayvan canhıraş şekilde kaçtı. Anında kıllandım bir şeyler yolunda değil diye, çünkü kaç kez pire damlası damlattım ben ona. Böyle tepki vermez. Kıllandım ama diyorum ki daha yeni iğne oldu, vitamin iğnesi, ondan huzursuz oldu herhalde.
Derken garibim Kuzu kaşın kaşın, sevgili okur…
Ay ölecem…
İki güne kalmadı, damlayı damlattığım yer, böyle en büyük boy bozuk para gibi yusyuvarlak kel kal! Damla alerji yaptığı için oradaki bütün tüyler dökülmesin mi?
Ay çıldırıcam!
Hemen veterineri aradım, fotoğraflar çektim yolladım falan falan… Alerji… Damla dokunmuş. Yeniden tüy çıkarmış falan ama ben insanlıktan çıktım.
Ben: Ay kedime nazarlar değdi görüyo musun başıma geleni. Kuuzzuuuuuu Kuuuzzuummm beni, affet Kuzum ahhhh
Sarhan: Kurcalama şu hayvanı diyorum, bırak kendi haline diyorum, dinlemiyorsun ki
Ben: Neden mani olmadın bana Sarhan neden???? Nedennn? Kuzuuuuuu, beni affedebilecek misin?
Sarhan: Yahu sen laf dinleyen bir insan mısın? Sana bir şeyi yapma Mehtap diyoruz ve sen duruyor musun? Ben sana dur dediğim an sen vitesi beşe takan bir insansın!
Ben: Konu ben miyim şu an Sarhan? Ben miyim şu an mesele? Hayvanımızın ensesi kel kaldı. Dışarsı yağmur. Şimdi dışarıda oraya pıt pıt su gelecek! Ahhhhh ölücemmmm, Kuzuuuum affet beni bitanem
Sarhan: Konunun kökü sensin. Çok irdeliyorsun her şeyi. Bırak hayvanı kendi haline biraz.
Ben: Ya ben bunu en son kendi haline bıraktığımda altı gün yoğun bakımda kaldı. Ben olmasam bu saşkın doğal seleksiyonda yok ki zaten. İtiş kakış buraya kadar getirdim ama sor eve girmek istemez, o da ayrı bir alem.
Sarhan: Kuzu bakim ne olmuş ensene
Ben: Ahhhh böyle ciğerime ciğerime yandım. Ah ben ne yaptım ah elime s*çayım ben, bu ellerle damlattım o damlayı, Allah beni kahretsin!
Sarhan: Ne dedi veteriner?
Ben: Alerji yapmış, çıkar yine dedi. Dur bir daha arıycam ben.
Sarhan: İki kere arayıp bağırdın zaten, yeter tamam! Arayıp arayıp sinir yapma adama da.
Ben: Kedimin tüyleri dökülüyor diye vitamin damlası verdi, damlayı döktüğüm yer komple kel kaldı. Yeterince bağırdım mı emin değilim ben! Emin değilim!
Sarhan: Ben eminim, yeterince bağırdın…
Ben: Kuuzuuuuuu affet beni, gel sana ton balıklı yaş mama vereyim ben
Sarhan: Bu kazığından sonra hayvanı ton balıklı yaş mamayla satın alamazsın
Ben: Deniycem! Kuzu gel oğlum bak ne vericek anne sana
Öğrenmenin yaşı yok. Belki kırkbeş yaşımdan sonra fazla kurcalamamayı öğrenebilirim. Umarım öğrenebilirim.
Hepimize daha rahat olabildiğimiz, daha az düşündüğümüz zamanlar dilerim.
Mutlu haftalar.
Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Be yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Ben Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 17 senedir “yapıcam”.
DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:
www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com
Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)