SADİYE

SADİYE

Mehtap Erel

 

Vedat traktörün üstünde, boynunda terden sararmış mendili, kafasında kasketi salla silkelene tarlasına doğru gidiyordu. Her gün geçtiği güzergahı takip edip her zamanki gibi Mustafa dayının tarlasına yaklaşınca biraz hız kesti. Yüzünde şakacı bir gülümseme belirdi. Gözleri Mustafa dayının çadırını aradı. Az ilerde, çadırın üstünde yenilmiş bir kalenin bayrağı gibi sallanan Mustafa dayının yıkayıp astığı atletini gördü. Traktörü durdurup heyecanla aşağı atladı. Çeltikleri ezmeden, aralara basarak çadıra doğru ilerledi. Mustafa dayıyı çadırın önünde uzanır halde ve uyuklarken buldu.

-Dayı kalk hele kalk

-Ha, ne? Vedat sen misin ?

-He dayı benim. Ne oldu bugün de mi gelmediler?

-Yok, yarın geleceklermiş diye duydum ama. Bekliyorum. Geldiklerinde burada olacam, bir santim fazla toprak kaptırmam. Emeğim, toprağım, aşım bu benim. Başlarında duracam.

Mustafa dayı çeltik tarlasının olduğu yerden tapu kadastro geçeceğini duyduğundan beri eve arada uğrar olmuştu. Gece geç saatlerde, kimsenin gelmeyeceğinden emin olduğunda eve gidip ihtiyacı neyse alıyor, görüyor, bunun dışında bütün gününü tarlanın ortasına derma çatma kurduğu çadırda geçiriyordu.

-Amaan dayı be. Bir metre içerden geçse kadastro ne olacak? Şu yaşta şu yorgunluğu çektiğine değer mi? Git evine yat uyu, keyfine bak. Ne olacak? Mezara mı götürücen?

-Hayatta olmaz. Değil 1 metre, 1 santim fazla alamazlar. Burada bekleyecem ben!

Vedat Mustafa dayıya bir sigara ikram etti. Mustafa dayı Vedat’a yanındaki elmalardan bir tane verdi. Biraz lafladılar, Vedat gittikten sonra Mustafa dayı çadırın içine koyduğu minderi dışarı alıp tekrar uzandı. Bir yandan sigarasını tüttürüp bir yandan gökyüzünde kayan bulutları izlemeye başladı. Sadiye’yi düşündü. Tam da şu bulut gibi toplu toplu, dolu dolu kalçaları vardı Sadiye’nin. Köyün içinde gidip gelirken Mustafa’nın yüreği ağzına gelirdi. Gençlerdi o zaman. Laf olur, anası babası adı çıkmasın diye kızı başka yere götürürler diye endişe edip fazla ilişemiyordu Mustafa ama içi yanıyordu Sadiye diye. “Ahh gençlik” Dedi Mustafa dayı yüksek sesle. Sigarasından uzun dertli bir nefes çekti. Ne güzeldi Sadiye. Ne çok sevmiş, istemişti Sadiye’yi. Askere giderken  kenarda kıstırıp “bekle beni” demişti. “Bekle beni Sadiye, döndüğümde istetecem seni benimkilere. Sen beni bekle”. Sadiye sevinmiş, kıkırdamıştı. “Bi git gel de hele sağlıkla, bakarız” demişti, gülerek. Pek keyiflenmişti genç Mustafa. Hayır dememişti Sadiye. Bu biraz da evet demekti işte. Mustafa askerden dönüp eve varınca, anasının babasının elini öptükten sonra ilk işi anasına mutfakta Sadiye’yi sormak olmuştu sabırsızlıkla. Askerliğini yaptığına göre kız istemeye hazırdı artık.

-Sadiye evlendi a oğlum… Zeki’ye verdi babası Sadiye’yi…

Babası Sadiye’yi Zeki’ye vermişti. Çünkü Zeki Mustafa’dan 2 yaş kadar büyüktü. Askerliğini yapmış, devlet dairesinde çalışmaya başlamıştı. Sırtını devlete dayamış, hayatını garantiye almış, köye de arada ziyarete gelir olmuştu. Tıpkı Alman’a çalışmaya gidenler gibi havalıydı. Arada gelir, anasına hediyeler getirir, köyde havalı havalı gezer, kahveye gider birkaç güne de geri dönerdi. Bu gelip gitmelerde Sadiye’yi gözüne kestirmiş, sonra da istetmişti. Babası da daha iyi damat mı bulacaktı, kızı veri vermişti.

