Mavi diye deniz mi sandın?

Cumartesi günü gazetede bir haber okudum ve nihayet beyin ölümüm gerçekleşti. Artık siz sağ ben selamet. Zaten cezai ehliyetim yoktu ancak kafatasımın içinde hayatta kalmayı başarmış bir parça lobu da gazetenin üzerinde bırakmamla hep hayalini kurduğum durum gerçek oldu. Artık gerçekten, hiç kimse beni yazdıklarımdan ve söylediklerimden sorumlu tutamaz. Çünkü ben yokum aslında! Bir ilaç […]

Hayatım berbat bir fıkra gibi

Hayatım çok kötü yazılmış bir Laz fıkrası ve bir de asla fıkra anlatamayan biri tarafından anlatılması gibi. İnanılmaz, rahatsız edici ve dinlemek bile bir müddet sonra utandırmaya başlayabilir sizi. Bu arada fıkra sevmem, ne okumayı, ne dinlemeyi ne de anlatmayı. Yazıya neden bir fıkra analojisi ile girdiğimi bilmiyorum yani… Aslında sadece şöyle de anlatılabilir durum; […]

Her yere yetişmeye çalışırken soluksuz

Babam der ki; “İnsanın ters gitmeye görsün işi, zerde yerken kırılır dişi!” Sedef “Bahtsız bedeviyi deve üstünde…” der. Her iki anlatım da doğru. Korkunç stresli geçen üç hafta ve yarı deli gezdiğim perşembenin ardından, cuma akşam eve geldiğimde aklımdan geçen şöyleydi: “Bu hafta sonu ya hamam ya kapalı havuz. Belki masaj, şarap, peynir. Cumartesi-pazar kafa […]

Hayırdır? “masaj, masaj”

İnsanın kafayı boşaltmak, kendini toparlamak için yaptığı şeyler olmalı. Kimi hobi diyor bunlara kimi “kuantum bişeyleme” fark etmez, adı her neyse… Rahatlamak, kafaya format atmak, sakinleşmek için sevilen bir şey bulunmalı. Balık tutmak, maket uçak yapmak gibi yüksek oktanlı sabır isteyen işler bana göre değil. Bir keresinde denedim ve etrafımdaki herkes bana “balıklardan uzak dur” […]

Kadın sabah tıraşını olmuş gelmiş

Beni düşün sevgili okur. Tamam, aramız iyi biliyorum ama dürüst olalım. Hızlı sinirlenen, huysuz, dediğim dedik, hatta bazen okura karşı bile “Sen gelsene benle biraz dışarı” tadında, çoğu zaman ağzından çıkanı kulağı duymayan, denge engelli bir insanım. Şimdi beni al, götür 65 yaşına bırak. Aynı anda bir omzumu bir de kalçamı kır. Hastaneye yatır. Bir […]

Ankara buluşması

Her iş gibi bizim işimiz de dışarıdan göründüğünden ibaret değil. Çok yorucu, üzücü ve hırpalayıcı tarafları var. Bir kere medya başlı başına yırtıcı bir sektör olduğu için inan sevgili okur “Ben napıyorum? Bir köye gitmeli, domates biber ekmeli.” dediğim zamanlar hiç de az değil. Ancak, okur buluşmaları bu işi yapılır kılan, köye yerleşmemizi -en azından […]

Fala inanma falsız kalma

Fal, falcılık, su, kahve, bırt, cırt… Bunlardan bahsetmiyorum, hatta korkarım. Mümkün olduğunca uzak dururum çünkü birisinin kalkıp bana “Biliyor musun, çok sevdiğin biri öleceeekkkk” deme ihtimali bile beni bu tip kişi ve “kurumlardan” uzak tutar. Bir de her ne kadar belli etmesem de (saç, baş, makyaj) Allah korkusu olan bir insan olarak, ne bileyim, geleceği […]

İlk yarı yıl travmaları

Korkma sevgili okur, karne yazısı yazıp seni bayıltmayı ben de istemiyorum. Eminim ziyadesiyle karnesi zayıf gelen çocuklarınızı kırbaçlamamanız gerektiğini okumuşsunuzdur. Ancak biten dönemin ardından elde ne var hesabı da yapmamız lazım birlikte. Çoğunuz biliyor, bu sene oğlumu Fransızca ağırlıklı eğitim veren ve okulda uyulması gereken kuralları bize kitapçık halinde takdim eden, hayli disiplinli bir okula […]

Abartmazsam adım Mehtap değil!

Beni eski ve yakın tanıyanlar bilir. Ben bir şeyi can-ı yürekten yapıyorsam dibini bulmayı severim. Yani tadını çıkarırım, abartırım. Ve o hevesle yaptığım şey her ne ise, bozanı da affetmem… Misal; düğünüm. O kadar özen, bözen hazırlandım. İkram edilecek yemekleri bile önceden gidip yedim, tadına baktım o vaziyetteyim. Yer içime sindi, gelinliğim tam istediğim gibi […]

Kehanet Gerçek Oldu!

Erkeklerin üreme ve işeme prosesinde kullandıkları organlarıyla özel bir ilişkileri olduğunu anladığımda ilkokul 4 ya da 5. sınıftaydım. Annemin çoğu zaman bana dediği gibi; “Senin aklın yok mu?” dediğim sınıf arkadaşım ağzından leblebi tozu püskürterek “Vaaar” deyip kel alaka bir bölgeyi işaret ettiğinde durdum… Ve her normal çocuk gibi “ehihehehi” deyip gülerek kaçmak yerine (o […]