Hadi bu hafta yine kısa kısa yapalım seninle sevgili okur, ne dersin? Kısa kısa birkaç mevzudan bir arada bahsedelim. Ne sen sıkıl ne de ben.
Sınavdı, şuydu, buydu koy kenara. Çok acayip bir genç kitle yetişiyor. Tatminsiz, sürekli alkış bekleyen, çok hızlı demoralize olan ve sorunları aileye çözdürmeye alışmış, biraz tembel bir kitle. Bunu hem eğitim sistemi hem Mc Donald’s gibi pırt pırt pırtlayan zincir “kolej”ler hem de aileler yapıyor ne yazık ki.
Ders çalışmayı bilmeyen bir öğrenci kitlesi düşün sevgili okur. Lise seviyesine gelmiş, tek bildiği test çözmek. Ders çalışmayı, not tutmayı, öğrenmeyi bilmiyor. Nasıl yapacağını bilmiyor. Kompozisyon yazmayı, özet çıkarmayı bilmiyor. Neredeyse adını çoktan seçerek bulacak. Öğrenmemiş (gerekmemiş falan, neyse ne). Şimdi “ya bu nasıl olur, bunlar bana hep lazım” deyip öğrenmeye çalışmak yerine sızlanıyor. Aileler de “bu nasıl iş, bu yaşta insan nasıl ders çalışmayı bilmez, bunlara bunu tüm ortaokul dönemi boyunca öğretmemişler, bari lisede öğretsinler” demesi gerekirken… Aileler daha çok sızlanıyor.
Lise çağında çocukların ders çalışmayı, not tutmayı, yeşil tükenmez kalemi ne şekilde nerede kullanacağını veya neden tükenmez kalem kullandığını bilmesi gerekir değil mi? (okur kendini yokladı ve kendisinin de bilmediğini fark etti burada)
Liseye gelen öğrencinin bunu bilmesi gerekir sevgili okur. Bilmiyorsa da hızla öğrenmesi gerekir.
Çocukların ders çalışmayı, ders çalışarak sınıf geçmeyi ve ne not aldıysa o notla geçmeyi bilmesi gerekir. Ekstra not istiyorsa öğretmenden kurtarma sözlüsüne kalkmak istemeyi öğrenmesi gerekir. Öğretmenden kanaat notu istiyorsa o zamana kadar öğretmenlerine karşı terbiyeli ve saygılı olmuş olması, defter ve kitaplarını eksiksiz okula getirmeyi becermiş olması gerekir.
Ders çalışmaktan kimse ölmez, hiiiç bişi olmaz, çalışmadan ne var hayatta? Her şey için çalışmak lazım. Mutlu olmak için çalışacaklar, para kazanmak için çalışacaklar, gün gelecek boşanmamak gün gelecek boşanmak için çalışacaklar. İyi bir vücut için çalışacaklar, sigarayı içmemeye çalışacaklar, istedikleri tatil için çalışacaklar…
Ha, aileden deli vardır para yatla dünyayı gezsin sadece dil öğrensin, makarna sosu yapsın… Ama yoksa, hepimiz çalıştık onlar da çalışacak. Bu demek değil ki kendi hırsları için çocukların hayatını kaydıran aileleri onaylıyorum, ASLA! Bir çocuğu kapasitesinin üzerinde zorlamak yapılabilecek en büyük yanlış. Ama bu kapasite konusunda kendimize dürüst olmayı becermemiz de çok önemli. Her çocuğun matematikle arası şahane olmayabilir, her çocuğun dile kabiliyeti olmayabilir, her çocuk edebiyatta çok iyi olmayabilir. Kendi çocuğumuzun güçlü tarafını bulup/bilip/öğrenip eğitimini ve geleceğini güçlü olduğu noktadan yönlendirmesine destek olmamız gerekiyor. Bizim yapmamız gereken bu. Ama çocuğa şekermiş erirmiş muamelesi yapmaya gerek yok.
İnsan güçlüdür, çalışmak öğrenilen bir davranıştır.