Mustafa evlenmemiş, kimseleri istememiş, zaman içinde iyice aksileşmişti. Huysuz, yalnız bir adama dönüşmüş ama Sadiye’yi hiç unutmamıştı. Yıllar sonra tapu kadastronun köyden yol için ölçüme geleceğini, ölçüp biçecek ekibin içinde Zeki’nin de olduğunu duyunca Mustafa dayıya bir haller gelmişti. Sadiye’yi kaptırdığı yetmezmiş gibi bir de çeltik tarlasını kaptırmayacaktı o soysuza. Bir santim bile fazla yer vermeyecekti. Sadiye’yi vermişti daha ne verecekti! Kafasında bunlarla günler günleri kovaladı. Bir sabah dışarıdan gelen seslerle uyanan Mustafa Dayı hızla kendini çadırdan dışarı attı. Çeltikliğin yan tarafından panik içinde geçen köylüleri gördü. Koşarak ne olup bittiğini anlamak için yanlarına gitti.

-Vedat traktörle devrilmiş, traktörün altında kalmış dayı!

Vedat Mustafa dayının ahbaplık ettiği, konuştuğu, yemeğini paylaştığı tek insandı. Mustafa dayının köylüyle arası pek iyi değildi belki ama Vedat başkaydı. Mustafa dayının “Sadiye ile evlenip bi oğlan doğurtsaydım Vedat gibi mi olurdu?” dediğiydi Vedat. Mustafa dayı köylüyle birlikte Vedat’ın olduğu yere gitti. Vedat eli yüzü kan içinde yerde yatıyordu. Sağdık’ların Ali kardeşlerinin yardımıyla kamyonun arkasına yatırdı Vedat’ı. Mustafa Dayı da kamyona tırmandı hemen. Hastaneye gittiler.

Vedat sakat kaldı. Tek bacağını dizden kesmişlerdi hastanede. Köye döndüklerinde yüzünde o şakalı gülümsemesi yoktu. Mustafa dayı hastaneden ayrılmamış, bekleme yerindeki çelik bankta uyumuş, Vedat çıkana kadar hastaneyi terk etmemişti. Köye gelip Vedat’ı eve yerleştirdiklerinde babası Mustafa dayıya hem maddi hem manevi yardımları için teşekkür etti.

-Hakkını helal et Mustafa dayı, kendi evladın gibi koştun

-Helal olsun, helal olsun

Vedat dertli dertli Mustafa dayıya baktı.

-Daha da elma yemeye yanına gelemem herhal dayı. Sen gelirsin artık

-Gelirim, gelmem mi…

Mustafa dayının kalbi düğümlenmişti Vedat’ın sözlerinden. Gencecik delikanlının başına gelenler çok üzmüştü Mustafa dayıyı. Çeltikliğe doğru yürüdüğü esnada Sağdıkların Ali ile karşılaştı. Sevememiş gitmişti bu oğlanı da. Sağdık ailesini toptan sevmezdi zaten. Nursuz tiplerdi.

-Mustafa dayı kadastrocular geldi sen yokken. Gördün mü çeltikliği

-Görmedim

-Zeki Amca da gelmiş galiba, ölçüp biçip ayarlayıp gitmişler

-Zeki senin nereden amcan? Sizin aileden kimi düttü ki?

Ali çok bozulmuş ama yaşlı diye Mustafa dayıya cevap vermemişti. Mustafa dayı kadastronun on metre fazla yer aldığını öğrendiğinde Ali’den fazla bozulmuştu. Sadece Sadiye değil, Vedat’ın bir bacağıyla tarlanın fazladan on metresi de gitmişti. Mustafa dayı dertli dertli çadırını bıraktığı yere geldi. Minderi çadırdan alıp yere bıraktı. Açık havada sırtüstü uzanıp geçen bulutlara baktı. Sadiye’yi düşündü. Gözlerini kapatıp Vedat’ın “dayı nasılsın?” diye gelmesini bekledi ama Vedat gelemedi. Mustafa dayı bir daha da Sadiye’yi  anmamaya söz verdi.