Sana bu hafta, yine zaman zaman bahsettiğim ve çok önemsediğim bir konudan bahsetmek istiyorum tekrar sevgili okur. Çocuklarımıza değer yargılarını kazandırmak üzerine bu yazı. Ve inan bana konu çok mühim.
Zannediyorum bir köşe yazımda yazmıştım. Meşhur bir cep telefonu markasının yine meşhur bir saati çıkmıştı. Gençler bir merak peşinde bu “akıllı saatin” matah bir şey gibi. Biz böyle şeylere kıymet vermediğimiz için çok umurumuzda değil falan ama o ara arkadaşlar arası nasıl muhabbeti döndüyse oğlum saati istedi. Saatten öyle bir bahsediliyor ki sanki saat değil zamanı satın alıyorsun. Saati takıyorsun ve herkesin günü 24 saat seninki 30… Öyle yani…
Bizimkinin dersler süper, genel hal ve gidiş iyi, şart koşacak rehin tutacak bir hal yok, yarısını da ben biriktiricem dedi bir de… Hadi bakalım o zaman dedik, aldık saati. Bu arada ben dalga geçiyorum sürekli, bu bana “anlamıyosun anne” falan diyor, nasıl kullanılacağını bilmediğimden böyle diyormuşum falan…
Seyahata çıktık, yolda yemek yemek için durduk, arka masamıza kalabalık bir Suriyeli aile oturdu. Varlıklılarından… Masadaki tombik 30 yaşlarındaki Arap oğlanın bir kolunda o saatten bir kolunda aynı saatin farklı renginden… İki tane almış, birini bir koluna birini bir koluna takmış… Yazık onların durumu çok üzücü biliyorsunuz. Kendilerine sosyal hayat içinde yer edinebilmek için böyle şeyler yapmak zorundalar. “Bakın biz ezik değiliz, baaak bu saatten iki tane bile alıp takarız, bize saygı duyun” gibi… İşe de yarıyor, garsonlar uçuşuyor etraflarında, bunlar saatleri sallaya sallaya, telefonları evire çevire oturdular yemek yiyorlar. Masa yemek masası değil, hani Zorlu Center’da büyük bir mağazası var, anladınız siz… Masa orası gibi, oradaki her şey masada da var ve de bolca lahmacun.
Oğlum şaşırdı bu işe, “tamam da neden iki tane almış ve ikisini de takmış?” dedi. Çünkü dedim alabilir, yapabilir. Yani, “ecnebilerin” dediği gibi ‘because he can’.
-Oğlum bak sana çok önemli bir şey söyliycem ben şimdi. Hayattaki değerini parası olan herkesi satın alabileceği mallar üzerinden kuran insanlar daima mutsuz olurlar. Çünkü iyinin iyisi, zenginin zengini, çoğun daha çoğu vardır. Hayattaki yerini paranın satın alamayacağı şeylerden kuranlar günün sonunda daima kazanır.
Parayla satın alınamayacak, sadece emekle, başarıyla, zekayla, yetişmekle sahip olunabilecek değerler… Esas bunlar önemli.
Ülkemizin çok varlıklı, sanayici bir ailesi yabancı yatırımcılarla bir araya geliyorlar. İş görüşmelerinin ardından sohbet başlıyor. Neler yapıyorsunuz, nasıl zaman harcıyorsunuz minvalinde… Bizim aile anlatıyor, şurda şu yatırımı yaptık, burada bu yatırımı yaptık. Yabancılar diyor ki (kabaca yazayım) “onları geç, onları zaten tüm sanayiciler, hepimiz yapıyoruz. Siz ne yapıyorsunuz? Antikacılık, yelken, müze- kütüphane kurma, müzayede…Ne???”
Esnaf olmaktan öte gelebildin mi yani?
(Esnaflar derneği linci gelir mi?)
Zaten imkanı parası olan herkesin yapabildiği şeylerin ötesinde, vizyoner, klas, kaliteli olmak adına ne yapıyorsun? Mesele bu. Seni bu tanımlıyor esas.
Hafta sonu bir spor mağazasının basketbol ürünlerine bakıyoruz. Bir adam bir NBA takım formasına 900 liraya yakın para ödedi. Basketbolcu falan da değil. Bir şort bir atlete verdi bunu. Biz de top bakıyoruz oğluma. Satış danışmanı çocuklar bu garibana verdi gazı. Adamcağız Türkiye’nin neresinden olduğunu kestiremediğim bir yörenin aksanıyla “Bunu alınca sükse mi yapıciyik gızlara?” diye sordu. ‘Evet abi, kesinn’ dediler, aldı o da.
Bakın kimseyi horlamak gibi bir derdim yok, horlanacak bir durum da yok zaten, basket şortu ve atletine 900 lira veren adamı ne horlıycam Allahaşkına, başka bir şey anlatmaya çalışıyorum, lütfen gereksiz duyar kasmayın!
Çıkışta oğlum dedi ki,
– Anne biliyo musun, bugün sabah spor salonunda bir arkadaş başka bir arkadaşa, ‘iyi basketbol oynayan adamın basketbolu ayakkabılarından belli olur’ demişti de, gülmüştüm, şu sahneyi bir görseydi keşke.
– Keşke o lafı eden çocuğun ne idüğü belirsiz, vasat ailesi, hayatta herkesin her ayakkabıyı alabileceğini ama mühim olanın o ayakkabının içini doldurabilmek olduğunu öğretseydi.
Sevgili okur, kapitalist düzen şöyle bir şey; herkes ne isterse alır. İster peşin alır, ister nakitle alır, ister kredi kartına beş taksit alır, ister tüketici kredisi çekip alır ama herkes ne isterse alır. Satın almak çok kolay bir şey.
Satın alma eylemi, mahkeme kararıyla “akli melekeleri yerinde değildir” diyerek bir vasi atanmadıysa herkesin yapabildiği bir eylem.
Kıymetli olan satın alınamayanlar.
Dünya çapında bir okulun diplomasını satın alamazsınız mesela.
Mesela hayvan sevgisini satın alamazsınız.
Çocuğunuza neye değer vermesi gerektiğini güzel anlatın. Anlatın ki kaliteli insan olmanın pabuçla ilgisi olamayacağını bilsin.
Zor biliyorum ama yine de seviyeli bir hafta dilerim…