Her şeyin boş olduğu zamanlarda yaşıyoruz. Bizim nasibimiz de buymuş, kaderde her duygunun anlamının yittiği günlerde yaşlanmak varmış. Ne yazık…
45 yaşımı devirdiğim şu günlerde daha anlayışla, olgunlukla, dostlukla, sakinlikle yaşlanmak istiyorum aslında. Daha fazla gülümseyerek, daha çok selam vererek, daha çok omzundan tutarak… Daha olumlu olmak istedim ben, başardım da. Benim payıma düşen her kabalığa, her kalpsizliğe her anlayışsızlığa, her merhametsizliğe daha sakin, daha ılımlı, daha anlayışlı davranmaya özen gösterdim. İnsanları iyi olmaya davet etmenin işe yarayacağını düşündüm. Karşıma geçip mahalle insanları gibi höykürenlere sükunetle cevap vererek mahcup edebileceğimi düşündüm. Ben daha çok günaydın demenin, komşumun torbalarına yardım etmenin, yaptığım tatlıdan bir tabak götürmenin keyfini çıkarmaya çalıştım. İstersem sözle istersem kaba kuvvetle (hayvan gibi spor yaptığımı herkes biliyor) ortadan ikiye bölebileceğim insanlara “ama böyle yapmayalım” diyerek sonuca varabileceğime inandım. Kötü huylarımı düzeltmeye çalıştım. Sonra bazı insanların yaşadığımız yerde bir sebepten sağa sola zehir attığını ve bunun burada bakmakta olduğumuz sokak hayvanlarını öldürdüğünü öğrendim. Ölen hayvanları gördüm. Zehirleri bulup topladık, resimleri videoları çektik, yapanları da tahmin ediyoruz… Bir an vardır hani, sen en pamuk halindesindir ve bir şey çıt eder içerde. Kalbinde, zihninde, beyninde bir çıt sesi duyarsın ve her şey değişir. İyilikle, güzellikle uğraşmanın, gülümsemenin, kapıyı tutmanın… Güler yüzlü, efendi, merhametli, kibar, zarif ve iyi niyetli bir insan olmanın… Mesela sinirlerine hakim olmanın, küçük harfle konuşmanın, başkalarının haklarını gasp etmemenin, saygısız olmamanın ne boş işler olduğunu anlarsın. Yaşadığın yerde insanlar kimin ölüp kimin yaşayacağına kendileri karar verecek kadar hadsizleşmişlerse sen hala “günaydın, nasılsınız” falan, salak gibi… İyi insan olmak, nazik insan olmak ne boş işmiş bir anda kafana dank eder hani…
Ne kadar bağırdıysam iki gündür sesim kısık. Peki, ölen geri geliyor mu? Hayır! O kadar öfkeliyim ki bir süre daha konuşmamayı düşünüyorum çünkü kendimi bağırmadan ifade edebileceğimden emin değilim. Hem kendim hem de etrafımdaki insanlar için oluşturmayı hayal ettiğim olumlu ortamın içine bomba atılmış gibi hissediyorum. Bu kadar çoluğun, çocuğun, sahipli veya sponsorlu hayvanın olduğu bir yerde birilerinin istediği gibi sağa sola zehir bırakabilmesini kafamda bir yere oturtamıyorum. Attıkları şeyi bir bölgede bulabildik sadece, yiyen kargalar düşmüş ölmüş, fareler ölmüş, kedilerimizden biri ölmüş biri yok ortada, kimbilir o da nereye gitti öldü. Daha önce de aynı yerde, zehir bulduğumuz yerde, ölü kediler bulmuşlar meğer…
Zehirlenmiş hayvanı hemen anlıyorsunuz biliyor musunuz. Böyle yolun ortasında yatmış kalmış. Kusmuş oraya bir miktar. Kıvrılmamış, uyku pozisyonu almamış. Ona bakan vardı, ona doğru gelmeye çalışmış belli çünkü öyle bulduk, o bölgede. Daha erken bulsak kurtarabilirdik belki de. Kayıp hayvanlarımız var hala, onların da cesetleri çıkacak bir yerden.
En tehlikeli, en kötü, en zararlı hayvan insan, bu kesin. Bir kesin şey daha var, doğaya, hayvana, hayata, canlılara karşı bu kadar kötü ve hoyrat olabilen insanlardan siz de uzak durun, çocuklarınızı da uzak tutun. El kadar kediye bu kötülüğü yapacak insan herkese her türlü ama her türlü kötülüğü yapar.
Bir de 45 sene sonra öğrendiklerimden yola çıkarak bir tavsiye. Bu devirde hele bu ülkede kimseye karşı çok iyi olmayın. Siz iyi oldukça insanlar hadlerini unutuyorlar. Ne kadar kötü olursanız o kadar saygı görüyorsunuz ve yaptığınız her merhametsizlik de yanınıza kar kalıyor.
Ben, burada bunu yaşatanların bin beterini yaşadığı ve ağızlarından köpürerek, can çekişerek öldüğü zamanlar diliyorum. Hayatım boyunca maddi manevi yaptıklarımdan, tek bir cana bir minnacık dahi faydamdan dolayı yukarılarda bir yerlerde bir hakkım varsa, kimse yaşattığının aynısı yaşamadan ölemesin diliyorum.
Çünkü ilahi adalet bunu gerektirir!
İyiliğin gücüne artık inanmasam da ilahi adalete inanıyorum!