Evinde hala kutu oyunu olanlardan mısın sevgili okur? Türlü çeşit şarj aleti, tabletleeerrr akıllı telefonlaaarrr, laptopllaaarrr, her birinde akıllara ziyan tüm uygulamalaarr olduğundan şüphem yok da kutu oyunları hala var mı?
Çocuğunla –kaç yaşında olursa olsun- sosyal medyada paylaşmak üzere resmini çekmek için görüntü yaratmak dışında, oturup oynuyor musun? Hiçbir şey yapmadan. Fotoğraflamadan, canlı yayın yapmadan, “snap atmadan”, birilerine göstermeye çalışmadan, sadece kendin ve evladın için yaşıyor musun?
Bu hafta ne yazsam diye düşünüp kütüphanenin raflarında göz gezdirirken gördüğüm kutu oyunlarımız bu yazıyı yazmama sebep oldu. Bu oyunları bi yerlerde paylaşayım diye bana kimse yollamadı. Ben bunları “ay bunlardan süper görsel yaparım” diyerek almadım çoğu eski zaten. Oğlumla birlikte gidip, seçip, farklı zamanlarda aldığımız ve hala oynamaya devam ettiğimiz kutu oyunları.
Hala bazı akşamlar ya da bazı öğleden sonralar, kendimize mevsime göre sıcak ya da serin içecek bir şeyler, meyve tabağı, kuruyemiş tabağı falan hazırlayıp, yemek masamıza yerleşip böyle çatır çatır kızma biraber, monopoly, tombala falan oynarız biz. Satrancı babasıyla tavlayı dedesiyle oynar genelde oğlum ama ben monopoly’de acayip iddialıyımdır ki evde iki değişik versiyonu olan güzide bir oyundur o.
Televizyon zaten genelde olduğu üzere kapalıdır. Müzik muhakkak açıktır. Buzlu kefirlerimiz ve badem/ceviz tabağımız yanımızda, sohbet ederek, birbirimizi kızdırarak, şakalaşarak kutu oyunları oynarız biz yıllardır.
Hiçbir şekilde internete bağlanmadan, çalan öten hiçbir şeyi yanımıza almadan, arayan olursa telefonu açmadan birbirimizle zaman geçiririz.
Bunu yapmak lazım sevgili okur, bu çocuk için –kaç yaşına gelirse gelsin- çok önemli.
Sadece ona ait zaman yaratmak, sadece onunla vakit geçirmek ve onunla geçirilen her saniyeyi, her dakikayı, her olayı herkese göstermeye çalışmamak…
Çocuğa “bunun resmini çekip diğer insanlarla paylaşmazsam bunu yapmamızın ne anlamı var” der gibi davranmadan, bir şeyleri sadece onunla yapmaktan zevk aldığınız için, başka kimse görmeyecek-bilmeyecek ve “beğenmeyecek” olsa dahi yapmak…
Etrafta, sağda solda, gezmede tozmada, kahvaltıda alışverişte gözlemlediğim kadarıyla anne olmaktansa anneymiş gibi davranmak daha kolay geliyor bazılarına.
Çocuğun gerçekten karşısına oturup sadece onunla ilgilenerek, sohbet ederek yemek yemektense, o anı fotoğraflayıp, paylaşıp sonra çocuk masada ağzını bıçak açmadan yapayalnız yemek yerken telefona gömülüp, gelen yorumları cevaplamak, beğenenlere bakmak ve ne güzel vakit geçirdiğinizi uydurmak daha kolay olmalı ki bu versiyonu daha sık görüyorum artık.
Geçen oğlumla yemek yiyoruz, bir yandan ben ona “salatanı da ye” diyorum, o bana “domateslerimi yemezsen yiycem inşallah” diyor şakalaşıyoruz falan…
Biz bunu yaşarken iki masa yanımızda bir anne-evlat daha ama kadın resim çekip çocuğa poz verdirmeye uğraşmaktan … Yok yani sürekli “ay olmadı biraz daha şöyle gel bakalım, bi de böyle çekelim” diyor, çocuk az yanaşıyor, “hah bakayım, yok bak bu son bu son, bak şöyle dur” falan diyor, çocuk “istemiyorum” diyor açık ve net bir şekilde kadın hala “bak bu son bunu çekeyim çıkışta dondurma alıcam söz” diyor…
Neyin peşindesin be kadın?
Nedir yani?
Baktık oğlumla…
İkimiz de üzüldük çocuk için, gerçekten samimiyetle üzüldük.
Onların masasındaki saçmalıktan bizim masamızın tadı kaçtı bir an ama oğlum dağıttı o tatsız ortamı
- Kaymaklı havuç dilimi falan alacaksan eğer ben de poz verebilirim sana bak
- ????? ahahahaa rüyanda yersin kaymaklı havuç dilimi
- Aman yaa anne
- Ay ay ay dur
- Ne? Ne oldu?
- Daha “kaymaklı havuç dilimi” dememle 600 gr aldım, hissettim bak valla şöyle bellerimde bellerimde
- Hahaa daha adını zikredince diyosun
- Aynen
Biz hesabı isteyip kalktık. Kalkarken bir baktım göz ucuyla, kadın telefonuna gömülmüştü çocuk da kendi halinde makarnasını yiyordu. Teknik olarak aynı sofrada, beraber ama yalnızlardı işte. Muhtemelen ay ne güzel zaman geçiriyorsunuz yavrunuzla öyle falan diye gelen yorumlara kalpli sarılmalı cevaplar yazıyordu. Güzel zaman falan da geçirmiyorlardı ama mış gibi yapabiliyorduysa yetiyor olmalıydı.
Bu kitle beni ilgilendirmiyor sevgili okur. Ben o an o çocuk için bir üzülürüm ama sonuçta beni hiiiiiç ilgilendirmez, bana ne. Herkes kendi doğurduğundan mesul.
Ben sana diyorum. Kendi okuruma.
Çocuğunla sadece ikinize dair zaman geçirmemişsin, çocuğuna onunla olan zamanın size özel, sizin için ve değerli olduğunu hissettirememişsin, ne paylaştığın, hangi platformda paylaştığın, kaç beğenme kaç kalp aldığının bir anlamı yok anlıyor musun?
Ne gelecek bedava meyve sıkacağı ne takipçi sayısı çocuğunun “annem benimle vakit geçirmekten gerçekten zevk alıyor” diye düşünmesinden daha değerli değil, olamaz.
Sana söylüyorum sevgili okur, sadece sana, benim kendi okuruma.
İzin ver çocuğun senin yüz hatlarını hatırlasın ilerde telefonunun kabını değil.
Gerçekten neyin değerli olduğunu unutmadığımız bir hayat dilerim.