Bembeyaz bir word doküman açıp önüne, böyle bakıyorsun ya ne yazsam diye… Her geçen hafta daha çok sıkılıyorum bunu yapmaktan…
Bu hafta kabaca yaşlanmak, yeni ve kibar tabiriyle yaş almaktan bahsedelim. Çünkü bir şeyden bahsetmek lazım her Pazartesi ve bu hafta da bunu konuşalım o halde.
Sanırım 40 yaşımı geçmemin ardından kafamda yaşama ve bana dair başka şeyler belirmeye başladı. Daha önce düşündüğüm gibi düşünmediğim pek çok şeye yaşlanma hakkındaki görüşlerim de eklendi. Eskiden sağlıklı yaşamaya çok aldırmazdım (gençken öyle oluyor sanırım) “herkesler ölecek ve ben tek başıma ve sonsuza dek ve böyle mıh gibi, zangoç gibi yaşayacak mıyım?” falan diye dalga geçerdim. Zamanla bunun sonsuza kadar yaşamak değil sürünmeden ölmek olduğunu anladım. Mümkün olduğu kadar perişan olmadan sağlıklı yaşayıp mümkünse de tık diye gitmek için bir miktar kendimize iyi bakmak gerektiğini tespitledim ve konu hakkında görüşlerim değişti.
Yaşlanmak konusunda da aynı oldu. Eskiden yöntemler daha uyduruk olduğu için sanırım, yaşlılık etkilerini geciktirmek için yapılan işlemler o derece “pirimitiv” di ki yapılan her şey çok … Kötü görünüyordu… Hani “elletmese daha iyiydi” derdik ya… Kullanılan teknikler, hekimlik becerileri, teknoloji güzelleştireceğine maymun ediyordu. Şimdi de kuaförde dolgu/botox yaptırma noktasına gelmiş bir takım kadın arkadaşlar maymun poposu gibi dolaşsa da, artık günümüzde kendinizi komik duruma düşürmeden daha “iyi” görünmek mümkün.
Dolayısıyla ben de eskiden –biraz da korkuyla- aman kalsın ben kaliteli bir şekilde yaşlanacam, kırışacam” falan diye düşünürken (tef gibi gergin bir ciltle böyle cart cart atmak kolaydı tabi) artık böyle düşünmüyorum.
Aksine, Nebahat Çehre, Zerrin Tekindor, Zuhal Olcay gibi kadınları ve ne kadar güzel, genç, diri, zarif ve sağlıklı göründüklerini düşündükçe doğal olarak “ben de ben de” diyorum.
Artık kaç yaşına gelirsek gelelim iyi görünmek mümkün. Elbette bu herkes için önemli olmayabilir. Elbette bu konuda benim on yıl önceki kafamda olanlar vardır. Fakat ben –en azından bugün itibariyle- güzel yaşlanmaya karar verdim. Kaç yaşımda olursam olayım hoş görünmek istiyorum.
İçki – sigara kullanmazsanız, doğru beslenir ve spor yaparsanız, stresten uzak kalır (bu biraz zor ama mümkün olduğunca) güzel uyursanız, vitaminlerinizi alırsanız ve bir miktar teknolojiden de yararlanırsanız vallahi mümkün.
Sağlıklı yaşamak önemli. Elimizin ayağımızın tutması, karaciğerimizin iflas etmemesi, akciğer kanseri olmamamız önemli. Bunlar kadar moral de önemli. Aynaya baktığımızda gördüğümüz suretten memnun olmak, kendimizi hoş ya da yakışıklı hissetmek, en azından “mihrap yerinde” diye düşünmek güzel bir şey. Hiç kimse için değil önce kendimiz için, hem giyinikken hem de çıplakken gördüğümüz görüntüden memnun olmak, kendimize baktığımızda gülümsemek hiç fena olmuyor. Kendimizi iyi hissetmemiz, moralimizin yüksek olması için önemli bunlar. Kendimizi salmayarak, elimizden geldiği bütçelerimizin yettiği ölçüde iyi yaşayarak İYİ olmak mümkün.
Sadece iyi yaşamanın ne olduğunu doğru anlamak lazım.
Çünkü gördüğüm kadarıyla iyi yaşamaktan herkesin anladığı başka, herkesin iyi yaşama anlayışı ayrı.
Kabul edelim pek çoğunun iyi yaşam anlaşıyışı aslında karaciğer yağlanması ve ödem.
Şunu anlamak kimisinde zaman alıyor, belli bir yaştan sonra biraz sakin olmazsak o yorgunluk bize iyi gelmiyor.
Yine de “herkesin selülitine kimse karışamaz” diyelim.
Hepinize sağlıklı, mutlu, kendisinden hoşnut kaldığı, güzel günler dilerim.
NOT: 12 Kasım Cumartesi günü herkesi Tüyap Kitap Fuarına, Yitik Ülke ve Boyut standlarına bekliyoruz. Ben saat 16:00-17:00 arası Yitik Ülke standında olacağım.