Çocukları sevicez, koruycaz, kollıycaz, hep arkalarında, hep destek, tam destek. Hayata hazırlamak da bizim işimiz ama bunu da unutmıycaz dimi? Öğrenme doğru yapıldığında dünyanın en kolay şeyi insanlar için. Hatta maymunlar için bile… Bunu aklımızda tutup, çocuklarımızın dimağlarının en açık olduğu bu dönemlerde, uyduruktan, üfürükten, eften püften sınıf atlatılmasını sağlamaya çalışmak yerine…. Hem çocuklarımızın zamanının, hem bizim ödediğimiz paranın en verimli şekilde, en kaliteli şekilde, en değmiş-değer-değecek şekilde çocuklarımıza eğitim, öğretim ve bilgi olarak geri dönmesini talep etmemiz lazım.
Anlatabiliyor muyum?
Çok emin değilim…
**
Çocuklar sabahın karanlığında yollara dökülüyor diyoruz. Açıklama “geri adım atmayacağız” diye geliyor. “GERİ ADIM” … Ben bu “geri adım” olayını lise dönemlerimizden hatırlıyorum. Ergenliğimizin en sıkıntılı zamanları. Herkes nuh diyor peygamber demiyor, herkes inat, herkes dik, herkes dediğim dedik çaldığım düdük! Herkesin kendi fikrini en doğru kabul ettiği ve asla milim “geri adım atmadığı” dönemler… Sonra büyüyoruz değil mi? Büyüyoruz, derinleşiyoruz, olgunlaşıyoruz, gelişiyoruz. Bir karar veriyoruz, bunun yanlış olduğunu fark ediyoruz ve “geri adım atıp” mesela boşanıyoruz. Geri adım atıp mesela istifa ediyoruz, geri adım atıp, burada rahat edemedim deyip, tekrar taşınıyoruz. Ev, şehir, ülke değiştiriyoruz. Meslek değiştiriyoruz. Yaşam değiştiriyoruz, şehri terk ediyoruz mesela… Yanlış yapıyoruz ve bunun yanlış olduğunu değerlendirdiğimiz zaman özür diliyoruz. Bu yanlış oldu diyoruz. Bunu şöyle yapmak lazımmış diyoruz mesela… Bunlar hep olgunluk, gelişmişlik, medeniyet işte… Bunun her alanda bu şekilde olması gerekir. Devlet kademesinde de, evde de, arkadaş çevresinde de, iş hayatında da insan olarak bizim bu gelişmişlik seviyesini beklememiz, talep etmemiz doğaldır. “Geri adım” atmamak daha “devlet devlet” durumlarda olur. Misal “kırmızı çizgiler”, misal Misak-ı Milli sınırları içinde vatan bütündür bölünemez… Mesela Anayasa… Mesela laiklik… Bunlar “geri adım” atılmayacak konular olabilir. Peki saat? Yaz saati kış saati uygulaması ne derece bu önemdedir? Neden “geri adım atılamaz” dır? Benim “sıradan vatandaş” kafam bunu şüphesiz ki devlet adamı olmadığım için almamaktadır. Olsaydım anlardım… Di mi?
**
Yeni bir kitabımız çıktı. Yitik Ülke yayınlarından, sevgili Yayın Yönetmenimiz Kadir Aydemir sizler için 44 yazardan 44 öyküyü bir araya getirip şahane bir kitap derledi. KEDİ ÖYKÜLERİ. Adı bile inanın içini ısıtmaya yetiyor sanki değil mi? Kedi Öyküleri kitabımızda benim de bir öyküm var. Umarım okursunuz, umarım seversiniz. Bu benim çok sevdiğim, çok tatlı bulduğum, çok hoşuma giden, çok içimi ısıtan… Daha ne denir? … Çok tatlı bir proje oldu. Aynı duygunun sizlere de geçmesini çok dilerim. Umarım bizlerin yazarken aldığı keyfi sizler de olurken alırsınız.
Mutlu haftalar dilerim.